Çarşamba gecesi Bakırköy İncirli'de ana cadde üzerinde ellerinde küçük valizleri, otobüse binecekleri noktada tur otobüsünün gelmesini bekliyorlardı. Remziye dar kesim açık renk bir kot pantolon içine beyaz askılı bir tişört üzerine de kollarını kıvırdığı uzun kollu koyu mavi bir kot gömlek giymişti. Zeynep uzun kumral saçlarını at kuyruğu şeklinde toplamış, siyah tayt pantolon siyah bady üzerine kısa kollu açık mavi renkli bir kot gömlek giymişti. Ayaklarında spor ayakkabıları, arkalarında asılı olan sırt çantaları ile iki turist görünümüne bürünmüşlerdi. Remziye saatine bakıp;
''Saat on oldu. Hani onda bizi buradan alacaklardı. Görünürde otobüs falan yok. ''
''Anadolu yakasından geliyor. İstanbul'un trafiğinin ne denli yoğun olduğu malum, neredeyse gelir. ''
Onbeş dakika kadar sonra tur otobüsü göründü. Valizlerini bagaja verip el çantaları ve yiyecekler ve yolculuk esnasında ihtiyaç duyabilecekleri malzemelerin yer aldığı sırt çantalarını yanlarına alıp otobüse binip yerlerine oturdular. Kendilerine ayrılan koltuklar en önden ikinci sırada tur rehberinin arkasında yer alıyordu. Ön camdan çevreyi daha rahat görme imkanları olacağından yer konusunda şanslıydılar. Koltukların üstünde isimlerinin yazılı olduğu zarflar vardı. Zarfların içindeki kağıtlarda tur programı yer alıyordu. Bir süre gezi programını inceleyip, kağıtları zarfın içine yerleştirip önlerindeki koltukların arkasında yer alan ceplere koydular.
Yolda üç yerde durup yolcu aldıktan sonra Edirne Kapıkule Sınır Kapısına gitmek üzere yol alırken yolcuların rahat uyumaları için otobüsün ışıkları kapatıldı. Kısa bir süre sonra Remziye uykuya dalarken, Zeynep uyumayı denese de Sınır Kapısına gelene kadar bunu başaramadı. Sabah üç gibi Kapıkule Sınır Kapısına ulaştılar. Otobüsün durması ile uyanan Remziye, esneyerek uykulu gözlerle arkadaşına baktı.
''Yunanistan tarafına geçtik mi? ''
''Yok canım Kapıkule'ye geldik. Daha sınır kapısına ulaşamadık. ''
Hafif eğimli yolda bekleyen araçların arka stop lambalarının oluşturduğu kırmızı ışık seli göz alabildiğince uzanıyordu. Sırtını dikleştirerek hafif yatar pozisyonundan oturma pozisyonuna geçen Remziye, eli ile araç kuyruğunu göstererek;
''Amanın bu ne? Bu kuyruğun bitmesi saatler alır. ''
''Öyleye benziyor. İstersen biraz daha uyu. ''
''Öyle yapacağım. Sen de uyu. ''
''Denedim ama uyuyamadım. Benim yolda uyuyamama gibi bir problemim var biliyorsun. ''
''Biliyorum da çok yorucu bir gün olacak. Uykusuzluğa dayanamazsın. ''
''Yapacak bir şey yok arkadaşım. Sen uyumana bak. ''
''Tamam, bana iyi uykular. ''
''İyi uykular canım. ''
Remziye bedenini hafifçe aşağı doğru kaydırarak yan döndü, başını koltuğun arkalığına dayayarak tekrar uykuya daldı.
İki saat kadar sonra tanyeri ağarıp, hava aydınlanmaya başlamıştı ama otobüs bu süre zarfında ancak elli altmış metre kadar ilerleyebilmişti. Oldukça sıkıcı geçen bekleme sürecinin ardından nihayet gümrük noktasına ulaştılar. Rehberleri olan hanım yolcuların pasaportlarını alıp işlem yaptırmak üzere gümrük noktasına gitti. Bir süre sonra geri döndü. Pasaportların Yunanistan tarafında işlem yaptırırken tekrar gerekli olacağını, bu yüzden pasaportları yolculara daha sonra iade edeceğini söyledi.
Kapıkule sınır kapısından geçip Yunanistan ve Türkiye'yi birbirinden doğal bir sınır gibi ayıran Meriç Nehri'nin üstüne geldiklerinde yol yine tıkandı. İki şeritli yolda gelen ve giden araçlar birbirine yol vermediklerinden trafik arapsaçına dönmüştü. Tırlar, kamyonlar ve yolcu otobüslerinin arasında kalan otomobiller tam bir keşmekeş oluşturmuştu. Yol kolay kolay açılacak gibi görünmüyordu. Bu arada da saat sabahın sekizi olmuştu
Remziye yine uyanıp, yarı açık gözlerle Zeynep'e döndü;
''Neredeyiz? ''
''Yunanistan topraklarına girdik ama hala sınır kapısına ulaşamadık. ''
''Burada kalacak değiliz ya, elbet yol açılacak. Ben çok acıktım hadi bir şeyler yiyelim.''
Yiyecek torbalarından börek ve poğaçaları çıkarıp yemeye hazırlanırlarken, hostes çay ve kahve servisine başlayacağını anons etti. Kısa süre sonra kahvaltılarını bitirmişlerdi ama yol hala açılmamıştı.
Zeynep oturduğu koltuktan kalkıp, otobüsün baş üstü rafına uzandı. Remziye arkadaşına bakıp;
''Ne yapıyorsun? ''
''Daha önce yapmam gerekeni. Kitap okuyacağım. ''
Poşetten aldığı kitap elinde, koltuğuna oturup okumaya başladı. Remziye uzanıp elindeki kitaba baktı.
''Ne okuyorsun? ''
''Alamut Kalesi, Vladamir Bartol. ''
''Ben birkaç yıl önce okumuştum. İlginç ve güzel bir kitap. Hasan Sabbah ve Haşhaşileri anlatıyor. Beğeneceğinden eminim. ''
''Ben de beğeneceğimi umuyorum. Sen yanına kitap almadın mı? ''
''Almaz olur muyum? İki tane aldım Emine Özel Summak'ın Mavinin Kapalı Tonu ve Gonca Çiftçioğullarının Güneşin Kızı adındaki kitaplarını yanımda ama şimdi canım okumak istemiyor. ''
''Sen bilirsin. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ YABANCI (KİTAP OLDU. )
RomanceBalkanlar' dan başlayıp İstanbul'a uzanan macera dolu bir aşk hikayesi okumaya hazır mısınız? Huzurlarınızda GİZEMLİ YABANCI.