İçeri girdiğinden beri etrafa saçma sapan bakıyordu ve ben de aynı şekilde ona bakıyordum. Gözlerini olabildiğince açmış evimi inceliyordu. Daha önce gelmişti ama çok az kaldığı için evimi bu kadar inceleme fırsatı olmamıştı. Park Chanyeol, beni de böyle inceliyordu. Sanki başka bir dünyadan gelmişim de beni ilk defa görüyormuşcasına ilgiyle inceliyordu."Evimi incelemeyi bırak,"
"Ama Kyungs-" diyicekken Apollon'un mutfakta görünmesiyle resmen çocuğumun üstüne atladı. Yerde yuvarlanarak onunla oynarken Apollon'un yüzündeki o salak ifadeye gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Günlerdir benimleydi ve ben onunla bu şekilde debelenmiyordum. O benim üstüme çıkıyordu tüylerini seviyordum ve koyun koyuna yatıyorduk ama hiçbir zaman Chanyeol'un yaptığı gibi Apollonla "güreşmemiştik".
Ben onları izlerken Chanyeol garip sesler çıkartarak Apollon'u kucağına aldı ve yanıma geldi.
"Ah, ona iyi bakmışsın kilo almış."
"Evet, ayağı da iyileşiyor." Gülümseyerek bana bakıyor ve daha sonra Apollon'u sevmeye geri dönüyor. Konu Apollon olunca artık daha sakiniz. Açıkcası onu ona vermek istemiyorum ama aynı zamanda mahrum bırakmak da istemiyorum. Tanrım, neden şu an boşanmış çiftler gibi düşündüğümü de bilmiyorum!
"Kyungsoo, onu evime götürmek istiyorum." Diyor tatlı sesiyle. Tatlı sesiyle demişken sesinin tatlı olduğunu düşünmüyorum tabii ki. O sadece şu an televizyonlardaki idol programlarında aegyo yapan kadınlara benziyor. Sadece o kadar. O yüzden tatlı sesiyle dedim.
"Sorun değil," diyorum biraz üzülerek. "Eğer onu tekrar geri getireceksen sende birkaç günlüğüne durabilir." Başını sallıyor ve Apollon'u yere bırakıyor.
"Şimdi sıra sende?" Anlamıyorum. Gözlerim açılıyor ve ağzım şaşkın bir hal alıyor. Şaşırdığım zaman çirkin görünürüm.
"Hıh? Ne?"
"Bana neden bu kadar ağladığını söyleyecek misin? Ya da beni kampüste neden terslediğini?"
"Seni hep tersliyorum, farkında değil misin?"
"Kyungsoo, hiçbir zaman bana o şekilde davranmadığını ikimiz de biliyoruz." Ellerim titremeye başladı, ona bunu açıklayamam diye düşündüm. Başım dönmeye ve kafamdaki soruların beni bunaltmaya başladığını hissediyorum.
O ise devam ediyor. "Bunu sen söyledin, hatırlasana. Sana hiçbir zaman öyle davranmadım saçmalama demiştin. Hangisine inanayım? Ne yapmalıyım bilemiyorum." Kafamı önüme eğiyorum.
"Seni seviyorum, bunu saklamıyorum, hiçbir zaman saklamadım. Ama sana ne zaman yaklaşsam beni itiyorsun. Tamam diyorum bu sefer çabalamaktan vazgeçeceğim, ama işte o zaman gelip gülümsüyorsun ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Seninle olmak istiyorum, ne olursa olsun seninle olmak istiyorum." Ağlamamak için kendimi sıkıyorum. Onun sevgisini haketmediğimi söylüyorum. Cevap vermiyor. Yakınıma oturmuş, gözleri üzerimde. Aramızda sadece küçük bir boşluk var. Bu sefer yakınımdayken kalbim daha çok acıyor.
"Üzgünüm, yapamam." Göz yaşlarım işte o zaman teker teker düşüyor. Kafamı kaldırıyorum, ağlarken çirkin göründüğümü biliyorum ama onun karşısında çirkin görünmeyi umursamıyorum çünkü benim hiçbir zaman çirkin görünmeyeceğimi söyleyen o. Beni ne olursa olsun seveceğini biliyorum. Bir yanım ise beni sevmeyi bırakırsa ne yapacağımı düşünüyor. Ağlamam şiddetleniyor, göğsüm sıkışıyor. İlk defa onun yanında o kadar savunmasızım, ilk defa Yujin harici birinin yanında kendimi bırakıyorum. Buna ihtiyacım varmış gibi hissediyorum.
Hıçkırarak konuşmaya devam ediyorum. "Çok kırdım, çok kırıldım. Ergenliğimde yaptığım bir hata neden hala kalbimde bir sızı olarak kalıyor? Neden aşık olmak ve unutmak bu kadar zor?" Nefesim kesiliyor. Ona aşık olduğumu söylüyorum. Ona, birine aşık olduğumdan bahsediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüzümde hüzünden gölgeler var //chansoo
Fanfiction"Kyungsoo," "Hey Kyungsoo!" "Kyungsoo-yahhhh." "NE VAR ULAN NE VAR SABAHTAN BERİ KULAĞIMIN DİBİNDE CAR CAR?!" "Seni seviyorum."