Teker teker akrabalarımızı dolaşıyor, içinde bulunduğumuz durumu anlatıyorduk. Kapılar birer birer yüzümüze çarpılıyordu. Yardım etmeyi bırakın köstek olanlar bile çıkıyordu aralarından. Anlam veremiyordum daha dün bu insanlarla beraber eğleniyor, beraber gülüyor, beraber vakit geçiriyordu. Ne değişmiş olabilir diye düşünürken sadece statümüzün düştüğünü ve insanların sadece akrabanız bile olsa maddi statünüz ne kadar yukarıda ise size o kadar saygı ve sevgi duyulduğunu fark etmem de geç olmamıştı. Beynimden artık şu sözler geçiyordu :
- Ne yani maddi gücünüz güçlü ise insanlar yanınız da, değilse insanlar sizinle muhatap bile olmuyor.
- Hayır..Hayır.. Hayat bu kadar anlamsız ve boş olamazdı.Koskoca kainat maddiyat üzerine kurulmasının imkanı yoktu.
- Bence bizim çevremizde ki insanlarda problem vardı.Herkes bu kadar gaddar ve çıkarcı olamazdı.. Diye düşünüyordum...
Bu zor günlerimizde yardım edecek bir arkadaşım çıkmıştı. Bugüne kadar biriktirdiğim, önemsediğim kalıpların yıkılışının ardından aralarından bir tomurcuk bile çıkması umudumu kaybetmemem gerektiğimi, doğru bildiğim yoldan devam etmem gerektiği cesaretini vermişti bana. İşlerimizin çoğunu yoluna koymayı başarsak da bir kere yitirdin mi gücünü, umudun sararıp da dökülen ağaç yaprakları gibi dökülüyordu ömrümden patır patır.
Yeni yeni anlıyordum yorulduğumu, öyle eskisi kadar hevesli değildim hiçbir şeye. Koşturmalar, yıkılmalar, tekrar kalkıp hadi bir daha denemeye kalkışmalar. Maskelerde ağır gelmeye başladı, hele şu güçlü görünmek olanı yok mu ağır geliyor artık yoruluyordum. Hayallerimizi bir kenara bırakıp yeni bir hayat kurma fikri bize cazip gelmeye başlıyordu. Nasılsa bizi artık buraya bağlayan ne birileri vardı, ne de gitmemizi istemeyen birileri. Evimizi, iş yerimizi, bizim olan ne varsa satmıştık. Borçlarımızı ödeyip geri kalan parayla; yeni bir şehir belki de yeni bir iş bizi bekliyordu.
Eskiden Dünya da herkesin tanıyacağı başarılı bir sporcu yada iş hayatında önemli bir yere gelmiş Türkiye'nin sayılı iş adamlarından birisi olacağımı hayal ederdim. Artık hayal kurmamayı öğrendim, sadece anı yaşayıp ufak tefek planlar yapıyordum. Ne kadar kendine kurallar koyarsan koy, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendine belirtip kendi yolunda gidersen git, kaderin de senin için bir planının olduğunu sakın unutma. Her zaman değişime açık, her an her şeyin olacağı düşüncesini unutmamam gerektiğini öğretmişti hayat. Yaşadığım o kötü günleri düşünmeye başladığım an , zamanında önem verdiğim insanların kendini küçültüşünü görmek muazzam bir rahatlık olduğunu fark ettim. Hiçbir şey yapmana gerek kalmıyor direk tiksiniyorsun.
Üniversite sınavı sonucuma baktığımda İzmir rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümünü kazandığımı öğrendiğimde tabiri caizse havalara uçmuştum. Psikolojiyi çok seviyordum ve insanlara karşı hep yardım edebileceğim bir mesleğimin olmasını istemiştim. En azından bu yolda bir adım atmak beni gururlandırmıştı. İzmir'e gittiğimde hemen gözlem yeteneğime başvurarak oranın insanlarının nasıl davrandığı, kültürünü ve yaşam tarzını gözlemlemeye başladım. Yaşayacağım yere daha hızlı uyum içinde olmak istiyordum. İzmir'e özgün öğrendiğim birkaç şey vardı. Bunlar ;
- Çiğdemin, İzmirce de çekirdek demek olduğunu. Çiğdem yenmez, çitlenir.
- Gevrek, simide benzer ama simit değildir, malzemeleri farklı biraz.
- Kesme ay çöreğine 'de pastiç denir.
- Nohut değil, nohot. Beyaz leblebi'ye nohot denir.
- Turşuluk bibere çuçka denir.
Bu gibi şeyler ilk başta bana garip gelse de söyleye söyleye, göre göre alışıyordum. İnsanoğlu gerçekten çok garip değil mi ? Bulunduğu ortama hemen alışıyor veya alışmaya çalışıyor. Çünkü kendini zorunda hissediyor ve beyin bulunduğu ortama göre şekilleniyor.
Üniversitenin ilk zamanlarında kendimi bir adım geriden takip ediyordum. Gerekmedikçe konuşmuyor, insanlarla iletişim kurmuyorum. Sınıfta bu bazı kişilerin dikkatini çekmişti ve ben bunun farkında değildim. Tâ ki onu karşımda görünceye kadar. Artık emindim hayatımın geri kalanı onu karşımda gördüğüm ilk dakikadan itibaren değişecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİK
Ficción GeneralŞener : Ben acılarımı, sıkıntılarımı anlatırken beni neden dinlemiyorlar? Neden insanların duygu ve düşüncelerinden prim verecek zamanları yok? Ömür : İnsanlar neden bu kadar zalim? Yaşamak neden bu kadar zor ve güzel? Annemin beni anlamaması için...