Bölüm 2 - "Oyun bozanlık yapma!"

12K 511 216
                                    

Uzun zamandır gelmediğimi fark ettiğim de bir hayli utanmıştım lakin ona anlatacak çok şeyim vardı, bir o kadar da susacak onca kelimeler... Gözlerim kapıdaki eskimiş tabelaya takıldı. "Bayhan Belediye Mezarlığı" buraya her geldiğimde, içimde henüz ne olduğunu anlayamadığım bir duygu vardı. 

Asıl garip olanı ise bu duygunun beni bir şekilde hapsediyor olmasıydı. Kapıdan adımımı attığım ilk anda, yüzüme soğuk bir rüzgarın çarptığını hissetmiştim. bu his tüylerimin diken diken olmasına yetmişti. Gözlerimi kapatıp, yüzümü gökyüzüne doğru çevirdiğim de derin bir nefes aldım ve adımlarımı yavaş bir şekilde ilerletmeye başladım.

İçimdeki bu ürpertiyle mezarların arasından geçtikten sonra o mezara gelmiştim. Mezar taşında okuduğum ismi her gördüğümde, bir yanımın eksik olduğunu iliklerime kadar hissediyordum. Bir türlü kendime kabullenemediğim bir gerçek vardı, orada yatan benim Annemdi. Bakışlarım mezar taşındaki, Zeynep Soylu yazısına denk gelince, gözlerimin dolduğunu hissettim.

Bu dünyadaki en merak ettiğim duygudan birisiydi,  bir anneye sahip olmak. İnsanın annesinin olması nasıl bir duyguydu? bilmiyordum.Korkarım ki bunu hiç bir zaman anlayamayacaktım. işte beni kahreden şey tam da buydu. aşık olduğumda, üzüldüğümde, korktuğumda sarılabileceğim bir annem yoktu! 

Dua etmek için ellerimi açtığımda ellerimde bir uyuşukluk vardı. ayakta duramayacak kadar yorgun olduğumu anladıktan sonra ise, olduğum yere çöktüm. Beni duyabilecek miydi bilmiyordum. titreyen dudaklarımı, konuşmak için araladığımda hiçbir şey diyememiştim .bedenimi boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. hani rüyasında insan konuşmak ister konuşamaz falan ya sanki öyle bir şeydi bu, daha fazla burada duramayacağımı anladığımda içimin tüm sıkkınlığını yansıtırcasına nefes verip oturduğum yerden kalkıp gitmeye başladım. -Kaçar gibi- biliyorum, kaderimden kaçamazdım ama artık yüzleşecek kadar cesaretli de değildim.

Mezarlığın kapısına geldiğimde, telefonumun çaldığını duyunca aramaya baktım. Yabancı bir numara arıyordu  ancak konuşmaya takatim bile yoktu. Kim olduğu umurumda bile değildi. neden bilmiyorum ama, annemin yanına her geldiğimde kendimi çok ağır bir yükün altındaymış gibi yorgun hissediyordum. umursamaz bir şekilde armayı reddettikten sonra telefonu cebime koydum.

Arabanın kapısını açıp kendimi şoför koltuğuna doğru fırlatır gibi oturdum. iki elimi başımın arasına aldığımda, alnımdaki soğuk terleri elimin tersiyle sildikten sonra ısrarla tekrardan çalan telefonun melodisini duyarken sinirlenmeden edememiştim. Aynı yabancı numaranın aradığını görünce aramayı "Ne var!" diye cevaplandırırken Telefondaki kişi "Sen hiç kibar olmaz mısın?"diye şaşkın bir ses tonuyla konuşmuştu, ancak bu ses; yabancı, bir o kadar da tanıdık geliyordu. "Kimsin?" Dedikten sonra telefonun karşısında ki kişinin öfkeyle soluduğunu duyabiliyordum.

"Elif ben!"

Elif'e olan sinirim hala devam ediyordu, zira benim sözümü dinlemeyip arabadan inmesi hem kendisi için, hemde benim için kötü sonuçlar doğurabilirdi. orası sıradan bir sokak değildi. numaramı nereden bulduğunu merak ederken sormak için dudaklarımı araladım.

"Numaramı nereden buldun?" Bu soruyu sordugum anda yüzünde geniş bir gülümseme hakim olduğuna emindim. Benim sinir olduğum şeyleri yapmaktan hoşlanan Elif, benim tabirimle tam bir oyun bozandı. 

"Vural'dan aldım."deyince içimden, "iyi bok yemişsin" diye geçirdikten sonra hala barlar sokağında olabileceği aklımda gelince endişelenmeden edemedim, sonuçta Elif'i orada bırakan  bendim. Ona olan öfkemi sesimden arındırarak duygusuz bir şekilde,"Neredesin sen hala sokakta mısın?"diye sordum. 

"Evet buradayım, senin bu uyuz arkadaşın numarayı verdi arkasına bile bakmadan gitti."Çocuksu bir eda ile Vuralı şikayet etmişti.Onun bu tavrına aldırış etmeden "Bekle! hemen geliyorum dedikten sonra,"Aramayı sonlandırıp kontağı çevirdim. Elif'i henüz tanımıyordum, lakin karşıma çıkıp hayatıma birden karışması, siyahın kırmızıya olan zaafından başka bir şey değildi.

