1

107 3 6
                                    



İstanbul'da yaşam.. Hiç hayalini kurmadığım soğuk şehir.

Her üniversite mezununun kaygıları aynı mıydı? "Acaba iş bulabilir miyim"

Hele ki ailenizin maddi desteği arkanızda yoksa... Küçük bir şehirde yaşıyorsanız ve üniversiteyi de yine küçük bir şehirde asosyal biri olarak geçirdiyseniz.. okul bittikten sonra ne yapacağım en büyük kaygım oldu benim ve bu süreci en zor atlatanlardan biri olarak ailemle yaşadığım şehirde mutlu olabileceğim iş bulamadım kendime. Zaten üniversiteden sonra klişe olarak kendi ayakları üzerinde durmak isteyenlerdendim. Okuyorken her şey tozpembeydi taaki diplomamı elime alıp her gün martıları izlediğim denize karşı o banka oturup ne bok yiyeceğim diye düşünmeye başlayana kadar. Bir çok yere iş başvurusu yapmıştım tabi. Cevap hep aynı "Biz sizi arayacağız". Aramadılar tabi ki. Arayanlarda içime sinmedi doğrusu. 

Her gün en az 3 iş görüşmesinden sonra 4 ayımı geçirmiş elim boş olarak ailemin yanına dönmüştüm. Umutlarımın tükendiği anda İstanbul'da ki kuzenim arayıp bir firmada iş görüşmesi ayarladığını söylemişti. Aslında bir yanım mutlu olurken bir yanım korkmuştu. İstanbul ve ben.O kadar imkansız geldi ki kulağıma... Koca şehirde küçücük noktaydım ben. Tıpkı büyük bir dağın eteğindeki minik yaban çiçeği gibi. İstanbul'un karmaşası kalabalığı beni soldurur mu bilemiyordum.

 Hayal kırıklıklarımdan arta kalan son cesaret kırıntılarını toplayıp gittim iş görüşmesine. Giderken ne kadar bacaklarımın titrediğinden bahsetmeyeceğim bile. Umudum yoktu hazırlıklıydım geri dönmeye. Hatta gelirken yanımda eşya bile getirmemiş ufak bir el çantasıyla gelmiştim kuzenimin evine. Görüşmeye gitmeden önce beni arayan bayanı arayıp, kalbimin yüksek hızda göğsümü tekmelemesini yok sayarak telefonun açılmasını bekledim. Sonunda telefon açıldığında kulaklarımdaki uğultuyu silen neşeli kadın sesi oldu. Firmanın tam adresini öğrenmek istediğimde beni aldıracağını belirtmiş telefonu kapatmıştı. İş görüşmesine giderken şirketin özel aracıyla alınmak son beklediğim şeydi. Bu durum umutlarımı arttırıp merak duygumu tırmandırmıştı.

Önümde duran beyaz araca bakıp tereddütle başımı eğdim. Arabanın içindeki esmer adam kısaca kendini tanıttıktan sonra arabaya binmem için bekledi. Çekinerek adamın yanındaki koltuğa oturup emniyet kemerimi bağladım. Bir yandan arabayı kullanıp bir yandan konuşmaya başladığında kendinden ve şirketten bahsedip beni tanımaya çalışıyordu. İlk gördüğüm insanlara karşı takındığım soğuk tavrı delemeden kibarca ama kısa cevaplarla sorularını yanıtlamaya çalıştım ama bu stresle pek mümkün değildi. Şuan sadece sessizliğe ve sakinleşmeye ihtiyacım vardı. 

Kısa süre sonra araç 3 katlı ama oldukça geniş bir binanın önünde durduğunda etrafa göz gezdirip arabadan inip esmer adamın peşinden yürümeye başladım. İsmini sormamıştım. Söylemiş miydi? Hatırlamıyordum, çünkü şuan odaklandığım tek şey bir an önce gergin sıkıcı ve saçma sorularla dolu iş görüşmesinin sona ermesi ve eve gitmekti.

 "Genel Müdür" yazan kapının önünde durduğumuzda bir kapıda yazan yazıya ve bir de esmer adama baktım. İnsan kaynakları falan yazması gerekmiyor muydu? Kapıda yazan yazı gerginliğimi daha da arttırmıştı. Hoş daha ne kadar arttırabilirdi ki. Esmer adam kapıyı açıp girmem için bekledi. Temkinli adımlarla oldukça geniş ve ferah bir ambiyansı olan odaya girdim, odanın sonunda bir çalışma masası kapının hemen karşısında da toplantı masası vardı. Öncelikle masada oturan adama gözüm takıldı bilgisayarda bir şeylerle ilgileniyordu. Yavaşça başını kaldırdığında oldukça samimi bir şekilde gülümsedi. Havalı bir şekilde ayağa kalkıp odanın ortasına kadar ilerleyip aramızda birkaç adım kaldığında elini uzattı ve oldukça karizmatik bir şekilde gülümsedi.

KANATLARININ İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin