İLK BEDEL

199 8 3
                                    

IŞIK

Gözlerimi zilin iğrenç sesiyle araladım. Sabahın köründe hangi dengesiz bu kadar ısrarlı zile basıyordu? Nefret etmişimdir hep zile o kırılası parmağını kaldırmadan basan tiplerden. Ya sabırlar çekerek ayaklarımı yere vura vura kapıyı açtım. Benim mal dostum Ece’den başka mal olamazdı zaten bu saatte zile böyle ısrarla basan. Kargalar pisliğini yemeden bu kız neden burada bitiyordu ki?  Kaç haftadır gözükmüyordu zaten. 

-Seni düz beyinli saatten haberin var mı? Dedim Ece’ye sitemli bir şekilde.

-Sana da günaydın hatun.  N harfini uzatarak beni kenara itti eve girdi. Arkasından penguen gibi gittim. Uykumu alamamıştım. Aldıklarını masaya koyup ‘’ hadi bana kahvaltı hazırla özledim senin o leziz kahvaltılarını’’ diyip boynumdan öpmeye kalkıştı ama hızlıca kaçtım ondan. Pislik biliyor boynumdan huylandığımı beni sinirlendiriyor. Onu masaya otutturup buzdolabından kahvaltılıkları çıkardım, masaya dizdim.  Mutfak dolabından çıkardığım tabaklara ecenin aldıklarını koyup masaya koydum, sıcacıklardı. Kettle daki kaynattığım suyla da çayı demleyip ocağa koydum. Çay içmeden açılamazdım sabahları. Ece ye döndüğüm de ,

-Ee küçük hanım nerelerdeydin kaç zamandır. Hatunun buralarda neylerle uğraşıyor sen nerelerdesin? Dedim.

-Tatildeydim canısı.. Muratla mükemmel bir hafta geçirdim. Sende gelseydin sende eğlenirdin salak . diyip kafama vurdu.

-evet gelseydim de işten de stajdan da atılsaydım demi.

- saçmalama seni işten atan salağın aklını tüküreyim. Senin gibi çalışanı yıllarca uğraşça bulamazlar. Hem gelseydin Ceyhun da gelecekti senin için. Beni öldüreceksin Işık. Taş gibi çocuk, hem zengin hem yakışıklı. Kızım senin için çocuk o piç tipinden çıktı ya artık bizimle nadir takılıyor. Her gece farklı bir kızla gezen çocuk gitti onun yerine senin istediğin gibi bir çocuk geldi ama sende tık yok ya. Çocuk ölüyor lan senin için ama senin onu bir tarafına taktığın yok.

-sence umrumda mı diyip suratımı gösterdim elimle sonra ona gözlerimi devirdim. Ece o ilk tanışmamızda bana kendini gösterdi zorlamaya gerek yok. Bu olay can sıkıcı olmaya başladı. Sürekli mesaj atıyor ve rahatsız oluyorum. Ayrıca sürekli bir yerlerde karşıma çıkıyor şansını fazla zorlamamasını ona söyle. Ayrıca ben ölüyordum lan sen nerelerdeydin. Kapkaça uğradım ama sen yoktun benim yanımda olacağına o Muratla tatillere çık sen. Diyip kollarımı göğsümde birleştirdim. Küs rolüne başlamıştım bile.

-ama kankacığım ben nereden bilebilirdim ki diyip benim yanıma geldi. ‘hem bak seni biri kurtarmış yardımsever patronun bana ihtiyacın şimdi var. Çok özür dilerim. Bir daha böyle olmayacak tuvalete giderken bile senin yanında olacağım diyip yanağımdan öptü.

-pisliksin eşeksin Ece biliyorsun demi.

-tabi ki de biliyorum hatun. Şimdi kalk ve bana çay koy almayacağım seni kendime bu gidişle dedi. Bende gülümseyip kalktım çay koydum. Ona kıyamıyordum. Kardeşimden hiçbir farkı yoktu.  Koridordaki saate baktığımda zamanın ne çabuk geçtiğini fark etmemle odama koşmam bir oldu. Ama ilk önce  Yusuf’u uyandırmalıydım.  Odasına girdiğimde çantasını hazırlıyordu benim yakışıklım günaydın yakışıklı kahvaltı hazır geç kaldım ben,  Ece burada senin en sevdiğin çöreklerden almış git ve bizim aç bitirmeden yetiş diyip öptüm odama geçtim. Dolabımdan borda boyu dizlerime kadar uzun olan fakir kol bir elbise giydim. Seviyordum bu elbisemi geçen doğum günümde proje hocam hakan hediye etmişti. Mükemmel biriydi hocadan çok arkadaşım gibiydi. Her zaman benim yanımda olmuştu. Bölümümdeki kızların fazlasıyla odağındaydı ama benim için sadece bir hocaydı daha ilerisine gidemezdi. Saçımı yukarıdan toparlayıp ördüm sağ omuzuma atım. Şifonyerimin çekmecesinden mor takı kutumu çıkarıp annemin bana bıraktığı melek şeklindeki kolyemi taktım şimdi tamamdım. Odamdan çıkarken Ece de odama girmek için kapımı açtı. Elinde o benim hiç sevmediğim makyaj malzemeleri vardı. Üzerime gelmeye başladı. İşte bizde böyleydik ben süslenmeyi hiç sevmezdim oysa beni süslemek için elinden geleni yapardı. O süsleme merakı yüzünden zaten başıma gelmeyen kalmadı.  O Ceyhun uyuzuyla da beni süsleyip partilere götürmeye bir kereye mahsuz başardığında karşılaşmıştık.  O hatayı bir kere yaptım bir daha yapmam.  Sakın Ece makyaj yapmam dedim.  ‘’Yapacaksın küçük hanım hemen yapmama izin vermezsen seni öperim’’ dedi. Hayır yapamazsın Ece.’’ Yapacağım yapmama izin vermezsen sonuçlarına da katlanırsın. Of tamam yap dedim aynanın önüne geçtim. Fondöten falan sürdürtmedim yüzüm pürüzsüzdü.  Pudra sürdü biraz kalın bir şekilde eyeliner çekti rimeli sürdü gözlerimi iyicene ortaya çıkardı. Hafif pembe bir ruj sürüp bitirdi makyaj saçmalığını. Saate baktığımda 20 dakikam kalmıştı eceyi öpüp koşarak evin kapısın açtım topuklu botlarımı ayağıma geçirip  siyah kabanımı üzerime geçirdim, koşarak durağa gittim. Otobüs şansıma hemen geldi. Hemen binip şirketin yolunu tuttum. Otobüsten indiğimde beş dakikam kalmıştı. Koşarak şirkete girdim.  Hiç kimseyle görüşmeden asansöre binip otuz numaraya bastım. İki dakikam kamıştı. Hemen odama gidip kabanımı çantamı bıraktım Yasemin ablanın bıraktığını anladığım dosyaları alıp onun odasının yolunu tuttum. Kapıyı tıklattığımda soğuk sert bir ses geldi ‘’GİR!!’’ diye.  Hiç beklemeden odaya girdim.  Günaydın Çağdaş Bey dediğimde yüzüme bakmadan sana dedi. Öküz herif suratıma bakabilirdi değil mi? Yok ama öküz gibi davranacak bana. Camın kenarından ayrılıp bana döndü , ‘’ sen masaya geç dosyaları hazırla ben geliyorum.’’  Diyip odanın içindeki kapıya yöneldi. Odasının içinde başka bir oda da varmış.  Dediğini yapıp onu beklemeye başladım. Kafamı duvardaki saate çevirdiğimde on beş dakika geçtiğini fark ettim. O odaya odaklandığımda onun çıktığını fark ettim.  O kocaman heybetiyle gözlerimin büyümesine sebep oldu. Kocamandı heybetiyle ortalığını inlettiğine adım kadar eminim. Her adımıyla her hareketiyle daha da dikkat çekici oluyordu. Üzerinde ceketi yoktu kravatını da takmamıştı. Gömleğinin kollarını kıvırmıştı. Siyah pantolonu üzerine tam oturmuştu. Siyah kunduralarıyla tam bir uyum içindeydi.  İş adamı buna denirdi işte.  Işık ne yapıyorsun böyle diye içimden kendime söylenip onun bana gelişini izledim.  Yanıma geldi sol tarafıma oturdu. Çok yakın değildi.  Aramıza bir sandalye daha girebilirdi. Böyle iyiydi. O bana yakın olunca kendimi tuhaf hissediyordum. Elim ayağıma karışıyordu. Kokusu buram buram bana geliyordu. Burun deliklerim bayram ediyordu. İşlere odaklandığımda onunla hiç göz göze gelmedik. Dediklerini sürekli not ettim. Laptopa dediklerini yazdım. Dosyalarını inceledik.  