Elimdeki çanta koşarak şerefsizin attığı adrese gidiyordum. İçimdeki korku almış başını gidiyordu. Adamı aradığımda arkadan Jimin'in çığlıklarını duymam olayı ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha göstermişti.
Gözlerimden boynuma yol alan gözyaşlarım beni rahatsız ediyordu, duygularımı bu şekilde dışarıya vurmak güçsüzmüşüm gibi hissettiriyordu. Jimin'i kurtarıp bana her şeyi anlatmasını sağlamalıydım evsiz kalması için cidden mantıklı bir sebep olmalıydı.
Adamın verdiği adrese geldiğiminde eski bir park olduğunu gördüm daha sonrada nereden geldiğini kestiremediğim bir ses duydum
"Çantayı salıncağın üstüne bırak."
Aynen dediğini yaptım maskeli bir adam geldi ve çantayı aldı. Gözlerimin kararması ile dizlerimin üzerine çöktüm adam bir şeyler söyledi fakat kulaklarımın uğuldaması üzerine onu duyamadım.
2 adamın arasında Jimin sürüklenerek geliyordu. Önüme fırlattıkları bedene baktım kan içindeydi, sarı tutamları berbat bir renge boyanmıştı, kan. Onu kucakladım
"Jimin beni duyuyor musun? Lütfen bana cevap ver meleğim"
Gözleri kapalı bir şekilde bir şeyler mırıldandı o kadar kısıktı ki duymak imkânsızdı. Dudaklarında ki berbat sıvı bardaktan boşalırcasına akmaya devam ediyordu.
Onu kucaklayarak parkın 1km ötesinde ki hastahaneye yürümeye başladım. Yürüyüşlerim gittikçe hızlanıyordu ve sonunda koşmaya başladım.
Hastahaneye 500 metre kalmıştı dayanabilirdim. Gittikçe yaklaşıyordum ve ben gittikçe gücüm tükeniyordu. Gözümün kararması ve kulaklarımın uğuldamasını yeniden hissettiğimde hastahane ile aramda 50 adımlık mesafe vardı. Gözlerim kapandı ve vücudum kendini karlı betona bıraktı.
•••
Kalktığımda başımın ağrısı yüzünden yüzümü buruşturdum karla karışık yağmur yağıyordu ve sanırım saat 8 gibiydi. İçeriye doktor sandığım bir adam girdi
"Merhaba Jungkook bey, hastalığınız bayağı ilerlemiş bu zamana kadar ilaç kullanmamanızdan dolayı gözünüz kararıyor kulaklarınız uğulduyor ve başınız ağrıyor öyle değil mi?"
"Evet ama ben ne hastalığı olduğumu bilmiyorum?"
"Jungkook bey.."
Yanımdaki koltuğa oturdu ve bana üzgün gözlerle bakmaya başladı.
"Beyninizde bir çeşit tümor var. Sizi zorluyor daha erken gelmeniz lazımdı.. Hastalığınız ilerlemiş bu saatten sonra yapılacak hiçbir şey yok.. Üzgünüm."
"Ölecek miyim?"
Titrek sesimle sorduğum soruya karşılık başını salladı. Onunla birlikte olamadan ölecektim ben daha 18 yaşındaydım çok erkendi.. Ben bu kadar erken ölemezdim hayallerim vardı, mutlu olacağım bir ailem, çalışacağım bir iş, oynayacağım bir çocuğum, ilgileneceğim bir eşim olacaktı.. Bu kadar erken ölemezdim.
"P-peki ne kadar vaktim var?"
Konuşurken hıçkırıklarım beni ele geçiriyordu.
"Bir 5 ay kadar dayanabilirsiniz, güçlü bir bünyeniz var. Yapamadığım, sizi kurtaramadığım için çok üzgünüm."
"Doktor bey illa ki vardır bir çözümü ben daha evlenecek baba olacaktım. Bir ailem bir yuvam olacaktı. Mutlu olacaktım. Lütfen hiç mi bir çözümü yok?"
Ağlamam şiddetlenirken doktorun elini tutarak söylemiştim bu sözleri. Başını iki yana salladı ve destek verircesine hafif bir şekilde elime vurdu.
"Onu görmek istiyorum lütfen izin verin"
Doktor yanında ona bakan hemşireyi başıyla onayladı. Ayağa kalktığımda başım dönüyordu. Hemşire kolumdan tutarak beni bir 256 yazılı odaya getirdi içeri girdiğimde başı sarılı yüzü yara bere içinde olan sevdiğimi gördüm yanına giderek eğildim.
Ellerini ellerimin arasına aldım minik elleri iri ellerimin arasında kaybolmuştu âdeta. Havanın bozuk olduğu bugünde elini tutup yanağına bıraktığım öpücük ile hava güzelleşmişti. Sanki bir çok kişi bunu bekliyordu.
İçimden geçirdiğim tonlarca kelime dilim ucunda iken sesli bir şekilde dökemiyordum. Konuşacak mecalim yoktu. Ona olan sevgim gün geçtikçe, her saat, her dakika, her saniye artıyordu. Buna engel olamıyordum.
Dudaklarıma ellerini değdirdim. Belki bir daha asla dokunamayacak, öpemeyecektim. Daha önce onunla bu tür temaslarda olmasamda beni istemeyerekte olsa öpmüştü. Aklıma geldikçe içimi kıpır kıpır ediyordu. Kafamı kaldırdım ve dudağının kenarında oluşan yaraya elimle hafif bir şekilde dokundum.
Kafamı ona doğru eğdim ve yaralarından teker teker öptüm. Bu güzelliğe karşı koyamıyordum. Camdan yağan kar bugün daha güzel yağıyordu, daha güzel görünüyordu, daha huzurluydu. Onunla olduğum her dakika benim için özeldi. Onunla soluduğum her nefesi kavanozda saklamak istiyordum.
Sarı tutamlarla buluşturdum ellerimi, yumuşacıktı. Benim onun her şeyine zaafım vardı. Hoşuma gidiyordu. Kafamı ellerinin üstüne koydum ve sıcak gözyaşlarımı oraya akıttım. Belki hissederdi duygularımı, hissederdi sevgimi.
Ağlamama karşılık gözlerim yorgun düşmüştü ama uyumak istemiyordum belki ona bir daha göremezdim. Korkularım vardı bu hastalığım yüzümden daha ağırları gelmişti. Onu görememek nefes alamamakla aynı gibiydi benim için. Şu dünya dostum olsa yine anlayamazdı benim aşkımı benim kalbimi.
Onun yanında yatmak istiyordum bu isteğimi bastırmaya çalışsamda başaramadım. Yanına kıvrılırken ellerimi beline koydum kafamı boynunun girintisine soktum. Onun canını acıtmak istemiyordum. Aldığım nefesle ciğerlerime giren hava yüzümde tebessüm oluşturmuştu.
Jimin'i evime getirdiğim günün sabahı odam aynı bu şekilde kokuyordu. Odama mı girmişti? Aklımda gezinen düşünce ile sersem gibi oldum. Aşkım başımı döndürüyordu sırılsıklam aşıktım.
Jeon Jungkook, Park Jimin'in her bir zerresine her gün tekrar tekrar aşık oluyordu. Asla pişman değildi.
![](https://img.wattpad.com/cover/144330025-288-k940036.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dearvert | ᴶᴵᴷᴼᴼᴷ
Fiksi PenggemarBu bahçe çiçek açan yalnızlıklarla dolu, dikenlerle dolu olan kumdan kaleye kendimi bağladım. _____