23

9K 639 76
                                    

Medya: Adamlar- Ah Benim Hayatım

 Otoparktaki lüks arabanın yanına doğru ilerledim. Durduk yere bu herif neden benim okuluma geliyordu anlayamıyordum. Tıpkı Behlül Utku'nun neden sürekli benimle uğraştığını anlamadığım gibi. Bana her gün mesaj atıyor ya da beni görmeye çalışıyordu. 

 Lanet olsun ki bunları her yaptığında kalbimin ritmi bozuluyordu. Salak salak mutlu olmaktan kendimi alamıyordum. Bunun yanlış olduğunu düşünüyordum. Onun hetero olduğunu biliyordum ama bana neden bu kadar kafayı taktığını bilmiyordum. O gece beni yumruklayıp bırakmış olsaydı her şey daha basit olurdu belki de. Ben uzunca bir süre üzülür ve onların şarkılarını dinlemeyi bırakırdım. Arada aklıma geldikçe kendi kendime acı çekerdim ama iyi olurdum. Şimdi ise iyi olmak için napacaktım bilmiyordum. 

  Geldiğimi farketmiş olacak ki arabanın camlarını indirdi. 

 Arabanın içine girdiğimde uzanıp yanağımı öptü. Bunu beklemediğim için ona baktım.

 "Hoş geldin diye şey ettim." Dedi. Sinirlendiğimi düşünmüş olmalıydı. Oysa ben sadece çok şaşırmıştım.  Kalbim olduğunda daha hızlı atmaya başlamıştı.

 "Anladım." Dedim. 

 Göz devirdi. "Sağol Çınar. Ben de çok iyiyim sen nasılsın?" 

"Nasıl olduğunu sormadım." 

"Bana her ters davrandığında seni sikmek istiyorum."

"Bu kafayla elinden başka bir şey sikemezsin sen."

"Sen öyle san."

"At kafası."

 Sinirle dönüp bana baktı. Sırıttım. Söyleyecek bir şey bulamamıştı. Aptal. 

"Biz ne zaman seninle anlaşmaya başlayacağız. Yahu böyle sevgililik mi olur? Bizim şimdi sürekli öpüşüp koklaşmamız, birbirimizi gördüğümüz her an birbirimizin üzerine atlamamız gerek." 

 "Sevgilim olunca bu dediklerini ona iletirim. Sağol." 

 Bir şey söylemeden arabayı çalıştırdı. Kinci bir pisliktim ama o da boş boğaz bir pislikti. Yani rahatça ona eziyet edebilirdim. 

 Ne sandınız benim söylemek istediklerini, sırf sevdiği adam gözlerinin içine baktı diye yutan aptal aşıklardan olduğumu mu? Ölümüne konuşurum. 

 Okul çıkışına doğru sürdü. "Nereye gidelim? Bana mı yoksa sana mı gidelim?" Diye sordu. 

 "Neden beni eve atmaya çalışıyormuşsun gibi hissediyorum.?" 

 Güldü. "Seni eve atmaya çalıştığım için olabilir." 

 "Ahlaksız. Evlenmeden beni eve atamazsın."  Dedim gülüp. 

"Senin okul bitince evlenelim." Şaka olarak söylemesi gereken şeyi gayet ciddi söylemesi nefesimi kesmişti. Bu adam kim olduğunun farkında değildi galiba. Bu ne rahatlık! 

  Ben herhanginbir cevap vermeyince "Bizim sütüdyoya gidelim.  Şarkı yaptımız yeri görürsün hem." dedi. 

"Olur!" Lanet olasıca fanlık duygularım. Hemen atladım sazan gibi. Serbest Dalış söz konusu olunca kendime hakim olamıyordum. Çok uzun zamandır fanlarıydım. Bendeki de şans yani gidip grup solisti ile yatmıştım. Şansa sol kroşe çeken biri olarak o gece ve akabininde yaşanılan şeyler aklıma gelince yüzümü buruşturdum. Oysa ne hayallerim vardı. Evlenecektik. Ben onların menajeri olacaktım. Simge ise emekli olacaktı. Üç çocuğumuz olacaktı. Behlül Utku'ya anne bana da baba diyeceklerdi. Hepsini tek yumrukta yerle bir etmişti adi herif. Belki de en çok bunun için kızgındım ona. Daha önce de kavga edip yumruklanmıştım ama en çok can yakanı o olmuştu. Kolayca hemen aklımdan çıkarmam mümkün olmuyordu işte. 

 Başka bir şey konuşmadık. Ben telefonumdan hesaplarımı kontrol ettim o ise dikkatini yola vermiş olmalıydı. 

  Beklediğimi aksine sütüdyo gerçekten çok sıcak bir atmosfere sahipti. Daha basık ve daha kasvetli bir yer olarak hayal etmiştim ama oldukça güzel bir mekandı. 

 Burada insan gece gündüz yaşayabilirdi be! 

  "Kimse yok mu?" Diye sordum Behlül Utku'ya. En azından bir iki kişi olur diye düşünmüştüm. 

 O ise kendini koltuklardan birine atıp, "Diğerleri genelde akşamları gelir. Gündüzleri kimse olmaz pek." dedi. 

 Ben etrafa bakmaya devam edip onun gibi başka bir koltuğa oturdum. 

 Yanını patpatlayıp "Buraya gel." dedi. 

 "Defol." 

 "İyi aman be ben mutfaktan tabak falan getireyim de şu profiterolü yiyelim. İçeçek ne istersin?" 

 "Meyve suyu olur." Dedim. 

 Kafasıyla onaylayıp mutfak olarak tahmin ettiğim yere doğru gitti. 

Elindeki tabakları çatalları gülerek sehpaya bıraktı. Oldukça mutlu görünmesi bir tık sinir bozucuydu. 

  Aslında onunla vakit geçirmeyi seviyordum ve bu sinirlerimi bozuyordu. Behlül Utku'nun yanında zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildim. Şu an hiç bir şeyi umursamadan pes atıyorduk ve ben yeniliyordum. Ben Yakup Çınar yeniliyordum. Bu imkansız gibi geliyordu ama Behlül Utku malı göründüğü kadar mal değilmiş. 

  Son golü attıktan sonra kollarını kaldırıp sevinmeye başlamıştı. İnsanlık dışı sesler çıkarmayı da ihmal etmiyordu tabi. Gülmeme engel olmadım. Komik görünüyordu. 

 "Sen güldün mü?" Diye sordu birden ciddileşip. 

 Kaş çatıp "Ne alaka?" dedim. Suratsız olmam gerekiyordu. 

 "Seni gülerken çok az görüyorum ve bunu değerlendirmem gerek. Bir kere daha gülsene." 

 Yanaklarımı tutup yukarıya doğru çekiştirmeye başladı. 

 "Ay vallahi sana gülmek çok yakışıyor!" 

 Kollarını tutup onu durdum. Dudaklarım yırtılacaktı. Ama aramızda tuhaf bir hava oluşmuştu. Gözlerini bana dikti. Bakışlarımı çekemiyordum. Yutkundu. Yutkundum. 

 "Kendime engel olmam çok zor. Beni çok zorluyorsun sen. Kontrol edemiyorum kendimi." 

 Bunları söyledikten bir saniye sonra dudaklarıma yapıştı. 

 Ah işte midemde ki o meşhur kelebekler yine uçuşmaya başlamıştı. Bu yüzden olsa gerek ona karşılık vermeye başlamıştım. 

 Beni kendine doğru çekiştirdi. Kucağında konumlanırken dudaklarından çekemiyordum kendimi. 

 Başka bir yerden gürültü geldiğinde nefes nefese ayrıldım ondan. Bir şeyler yere düşmüş gibiydi. 

 Behlül Utku arkama bakıp "Siktir!" dedi. Neler olduğunu anlamak için bende döndüm baktım. "Gerçekten siktir. Hatta Hasiktir!"
***

Kamu spotu: Yerli yersiz zamanlarda öpüşmek size ve çevrenizdekilere zarar verir.

Yamuluyorsan İçmiycen BaşkanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin