26

7.5K 596 49
                                    

GreenDiamond01 'e ithaf edilmiştir.

**

 Hayvan gibi aşk acısı çekiyorudum. Eskişehir'e kaçmak bir boka yaramamıştı. Olduğumdan daha beterdim. Behlül Utku'yu deli gibi özlüyordum. Sürekli whatsapp çevrim içi kontrol etmekten imanım gevremişti. Evet engelini kaldırmıştım. Başka bir şekilde yaşayıp yaşamadığını nasıl öğrenecektim? 

 Ayben bana arada haber veriyordu. Oda Behlül Utku'nun kız kardeşiyle sevgili olmuştu. Bu benim işime gelmişti elbette.

Bir hafta olmuştu. Bir haftadır evimde saklanıyordum. Ama artık buna bir son vermem gerekiyordu. Zira yaklaşan sınavlar beni sikmek için hali hazırda bekliyordu.

Son finalleri de vermek ve alnımın akıyla geçmek istiyordum. Öyle görünmese bile dönem birincisiydim. Üniversiteyi iyi bir dereceyle bitirmek benim için önemliydi. Yani eskiden öyleydi. Şu an için düşünebildiğim tek şey Behlül Utku'nun muhteşem ötesi öpüşmesiydi.  Baya iyi öpüşüyordu ya...

İçim bir tuhaf olurken elimde ki ders notlarına odaklanmak istedim. Otuz bir çekmek istemiyordum sabah sabah.

Odamın kapısı çaldığında babam benim cevap vermemi beklemeden odaya dalmıştı. Insan bi saygı duymasa da öyle yapıyormuş gibi yapıp beklerdi.

"Sen neden hala buradasın?" Diye sordu. İşte evlat sevgisinin en somut örneği babam olabilirdi.

Omuz silkip " Sizi çok özledin azcık daha durup öyle gidicem." dedim.

"Okulda kalırsan seni köye dayının yanına yollarım.  Haberin olsun Yakup." Dedikten sonra odadan çıktı.

Aman beni bunlarla korkutabileceğini sanıyorsa sonuna kadar haklıydı.

Dayımı hiç sevmezdim. Asla da sevmeyecektim. Babamda bunu bildiği için sürekli bunu kullanıyordu.

Tekrar kapı açıldığında "Ekmek al gel. Kahvaltı yapalım." dedi babam.

Ben olmasam kim alacaktı bu ekmekleri acaba. Ulan bana bir kardeş yapsalardı onu tekmeler gönderirdim. Gelişine vurdum mu olurdu herhalde.

Küçükken dayımın çocuklarına öyle gelişine vururdum. Hey gidi günler hey! Dayım da beni sevmemekte haklı sanırım.

Üzerime polarımı giyip, cüzdanımı ve telefonumu alıp evden çıktım. Fırın bize çok uzak değildi. Havada güzeldi. Biraz yürümekten bir zarar gelmezdi. 

Acaba Behlül Utku şimdi napıyor? Yokluğumu fırsat bilip Simge ona yaklaşmış mıdır?

Gerçi magazinlerde öyle bir habere denk gelmedim. İnşallah önümüzde ki doksan yıl da gelmezdim. Muhtemelen doksan yıl sonra zaten rahmetli Yakup Çınar olurdum. Koca bir Çınar göçtü gitti derlerdi arkamdan. Yaptığım iğrenç espiriye kendi kendime göz devirdim.

"Yakup Çınar yapma yavrum gözlerin öyle kalacak!"

O kadar dalmışım ki karşımda dikilen sarı kafayı görmedim.

"Senin ne işin var burda?" Diye sordum.

Behlül Utku ise gülümseyip bana doğru bir iki adım attı.

"Küçükken dedem bana hep hayallerimin peşinden koşmamı söylerdi. Şimdi öyle yapıyorum. Hayallerimin peşinden koşuyorum. Bir mahsuru yoktur umarım hayalim?"

Ben zeki bir çocuktum ama asla bu herif gibi laf cambazlığı yapamazdım. Bu  yüzdendi etkilenip gözlerimin dolması.

Sokağın ortasında kemiklerimi  kırmak istermiş gibi sarılması ise ağlamama yetmişti bile. Canım acıyordu. Fiziksel değil ama canım acıyordu.

Üstelik o canımı yakarken bir yandan acımı dindirmeyi başarabiliyordu.

Ekmek almaya çıkmıştım değil mi? Babam dün akşamdan kalan ekmeklerle kahvaltı yapmak zorunda kalacaktı çünkü ben bana sarılan kolları bırakabilecek kadar güçlü değildim bu sefer.

***

Kamu spotu: Gecikmeden dolayı özür dilerim. Ama olur böyle şeyler. Bir sonraki bölüm de geç gelebilir. Geç olsunda güç olmasın değil mi?

Yamuluyorsan İçmiycen BaşkanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin