Daha sonra cadde üzerindeki iki katlı bir restoranın üst katına çıktılar. Grup için hazırlanmış uzun masaya oturdular. Basık tavanlı, kırmızı tuğla duvarlarındaki otantik süslemeleri ve ahşap masa ve sandalyeleri ile mekan bir restorandan çok Rum meyhanesine benziyordu. Yemek esnasında gruptaki yolcuların bir bölümü şarap tercih edince burasının bir meyhane olduğunu anladılar. Güveç kapları içinde gelen içinde üç çeşit peynir ve salça olduğu söylenen yöresel yemeğin tadına baktılar. Zeynep yüzünü buruşturarak;
'' Iyy üsttekiler neyse ama en alttaki peynir berbat. ''
''Bence de, keşke ikimize bir tane söyleseydik. Ben bunu bitiremeyeceğim. ''
''Nereden bilirdik arkadaşım. Rehber güveçte üç çeşit özel peynir deyince, bir peynir delisi olarak ağzımın suyu aktı. ''
''Aynen alttaki tatsız tuzsuz kireç gibi bir şey. ''
''Yeme bırak, sıradaki pizzayı görelim bakalım. ''
Az sonra garsonlar her birinin önüne büyük boy pizza ebatlarında üstünde domates biber, az peynir olan incecik kıtır hamur görüntülü bir şey bırakıp gitti. Zeynep önündeki pizza görünümlü ince pideye bakıp;
''Rehberin yere göğe sığdıramadığı özel pizza bu mu oluyor şimdi? ''
''Rehber bizimle beraber gelen bir Türk olmasaydı, bu kızın pizza denen şeyi hiç görmediğini düşünecektim. ''
''Biz ön yargılı olmayalım, tadına bakalım. Arnavut böreğine de burun kıvırmıştın ama hepsini bir güzel mideye indirdin arkadaşım. ''
''Doğru söylüyorsun ama o börek müthiş bir şeydi. Bak şimdi börek deyince aklıma yine o ukala dümbeleği geldi. ''
''Aaa seni tanıyamıyorum gerçekten. Burasının havası senin huyunu değiştirdi. Küfürbaz biri oldun çıktın farkında mısın? ''
''Hiç farkında değilim. Hakkında söylediğim küfür sayılmaz, o çok daha fazlasını hak ediyor. ''
Aslında farkındaydı. İçinde adama karşı nedenini bilmediği yoğun bir öfke duyuyordu. Yoksa nedenini biliyor muydu?
Damak tadlarına pek hitap etmese de pizzadan bir miktar yediler. Ardından müze haline dönüştürülmüş Mustafa Kemal Atatürk'ün okuduğu Askeri okula geçtiler. İki katlı taş yapının önünde yer alan kullanılmaktan aşınmış basamaklardan çıkıp binanın içine girdiler. Geniş bir sahanlıkta yer alan yıpranmış basamaklardan oluşan merdiveni tırmanıp üst kata çıktılar. Binanın içi daha önce Selanik'te Atatürk'ün evinde olduğu gibi hıncahınç doluydu. Bir kapıdan geçip, duvarlarla bölünmüş büyük bir salona geçtiler. Camekanlar içinde Atatürk'ün okul hayatı boyunca giydiği üniformaları sergileniyordu. Masaların üzerinde yine camekanlar içinde Mustafa Kemal Atatürk'ün kullandığı okul gereçleri ve şahsi eşyalar göze çarpıyordu. Duvarlar Atatürk'ün değişik zamanlarda çekilmiş fotoğrafları ile kaplanmıştı. Bir başka bölümdeyse sesli bir barkovizyon gösterisi kesintisiz devam etmekteydi. İki arkadaş yoğun duygular içinde, hayranlıkla bölümleri gezerken, Zeynep eli ile işaret edip, duvardaki çerçeve içindeki Arapça yazıyı gösterdi.
''Remziye bak. Eleni'nin Atatürk'e Cumhurbaşkanı olduğunu öğrendiğinde yazdığı mektubun orjinali. Yanındaki çerçevede Türkçe tercümesi de var. ''
Bol miktarda fotoğraf çekip, ziyaretçi defterine duygularını ifade eden birkaç cümle yazdılar. Adeta manevi bir havası varmışçasına etkilendikleri bu mekandan ayrılıp Ohri'ye gitmek üzere yola çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ YABANCI (KİTAP OLDU. )
RomantizmBalkanlar' dan başlayıp İstanbul'a uzanan macera dolu bir aşk hikayesi okumaya hazır mısınız? Huzurlarınızda GİZEMLİ YABANCI.