Güneşin bana göz kırpmasıyla güne merhaba diyerek başladım. Bugün pazar günüydü. Yarım gün çalışacağım için pazar sabahları en iyi değerlendirdiğim zaman dilimleri haline gelmişti. Ben kim miyim?? Işık Başaran. 19 yaşında olup özel bir üniversitede burslu uluslararası ilişkiler ikinci sınıf öğrencisiyim. Beş yıl önce anne ve babamı feci bir trafik kazasında kaybettim. Onlardan bana sadece kardeşim ve bir zamanlar huzurlu olan evimiz kaldı. Onlarla beraber huzurumuz da kaybolmuştu. Ama bana bıraktıkları emanet benim en değerlimdi o saatten sonra.. Sırf kardeşimin hayatı ve mutluluğu için hayata yeniden başladım, yeter ki gökyüzünü kıskandıracak kadar güzel olan gülen mavi gözleri solmasın diye. Ölümlerinden tam bir yıl sonraydı. Kardeşim ateşler içindeydi ve deli öksürük krizlerine giriyordu. Bir an nefessiz kalıp kucağıma yığıldı. O an öylece kalmıştım. Hastaneyi arayıp ambulans istemiştim. Deli gibi korkuyordum onu da kaybederim diye.. O saatler nasıl geçti halen hatırlamıyorum. Doktor birkaç saat sonra yanımda bitmişti. Annem ve babamı soruyordu. onların yaşamadığını ve kardeşimle benim ilgilendiğimi söyledim. kardeşim astım krizi geçirmiş bu yüzden bayılmıştı. Eğer yetiştirmeseydim hastaneye o da beni yalnız bırakacaktı.. Ama Yusuf bana bu bencilliği yapmadı beni bu koca dünyada yalnız bırakıp gitmedi.. O günden sonra ikinci kez kendime söz verdim mutlu olmak ve diğer insanları mutlu edebilmek için.. Tanrı bana kardeşimi bağışlayarak bana mutluluğu yaşatmıştı...
Ben bunları düşünürken sol yanağımda bir ıslaklık hissettim. Kafamı çevirmemle Yusuf ve o güzel gözleri beni selamladılar. ''Günaydın çiçeğim bugün kahvaltın benden. Neler istiyorsun söyle hemen beş dakikan var.'' deyip ayağa kaktı. Bende düşünüyormuş gibi parmaklarımı çeneme vurmaya başladım. ''Patates kızartması, krep ve demli bir bardak çay istiyorum yakışıklı genç.'' deyip yanağından bir makas almayı da unutmadım. '' Tamam güzel bayan yarım saate kadar sizi Yusuf beyin pazar kahvaltısı sofrasında bekliyor olacağım'' dedikten sonra alnımdan öpüp yanımdan ayrıldı. Ah deli dolu kardeşim sen olmasaydın ne yapardım ben??
Kahvaltıdan sonra Yusuf ile beraber evden çıktık. Aylardan şubattı. Hava donduruculuğunu bize en güzel bu aylarda gösteriyordu.Kış modelimden vazgeçmeyip siyah kotumu siyah salaş kazağımı giyip bir de boynuma kırmızı fularımı bağladım.Saçlarımı da at kuyruğu yapıp sağ omzuma attım. Saçlarım kahvenin binbir tonuna sahipti ve fazlasıyla uzundu. Babamın saçlarının rengiyle aynıydı daha çok seviyordum onları bu yüzden.. Hiçbir zaman makyaj yapmayı sevmedim zaten yapmayı da bilmiyorum bundan dolayı sorun yok. Elbisemin üzerine de kot ceketimi giyerek bu işi de halletmiştim.
Yusuf'u dershaneye bırakıp caddeye çıktım bankamatikden para çekmem lazımdı ve bu para bu ay ki son paramdı, Yusuf'a kitap almam lazımdı. Yakışıklım tıp olumak istediği için deli gibi çalışıyordu kitapları resmen sömürüyordu. Elindeki ne kadar parası varsa test kitaplarına yatırıyordu. Kafeden aldığım asgari ücretle babamın emekli maaşıyla zar zor geçinip gidiyorduk. İstanbul' da hayat zor ve pahalıydı. Gene de şükretmeyi ve elimizdekilerle yetinmeyi öğrenmiştik..
Hesabımdan 50 lira kalmıştı onu çekip çantama koyduktan sonra kafeye doğru yol almaya başladım. Çantam ağırdı iş çıkışı Eylül' e gidip beraber ders çalışacaktık. Yolda ilerlerken birden telefonumun çalmasıyla irkildim.Arayan Yağız'dı.
'alo Yağız naber?'
''iyim Işık senden bir şey rica etsem?
'tabi dinliyorum seni.
'' meslek eğitimi dersinin son ders notlarını gelirken kırtasiyeye uğrayıp alabilir misin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUZURA 5 KALA
RomanceHuzur.. beş harfli bir sözcük olup içerisinde birçok anlamı barındıracak kadar yüce olan diğer bir yandan da insanların hayatında küçük bir nokta ile etki edip kendine kocaman bir yer bulan kelime.. Çağdaş ARSLAN.. O huzuru on bir yaşında bırakıp de...