Yaklaşık on dakika geçti ve barlar sokağının girişine vardım.Bir günde bu lanet sokağa bu denli çok gelmem benim içimi huzursuz ederken, arabayı otoparka yerleştirip indim. Kapıyı kapatıp sokağa doğru giderken kulaklarımda bir çığlık sesi yankılandı. Kafamı sağ tarafa doğru çevirdiğimde ise Elif'in etrafındaki birkaç sokak serserisini gördüm.'Başını belaya sokmasa şaşardım zaten.'Koşar adımlarla oraya ilerledikten sonra öfkemin beni hapsettiği bir biçimde konuşmaya başladım.

"Ne oluyor lan burada!" Bu erkeksi tavrım Elifin bana şaşkınlıkla bakmasını sağlarken Aralarından birisi "Ooo sokağımızın zengin bebesi de gelmiş." Diye alaycı bir şekilde seslendi.Evet barlar sokağında maddi durumu iyi olan kişileri pek sevmezelerdi bu kabul edilen bir gerçekti. Koşarak yanıma gelen Elif kolumdan sıkıca tutarken korktuğunu o an anlamıştım. Ona zarar gelsin istemiyordum, biraz daha üstelesem başıma gelecekleri bildiğimden dolayı, "Uzatmayın!" diye sert bir şekilde konuşup arkamı dönüp Elifle beraber arabaya doğru ilerledim. "Yusuf, Ömer geri dönmüş dua et de bunu da elinden kapmasın."diye lakayt bir şekilde konuştuktan sonra bu gerçeğin her defasında yüzüme vurulması beni hayli bir sinirlendirirken,  kendimi kaybedeceğimi hissetmiştim.

Arkamı döndüp ellerimi Elif'in belinden ayırıp "Ne diyorsun lan sen, şerefsiz!" Derken sağ gözünün üzerine birkaç yumruk vurdum. Yanındakiler hızla uzaklaşırken, dengesini kaybedip yere düşmüştü. Gözlerindeki korkuyla, "Bu burada kalmaz Yusuf Soylu!"dedikten sonra yerden bir hamle kalkıp gitmeye başladı. 

Elif'e baktığımda ise duygusuz bir şekilde buz gibi suratıma bakmaya devam ediyordu, yanına  varıp "Bin arabaya" diye seslendim. Yüzüme bozulmuş bir şekilde bakan Elif'e aldırmadan kapıyı açıp şoför koltuğuna doğru oturup, Elifin arabaya binmesiyle birlikte barlar sokağının çıkışına doğru sürmeye başladım. 

Dikiz aynasından Elif'e doğru bakarken şaşkın bir o kadar da ürkek bir biçimde yolu izlemeye devam ediyordu, yönünü bana doğru çevirerek konuşmak için dudaklarını araladı. "Neden vurdun o adamlara,konuşup halledebilirdin!" söylediği cümlenin üzerinde durmadan öfkemin hala beni hapsettiğinin farkındaydım, bir nebze rahatlamak için derin bir nefes almamın ardından konuşmak için dudaklarımı araladım.

"Sana arabadan inme demiştim, inmeseydin bunların hiç birisi olmayacaktı. Oyunbozanlık yaptın!" Yeni hayatımın ilk günü olarak adlandırdığım bu lanet günde başıma gelmeyen şey kalmazken birde geçmişim tekrardan gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

"Beni düştüğümde orada bırakabilir, gelmemem için beni uyarabilir  beni o arabaya bindirmek istemeyebilirdin.bu şeylerin olmasına sebep olan  sensin!" Bu kadarı da fazla, bütün bunların tek suçlusu ben miydim şimdi?Kafamı sağ tarafıma şaşkınlıkla çevirdiğimde, bir hayli kendinden emin bir tavırda gözlerimin içine bakıyordu. Arabanın hızını yavaşlatarak durdurduktan sonra

"Tamam o halde in arabadan!"dedim. Yüzünde ki hiçbir mimiği dahi oynatmadan yönünü bana dönüp "Şimdi seninle bir oyun oynayacağız! sen arabayı parka sürüyorsun ve bana her şeyi anlatıyorsun." Anlamsız bir şekilde Sağ kaşımı  kaldırıp, söylediği son kelimeyi tekrar ettim. "Her şeyi?"Her şeyden kastı neydi?  Büyük bir ciddiyetle "Her şeyi, sakın oyun bozanlık yapma!"diye konuştu.

Gözlerimi devirip, arabayı tekrardan sürmeye başladım. Yol boyunca yaptığımız son konuşmadan sonra tek bir kelime dahi etmemiştik ikimizde. Arada bir gözlerimle onu süzüyordum, ancak garip olan bir şeyler vardı; Tavırları. Sanki  şimdi patlayacak bir bomba gibiyken, birazdan yumuşak bir pamuk şekere dönüşmesi garipti. Bu denli gizemli olması beni hem ürkütüyor, hemde heyecanlandırıyordu.

Oyun BozanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin