ÇAKIR
Arat'ın söylediği kafeyi beklediğimden daha geç bulmuştum. Sürekli olarak gittiğimiz AVM'nin biraz ilerisinde demişti; fakat kafenin adını üç kişiye sorup ancak bulabilmiştim. Oysaki mesajda kolay bulacakmışım gibi hissetmiştim. Demek ki hislerime çokta güvenmemek lazımmış.
Kafenin cam kapısını ittirip içeri girdiğimde içimden ıslık öttürmek geçmişti. Tek kelimeyle harika ötesi bir yerdi. Tamam, bu tek kelime olmasa da öyleydi işte. Büyük ve ferahtı içi, yuvarlak gri masalarla birlikte ondan biraz daha gri sandalyeler vardı. En köşede ise siparişlerin verildiği yer vardı koyu kahverenginde.
Etrafa göz gezdirip Arat'ı aradım. En köşede bir masada oturuyor ve telefonuyla oynuyordu. Ayaklarımı hareket ettirip yanına geldiğimde beni fark etmesi uzun sürmedi. Ayağa kalkıp elini uzattığında bende elimi uzatıp yukarı-aşağı hareket ettirip kendime çektim onu. Tokalaşma kısmımız bittiğindeyse karşısına oturup beklentiyle ona baktım. "Ee ne ısmarlıyorsun?"
"Ne istersen onu." Omuz silkip telefonuna yöneldiğinde gözlerimi devirip telefonunu elinden çektim. Bana anlamaz bakışlar attı. "Beni buraya sen çağırıyorsun ama hiç takmıyorsun, ne iş?" diye derdimi söylediğimde gözlerime bakmayı kesti ve elimde tuttuğum telefona uzandı. Almasına izin verip cevap bekledim.
5 dakika boyunca beklesemde cevap vermedi ve bende sıkılıp bana bakması için "Sezar salata istiyorum," dedim. Aslında aldırabileceğim daha güzel yemeklerin ve içeceklerin olmasına rağmen aç değildim ve benimle ilgilenmesini istiyordum. Kafasını telefondan kaldırıp, "Sadece salata mı? Başka bir şey?" dedi şaşkınlıkla. Omuz silktim ve "Evet, sadece bu," dedim. Kafasını sallayıp sipariş vermeye gittiğinde parmaklarımla oynamaya başladım.
Neden böyle davranıyordu ki? Bir şey de yapmamıştım oysa ki. Başka biri yüzünden mi böyle yapıyordu yoksa? Kafam allak bullaktı. Alışkın değildim bu haline ve benimde canımı sıkıyordu. Onun bu ciddi hali pek de hayra alamet değildi ve beni meraklandırmıştı. Daha birkaç saat önce çokta iyiydi. O zaman bu tavır neydi amına koyayım? Suçu istemsizce kendimde arıyordum ama bir suçum da yoktu. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. Ailesiyle arasının da iyi olduğunu düşünürsek aile içi bir durum olduğu da söylenemezdi. Arat senin amk.
Bana söylemediği bir derdi mi vardı? Benden sakladığı bir şey? Ulan bu fikre kıçımla gülerdim işte. Birbirimizden hiçbir şey saklamazdık, saklayamazdık. O zaman başka bir şeyler dönüyordu kesinlikle. Yoksa buna daha iyi bir açıklama bulamazdım.
Biraz daha düşünürken önüme koyduğu salatayla ona baktım. Kahverengi gözleri aynıydı, hiçbir değişiklik yoktu. Teşekkür edip çatalı elime aldım ve salatamı yemeye başladım fakat hiç yiyesim gelmiyordu. Merakımı bastıramayacağımı idrak ettiğimde, "Arat, neyin var söylesene," diye direttim. Bana baktığında önce az önceki gibi ifadesiz baktı, ardındansa kahkaha atarak, "Yok bir şeyim oğlum, sadece beni tanıyor musun diye merak edip somurttum. Beklediğim gibi tanıyormuşsun, helal," dediğinde kaşlarım yukarı doğru havalandı. "Nasıl yani?" diye sorup anlamadığımı belirten bakışlar attım.
"Ya oğlum, bak şimdi. Dedim ki kendime, acaba bu herif beni ne kadar iyi tanıyor? Somurtursam hemen anlar mı bir şeye bozulduğumu, yoksa takmaz mı. Bravo tanıyormuşsun."
Masanın üstünden eğilip kafasına vurdum ve "Mal mısın lan sen? Bende bir şey oldu sandım," diye azarlayıp masadan kalktım sinirle.
Ben burada bana mı darıldı diye düşünürken herif taşak derdindeydi. Onu düşünüp merak edende kabahat zaten! Yarım saattir içim içimi yerken böyle bir sebebin olması ciddi anlamda kırılmama sebep olmuştu. Ve ayrıca sinirlenmeme.
Kendimi o kadar kötü hissetmeme değmezmiş, bunu anlamış oldum.
Sanki buraya daha önce gelmişim gibi hemen tuvaleti bulup en sondaki kabine girdim. Tuvalette birkaç kişi de olduğu için sakin olmaya çalışıyordum. Sinirimi kontrol altında tutmaya çalıştığım 3 dakikanın sonunda tuvaletin kapısının açılma sesini duydum. Gelenin Arat olmamasını dilerken yumruğumu sıktım. Ardından yine tuvaletin kapısından ses geldi. Muhtemelen az önceki çocuklar çıkmıştı.
Dışarıdan tıkırtıya benzer ses gelince kaşlarımı çattım. Para sesleri geliyordu. O ne mânâ şimdi?
Ses kesildiğinde kabinin kapısına odakladım bakışlarımı. Kilit hafifçe oynayıp açıldığında kaşlarımı daha da çattım. N'oluyor amına koyayım?
Kapı açıldığında önce Arat'ın kafasını, daha sonra vücudunu gördüm ve az önceki sinirim biraz daha arttı.
Yanıma gelip ardından kapıyı kapatıp kilitledi. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum ama aklıma istemsizce kötü sahneler geliyordu. Yutkunup yüzüne baktığımda gülmediğini, aksine benim gibi ciddi olduğunu gördüm. Elindeki parasını cebine sıkıştırıp tam önüme geldiğinde şaşkınlığımdan sıyrılarak "Lan sen mal mısın ne diye bir insan dolu kabine girer? Ya işeseydim, bana eşlik mi edecektin?" diye bağırmaya karışık bir sesle konuştum. Bağırmamaya çalışıyordum aslında çünkü biri girerse rezil olabilirdim.Beni tınlamayıp biraz daha yaklaştı ve "Birincisi, ses gelmiyordu. İkincisi, bana sinirlenip gittikten sonra işemeyeceğini tahmin etmek zor değil," diye konuştu. Aramızdaki küçük mesafe aklıma geldikçe aklımı alıyordu.
Biseksüel olduğumdan haberi bile yoktu, peki ondan etkilendiğimi bilse ne olurdu?
"Geri zekâlı eğer bir daha bana böyle malca bir şaka yaparsan seni sikerim," diye tıslayıp önümden ittirip kabinden çıktım ve ellerimi yıkayıp tuvaletten çıktım. Sinirimin üstüne birde az önceki yakınlık eklendiğinde ne hissedeceğimi şaşırmış durumdaydım.
Kendime engel olamadan kızıyordum sürekli. Bir insan en yakın arkadaşından etkilenebilir miydi? Hâlime bakılırsa, evet, etkilenirdi. Hatta belkide aşık bile olabilirdi.