İşler bittiğinde ayağa kalktı kendi masasına gitti. İş dışında hiçbir konuşma geçmedi aramızda. Dosyaları topladım laptopu kapatıp ona yöneldim.  İşim bittiyse çıkabilir miyim? Diye sordum. Yüzünü masadan kaldırıp hayır dedi. Şu kapının arkasında mutfak var bana sade bir Türk kahvesi yap dedi. Neden ben yapıyorum başka biri yapabilir ben sadece stajerim dedim.  O da bana ciddi bir şekilde dönüp ‘’evet stajersin ve ben senin patronunum ve ben istersem onu yapman lazım stajer ‘’diyip gözleriyle odayı gösterdi.  Sinirden patlayabilirdim. Topuklarımı yere sert bir şekilde vura vura dediği yere gittim. Cezveyi kahveyi bulup yapmaya başladım. Beş on dakika sonra kahveyi hazırlayıp cezveye döktüm. Fincanı tabağına koyup odaya yöneldim. Masasında oturuyordu. Önündeki tabletiyle bir şeyler yapıyordu. Kahveyi masasına bırakıp öylece dikildim. Kafasını tam olarak kaldırmadan ’’işin bitti şimdi gidebilirsin ancak ben sana mesaj attığımda şirketin önünde ol ilk bedelimi ödeyeceksin. Çıkarken kapıyı çekmeyi unutma .’’ dedi tabletine yöneldi. Uyuz ukala patron bozuntusu!!! Beni sinir ediyor. hızlıca odama geçip sandalyeme kuruldum. Onun yanında durmak bile beni o kadar yoruyordu ki. İşinde fazlasıyla ciddiydi ve mükemmeldi. Üç saatlik bir çalışmayla bile o kadar çok şey öğretmişti ki bana. Çok deneyimli bir patrondu genç yaşına rağmen. Otuz yaşında şirket sahibi olan nadir insanlardan biri. Onunla ilgili bir araştırma yaptığımda bunları okumuştum. Otuz yaşında ve ne evlilik geçmiş başından ne de nişan.  Sevgili konusunda birkaç kadınla resimleri falan vardı ama kabul etmemiş hiç. Bana neyse bu kadar takıldım ben bu uyuz koca herife.   Saate baktığımda öğle arasının bitimine 10 dakika falan kalmıştı ve ben açlıktan ölüyordum. Hızlıca cüzdanımdan bir onluk alıp aşağıdaki kafetaryaya indim. Bir büyük bardak çayla iki patatesli poğaça alıp merdivenlere yöneldim. Hızlıca çıkıp odama geçtim. Onunla karşılaşmak istemiyordum. Çayımı yudumladıkça kendime geldim. Poğaça sıcaktı çok güzeldi. Açtım belki de bundan dolayı bu kadar lezzetli gelmişti. Güzelcene yedim masayı toparlayıp çöpleri çöp kutusuna attım. Ondan mesaj gelene kadar staj dosyalarıma odaklandım. Hakan hocam bu stajın benim için çok iyi olduğunu her defasında belirtmişti. Staj defterine gerekli şeyleri yazdıktan sonra dosyalarımı düzenledim.  İşim bittikten sonra masaya yığıldım. Gözlerimi kapattım. Telefonumun titremesiyle dikkatimi çantama verdim. Çantamı alıp telefonumu buldum içinden. Mesaj gelmişti çağdaş yazıyordu kimin gönderdiğini belli eden bölümde. Mesajda ‘ beş dakika içinde aşağıda ol arabam karşıda olacak.’ Dedi bende hemen toparlandım. Kabanımı da üzerime geçirip asansöre yöneldim. Asansörde kendime baktım. Gözlerim ben buradayım diye bağırıp duruyordu. Asansörden gelen ding dong sesiyle kendimi asansörden çıkardım.  Hızlıca şirketten çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Arabası oradaydı onu göremiyordum arabanın camları siyah filmle kaplanmıştı. Hiçbir tepki vermeden yoldan karşıya geçtim arabanın arka kapısını açtığımda yanıma gel diyen sesle kapıyı kapattım öne geçtim. Kapıyı açıp yanına oturdum . kapıyı açmamla arabayı çalıştırdı. Araba o kokuyordu. Kafamı yavaşça ona çevirdiğimde gözlerini yola odaklamış öylece duruyordu. Bir insan araba sürerken bile bu kadar karizmatik olmayı nasıl beceriyor çok merak ediyordum.  Ona baktığımı anlamasına izin vermeden önüme dönüp bende yolu izlemeye başladım ve söze girdim. ‘’ ne yapacağım?’’ diye sordum.  ‘’Yaprak sarması ‘’dedi. Şaşırmıştım ben daha zor şeyler bekliyordum.

HUZURA 5 KALAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin