İkilem

1.3K 100 68
                                    

  

      ( Kazuki ) 

 Hiç birşey anlayamamıştım. Birden sanki her şey bir göz açıp kapama süresinde gerçekleşmiş gibiydi. Duyduğumu sandığım sesler gerçekti ve ben ne olduğunu anlayamadan Ryuu yerdeydi. Başımı çeviremiyordum. Yataktan kalkmaya teşebbüs bile etmemiştim daha. Olanları idrak etme yeteneğim sanki elimden alınmıştı. Gözlerimde sahne öyle hızlı ilerliyordu ki beynim algılaya bilmem için zihnimde yavaşlatıp tekrar tekrar gösteriyordu. 

  Bir kaç dakika önce teslim olduğum kendimi sunduğum beden şimdi yerdeydi. Yüzüne yayılan kan ve başını sert zevine vurduğunda çıkan tok ses.. Beynimde sirenler çalmaya başlamıştı. Gözlerimi ayıramıyordum. Sesim bulanık gibiydi. Ne söylediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sanki beynimle vücudum arasındaki bir kablo kesilmiş ve bilincim olanları izlemekle yükümlü kalıp başka birşeye girişmemiş gibiydi. Ağzımdan dökülen şeyleri kulaklarım duymuyordu. Yerde yatan bedene  koşmak , sarılmak,  kollarına almak , canının yanmadığından emin olmak istiyordum. Ryuu'nun güzel sarı saçlarını kızartan boyadan kurtulmak kendimi kandırmak istiyordum. Sağlıklı düşünce denilen o evreyi geçmiştim. İnkar ediyordu beynim. Sevdiğim, kızdığım çokça da kırıldığım adam başından süzülen kanlar içinde yatarken ben aptal gibi duruyordum. Güzel yüzünü kaplayan kırmızığa lanet ediyordum. Olduğum yerde sefil ve biçare bir biçimde... 

  Tek bir şey geldi aklına  doldurdu sonra zihnimi..  ' Gidemezsin.. Seni seviyorum Kazuki.  Seni seviyorum.. ' Ryuu'nun sözleri zihnimi girdiği oyundan uyandı. Şuan paniklemek böyle donup kalmak için fazla saçmaydı.  Beynim ve bedenim tekrar uyum içine girince acı bir çığlık bıraktım.. 

   -'' RYUUUUU ''  kendim bile çıkardığım sese şaşırdığımda Ryuu'nun gözlerinin kapandığını gördüm. ' Bu kötü hayır hayırr  bu kötü' diyen tehlike çanları çalan iç sesim telaşlıydı. Sesim telaşlıydı. Ben telaşlıydım. Bir çırpıda esir alındığım yataktan doğrulup Ryuu'ya ulaşmaya çalıştım.  Çabam başarısızlıkla sonuçlanınca durdum. Kolumdan beni kavrayan sert ellere kaydı gözüm. Hala fark etmediğim düşünemediğim şey tamda buydu. Gözlerimi beni tutan ellerden ait olduğu bedene taşıdım. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Sesim beynime uyup düşündüğünü döktü dile.

-'' Shun...  Sen. '' Birşey diyemedim. Tek yaptığım kısakacında kaldığım ellerden kolumu kurtarıp Ryuu'ya yöneldim. Kurtulduğum eller bir süre boşlukta kaldı. Farkındaydım Shun şuan iyi değildi ama..... ............  ama Ryuu benim için herşeyden herkesten daha önemliydi. Ona birşey olma düşüncesi bile beni çarmıha gerilmiş kadar sarsarken ya gerçekten bir şey olursa, işte bunu düşünemiyordum bile. Shun'u es geçtim. Pişmanlık duymadan Ryuu'nun başına götürdüm ellerimi. Az önce lanet olası bir kaç saniye önce ellerimle çekiştirdiğim okşadığım saçlar şimdi farklı renge boyanmıştı. Sevmedim Ryuu bu halini sevmedim. Yerde elime geçen ilk kıyafeti başının altına koyup yatağın baş ucundaki montumdan telefonumu çıkardım.  Ambulansı aramak ve gelmesini beklemek ne kadar sürer zihnimde tartarken birden aklıma gelen düşünceyle Shun'a döndüm.

-'' Buraya neyle geldin?'' Sesim o kadar sert kızgın ve soğuk çıkmıştı ki ben  bile şaşırdım. 

-'' Arabamla.'' dedi buruk kısık sesiyle. Sesini es geçip söylediği kelimeye odaklandım. Evet benim hastahaneye götürmem daha kısa sürerdi. 

-'' Hastahaneye götürücez bana yardım et.'' dedim. Yardım talebinden çok emir gibiydi sözlerim. Yine öyle kızgındım ki ona yaptığı şeye, hak ettiğini düşündüm. Hatta bir kaç yumruk geçirmediğim için kızıyordum içimden ama önemli öncelikli olan hastahaneydi. Yere saçılan kıyafetlerimi giydim hızla. Ardından bana evi gezdirirken gördüğüm ilk yardım çantasını bulup getirdim. Tekrar misafir odasına girdiğimde Shun bıraktığım yerde öylece ayakta duruyordu. Bakışları boş gibiydi yaada belkide fazla dolu emin olamadım ve umursamadım. Hızla Ryuu'nun başına pansuman yapıp sardım. fazla kan kaybı riskini göze alamadım. Kıpırdatmadan sarsmadan aceleyle üzerine baksırını pantalonunu ve içerden bulduğum bir gömleği giydirip hazırladım. 

-'' Shun yardım et. '' dedim. Hala beni izleyen daldın herife. Sinir katsayılarım onun yavaş hareketlerini kaldıramayacak kadar fazlaydı. 

-'' Neden ?'' diye sordu. Buda soru mu diye üzerine atlayıp dövmemek için kendimi zor tutuyordum.

-'' Ne neden Shun kan kaybediyor acele et. '' dedim bıkkın ve daha fazla konuşmamasını ima eden sesimle. Çünkü cidden tek kelime daha ederse kendime hakim olamaya bilirdim. Sinirden ellerim titremeye başlamıştı bile. Belki önemli birşeyi yoktu Ryuu'nun ama bu ihtimel bile gözümde bir kaç kişiyi öldüre bilecek kıvılcımlar yaratmaya yetiyordu işte. Ryuu'nun başını eğilip göğsüme yasladım. Boynundan tutup onu sarsmak istemiyordum. prensesini taşıyan prens tutuşuyla taşımak şuan gözümde en mantıklı seçenekti. Ve Tanrı biliyor ya şuan onu böyle bırakın hastahaneye dünyanın öbür ucuna götürecek kadar delirmiştim. Shun ne yaptığımı algılamaya çalışma çabasından sıyrılıp hareket ettiğinde Ryuu'nun kendini salmış bedenini kuçakladım. Hızla odadan ve evden ayrılıdığımda basamaklar sanki birer kahırdı benim için. Sarsmamaya özen gösterdiğim bedeni sarstığı için nefret tohumlarımı kusuyordum her basamağa. Apartmanın önüne çıktığımda sanki içimde yıldırımlar çakıyordu. Birden kahkahalrım sokağı doldurduğunda kendime şaşkındım. Ağlıyordum. Gözlerim isyan ediyor yine bir kaç saat önceki gibi ağlıyordum. Ama bu kez kaybetme korkusu sarsıyordu ruhumu tamamen kaybetmek.. Başkasını sevmesi bile katlanılır görünüyordu gözüme.. Shun çevik bir hareketle arabayı önüme getirip arka kapıyı açtığında yavaş yavaş kesildi kahkahalarım. 

 Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum. Lanet olsun ki ben zavallı bir korkaktım.. Gözlerim sinirle kasılıyordu. Shun'dan nefret ediyordum. Göz yaşlarım durmuyordu.. Ben şuan şu dakika sanki deliriyordum. Terk etmeye çalıştığım kaçtığım adamın canının yanma ihtimaliyle deliriyordum..

Dahi serseriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin