Bölüm 3

104 23 7
                                    

Merhaba. Çok uzun bir aradan sonra tekrardan yazmaya karar verdim. Ara verme nedenim ise okul ve derslerin yoğunluğuydu. Şimdi tatil geldiğine göre tekrardan yazabilirim :D. Aradan sonraki ilk bölüm olduğu için ve tabletten yazdığım için çok uzun bir bölüm olmadı. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum :))

Hadi ama. Bir şey olacağını falan mı bekliyordunuz? Yardley'in gelip "Hayallerimin kızısın ve iyi ki bana beni sevdiğini söyledin. Sen söylemesen ben söyleyecektim. Çok güzelsin ve artık benimsin. " demesini falan mı? Tamam, ben asla böyle bir şey olmayacağını biliyordum ama insan bir umut bekliyor. Olan tek şey ise beni uzun uzun süzdükten sonra gayet küçümseyen bir bakış atıp yürümeye devam etmesiydi. Lanet olsun! Şişman ve çirkin olamama... Ama şu an kendime lanet etmemin zamanı değildi. Bunu her zaman yapabilirdim. Ama her zaman Yardley'in arkasından gitmek için firsat ele geçmezdi. Ben de koşar adımlarla onun her zaman çıktığı arka merdivenlere giden koridora yöneldim. Evet, o mükemmel varlık önümden yürüyordu. Bende kulağında beni rahatlayan ve Yardley'in de sevdiği şarkı olan "Somewhere I Belong" ile düşmeden yürümeye çalışıyordum. Tam merdivenlerin oraya geldiğimizde bana döndü -Lanet kulaklık! Kesin yine dışarı çok ses çıkardı.- ve yine o küçümseyen bakışını atıp yürümeye hızını biraz arttırarak merdivenleri çıktı. Tanrım bu çocuk niye bunu yapıyordu? En iyisi bunu Cortney ile konuşmaktı. Sınıfın kapısından içeri girdiğimde ise Cortney'in 23 numaralı bakışı ile karşılaştım. -23 numaralı bakış: Seni öldüreceğim. Beni nasıl o kadar merakta bıraktıktan sonra konuşmama izin vermeden telefonu kapatırsın?-Bu bakışı attıktan sonra yanıma gelip; "Evanna, benim gerizekalı, beyinsiz, hayatında ilk defa aşık olmuş ve mal mal hareketler yapan canım arkadaşım. Nasılsın?" Durum oldukça vahimdi. Cortney bana canım dediyse kesim beni öldürmek istiyordur. Berbat deyip sabah olanları anlattım. Uzun uzun baktı ve derin bir iç çekti. Bir şey söylemeye firsatı olmadan da hoca geldi zaten. Ama ben ne söyleyeceğini tahmin etmiştim. Asla olmayacaktı. 40 dakikalık ders 40 asır gibi geçtikten sonra teneffüs zili çaldı ve biz da aşağı indik. Keşke inmez olaydım yani. Channe bahçe kapıdan çıktığımızda öyle bir baktı ki. Yani sanki adamla şirket ortağı olup sonradan bütün şirketi kendi üzerime yapıp karısını da bundan ayırıp kendim evlenmişim gibi. Öyle bir kızgın öyle bir itici. Halbuki tek yaptığım kankasına aşık olduğumu söylemekti. Yardley'in bakışı ise tecavüze uğrayıp aşiret yüzünden o adamla evlenmek zorunda kalan sonradan kocasını öldürüp 3 çocuğuyla kalmış hapishane karısı gibiydi. Öyle bir masum öyle bir çaresiz. Bu saçma bakışlar arasında yürüdükçe Channe bizi gözleriyle takip etmeye devam etti. Ve çok sevgili kankam ise benim bu dalgınlığımdan yararlanıp beni tam onların karşısına oturtmuştu. Ve oturduğumuzdan itibaren tam 3 dakika ben Channe ile Cortney ise Yardley ile bakışmıştı. Vahşi Batı filmleri olur ya. Aynı onun gibi. Sanki az sonra bir taraf silahını ateşleyecekti. Sonra onlar kalktı ve gitti. Yani hayatımda böyle saçma bir an yaşamamıştım. Çok geçemeden zil çaldı ve içeri girdik. Diğer teneffüsler ve öğle arası da buna benzer saçmalıkla geçti. Eve geldiğimde ise kendimi Yardley'in profilinde buldum. Mesaj bölümünü açtım ve ona şunu yazdım. "Merhaba. Benim kim olduğumu öğrendin. Yani ne düşünüyorsun?" Bu mesajı yolladıktan sonra pişman olmuştum. Ben ne yapıyordum? Bu düşüncelere dalmışken "Yazıyor" diye ekran da belirdi. Tanrım bu sefer yüzüme gülecek miydin? Gerçekten iyi şeyler olacak mıydı?

Şanssızlar KrallığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin