Yol boyunca Hilal, Leon'a sarılmayı bırakmamıştı. Nereden geçtiklerini merak ettiği için arada sırada perdeyi çekip dışarıya bakıyordu. Leon ise sadece ona bakıyordu. Götüreceği yer bolşevik olmayı karar verdiği yerdi, gittikleri yer içindeki askeri gömdüğü yerdi. Fayton bir yerden sonra durunca Hilal başını kaldırıp Leon'a baktı. Leon faytondan inip elini uzattığında gözleri etrafı tarıyordu.
"Aşağıya doğru biraz yürüyeceğiz."
Başını sallayıp faytondan indi. Elini tutup yürümeye başladı. Etraf o kadar temiz ve güzeldi ki gülümsemeden duramıyordu. Sonunda Leon durdu, kendisine baktı. Deniz şimdi daha yakın, durdukları yer aynı Leon'un anlattığı gibi çiçeklerle, ağaçlarla doluydu.
"Nasıl?"
Hilal elini bırakıp birkaç adım attı.
"Çok güzel. Şey gibi hissettiriyor... Özgür."
Leon başını salladı, bir ağacın dibine oturdu.
"Burası benim en acı anılarımın öldüğü yer."
Hilal arkasını dönüp ona baktı. "Neden böyle söyledin?"dedi Leon'un yanına otururken. Leon ise yerdeki çimlerle oynamaya başlamıştı. Bir süre bekledi lakin sorusuna cevap vermiyordu Leon. Gözlerini yere dikip kaşlarını çatmış, düşüncelere dalmıştı. Hilal oynadığı çim parçasına baktı. Bileğini kavrayıp çevirdi, elini tuttu. Leon o zaman ona bakmıştı. Hilal'in gözlerindeki duyguyu biliyordu. Güvenebilirdi ona, anlatabilirdi.
"Emir almıştım lakin uymadım. Bir köyü basmak yerine buraya geldim. Saatlerce oturdum. Uzaktan çığlıklar, silah sesleri geliyordu."
Elini gömleğinin yakalarına götürdü. Düğmesini açamayınca Hilal gülümseyip yardım etti. Elini Leon'un yakasından çekeceği sırada Leon diğeri gibi onu da tuttu.
"Çok pişmandım verdiğim kararlar yüzünden. Hâlâ pişman olduklarım da var. İzmir'e gelmeyi hiç istemedim biliyor musun? Korkuyorum her şeyin yüzüme vurulmasından. Bir Türk'ün karşıma çıkıp 'Sen bu insanları öldürdün. Anneleri babaları evlatsız, evlatları yetim bıraktın.' demesinden korkuyorum. Karşı çıkamam ki ona, gördü beni. Verdiğim emirlerden zarar gördü herkes burada."
Hilal'in gözleri dolarken Leon bir elini bırakıp denizi işaret etti.
"Kaç defa gitmeye çalıştım biliyor musun? Limandan gidemediğim için kaç defa boğuldum. Lakin sonu hep aynıydı, bu kıyıya vurdum."
Leon başını çevirip yeniden Hilal'e baktı.
"Sana anlatamadığım ne varsa burası biliyor. Dinle, gör. Anlamasan da olur sadece bırak kendini. Bu şehrin kanı hâlâ taze. Sizin marşınızdaki gibi."
Leon'un tuttuğu eline baktı. Leon o sırada yutkunup boş eliyle toprağı okşadı.
"Diyorsunuz ya 'Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!' diye. Bu toprağa düşen her bir askerin katili benim. Ben besledim bu toprağı kanla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saye
Fanfiction1923 yılında imzalanan Lozan antlaşması yüzünden Selanik'ten göç etmek zorunda kalan Hilal ve Üsteğmenliğe yeni atanan Leon'un şans eseri karşılaşması sonucunda gelişen olaylar ikisini de birbirine bağlar. Basit bir tren yolculuğu sonrasında Leon'a...