Asker kapıyı tekrar tıklattığında içeriden bir inleme gelmişti. Bu Kris’in sesiydi ve kapının diğer tarafında olan üç kişinin gözleri büyümüştü. Pörtlek gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.
“E-efendim?” Diye sordu asker kapıya doğru. Kris kendisini birkaç kez daha Luhan’ın içine itti ve boşaldı. Luhan’ın içinden çıkarken,
“Bekle asker!” dedi sertçe. Kris hemen Luhan’ın kendi kıyafetlerini onun üzerine atıp,
“Al şunları ve banyoya gir” dedi. Luhan endişeli bir ifade ile onaylayıp ellerinde kıyafetlerle ufak banyoya koştu.
Kris kendi kıyafetlerini üzerine geçirip yatağın kenarına geçti ve ayağını tutarken,
“Gir!” dedi. Asker ve Bay, Bayan Lu içeriye girdiğinde Kris tuttuğu ayağını yere bıraktı.
“Cidden bu yatakların kenarlarına çarpmaktan!” Dedi Kris sinirle şimdi içeriye girenler ondan gelen inlemeyi ayağını çarpmaktan sanıyorlardı. Kris onların bu yüz ifadesini görünce nefesini dışa verdi ve yüzbaşı kimliğine büründü.
“Asker!”
“E-evet efendim?” Kris odadaki yabancılara göz gezdirdi ve sinirle askere kükremeye başladı.
“Bu saatte ziyaretçi alınmayacağını bilmiyor musun? !” Asker korku ile geri adım attığında Kris onun üzerine gelmeye başlamıştı.
“B-ben üzgünüm efendim ama uzun yoldan gelmişler ve-“
“Ve ne? ! Cidden size kuralları tekrar mı öğretmeliyiz? !” Bay Lu daha fazla dayanamadı ve öne çıkıp,
“Üzgünüz biz Luhan’ın baba ve annesiyiz. Şehir dışından geliyoruz ve anca bu saate gelebildik” dedi. Kris onları düz bir ifade ile inceleyip,
“Yine de olmaz!” dedi. Bay ve Bayan Lu ısrar etmek için yeltenecekleri sırada banyodan Luhan çıkmıştı. Giyinik olarak.
“Luhan bebeğim” Diyerek kadın Luhan’a yaklaşmaya başladığında Luhan hemen geriye çekilmişti.
“S-siz… Sizin burada ne işiniz var?” Bay ve Bayan Lu bu soruyu duyunca yalpalamışlardı.
“Seni ziyarete geldik oğlum”
“Anca mı hatırladınız bir çocuğunuz olduğunu? !” Bay Lu dudaklarını ısırıp konuşmaya çalıştı.
“Biz sadece, sadece-“ Ancak Luhan onun sözünü kesip,
“Sadece ne? !” diye sertçe doldu. Bu sırada Kris asker gitmesini gösteren sert bir bakış atmıştı. Asker ürkekçe oradan kaçıp gitmişti.
“Biz sadece senin biraz akıllanmanı istemiştik” Diye sonunda lafı annesi tamamlamıştı. Luhan onlara küçümser bir bakış atıp,
“Akıllanmak mı?” diye kendince sordu.
Bay Lu hemen atılıp,
“Evet! Baksana teğmen olmuşsun. İş sahibisin artık” dedi.
“Sizin sayenizde teğmen olmadım!” Bu sert sözle Bay ve Bayan Lu geri adım atmışlardı.
“Şimdi gidin!”
“E-efendim? Sen ne dediğinin farkında mısın? !” Dedi sertçe Bay Lu. Luhan kendini bilmez tavırla kollarını kavuşturup,
“Evet” dediğinde odada tokat sesi yankılanmıştı. Luhan şaşkınca yüzünü tutarken Kris şok olmuştu. Bay Lu şaşkınca eline bakarken Bayan Lu ağzını örtmüş bir ifade ile bakıyordu. Kris hemen atıldı.
“Alay sınırları içinde bir teğmene vurmaktan hapse attırabilirsin” Kris her zaman taş kalpliliğini koruyordu.
Luhan elini yanağından çekip buz gibi bir tavırla,
“Hayır!” dedi ve ekledi.
“Şimdi gidin!” Bay ve Bayan Lu yenilgi ile kapıya yönelmişlerdi ama Bay Lu son anda durup,
“Bu adam” dedi ve Kris’i gösterdi.
“O seni değiştirmiş oğlum. Eskiden en azından benimle bu şekilde konuşmuyordun” Luhan ve Kris’in aklından sürekli aynı cümle geçiyordu.
‘Bu adam seni değiştirmiş… Değiştirmiş’
*
Kyungsoo yenilgi ile hayat yaşarken planlarını bırakmıştı artık. Jongin ise son bir plan için bekliyordu artık Kyungsoo’nun sınavı bitmişti. Komutanlar onlara iş vermeye başlamışlardı. Jongin aşağıda iş yapacakken Kyungsoo’nun olduğu iki üç kişilik grup eski bir binayı boyayacak ve bazıları da elektrik tesisatı ile uğraşacaktı.
Jongin süpürme işlemini yaparken bir yandan da düşünüyordu. *Acaba o benden vaz mı geçti? Onu çok mu uğraştırdım?* Kendi kendine böyle düşünürken yaklaşık bir saat geçmişti.
Daha sonra birden yangın alarmları çalmaya başlamıştı ve bazı askerler koşuşturmaya başlamıştı. Jongin koşan askerlerden birini durdurdu ve olanları sormaya başladı.
“Neler oluyor?”
“Eski bina da yangın çıkmış”
“NE? ! K-kyungsoo?” Kendi kendine düşünürken eski binaya doğru koşmaya başlamıştı.
Geldiğinde Chanyeol ve başka bir komutan askerleri görevlendiriyordu. Jongin endişe ile yerinde duramazken duyduğu şeyle yine endişesi daha da artmıştı.
Bir asker daha yangından çıktıktan sonra Chanyeol bir askere dönüp,
“Başka kimse kaldı mı?” diye sordu. Asker üzüntü ile,
“Bir kişi kaldı. Er Do Kyung Soo” dedi. Chanyeol azalan zamanın endişesi ile ne yapacağını bilemezken Jongin su taşıyan askerlerin birinden kovayı zorla alıp kafasına boca etti.
Chanyeol’ün onu durdurmasına izin vermeden ve bağırışlarına aldırmadan içeriye daldı ve Kyungsoo’yu aramaya başladı. Öksürükleri arasında odaları dolaşıyordu ve kafasına alev almış bir tahtanın düşmesine engel olmaya çalışıyordu.
Chanyeol dışarıda endişeden ölmek üzereydi. Kısa olan ama onun için ölüm uzunluğundaki bir sürenin ardından Jongin gelmişti ve kucağında baygın bir Kyungsoo vardı. Hemen revire gittiler ve Chanyeol onu muayene etmeye başladı.
“Sadece fazla dumandan bayılmış, kısa sürede bilinci yerine gelir” Dedi Chanyeol ve ekledi.
“Şimdi diğer askerlere bakmalıyım” Jongin onayladı ve onun kapıyı örtüşünü izledi.
*
Kyungsoo uyandığında ilk duyduğu Jongin’in azar sesleriydi.
“Aptal!”
“Ölseydin ne yapardım ben!” bağırıyordu gözyaşları ile. Kyungsoo tiz sesi ile,
“Ama ölmedim” dedi ve Jongin’in elini tuttu. Jongin kafasını kaldırıp ona bakmaya başladı.
“Ya nasıl cümle bu! ‘Ama ölmedim’!”
“Ben sensiz ne yapacaktım Soo? !” Jongin dediğinde Kyungsoo hemen atıldı.
“Yani artık sevgilim misin?” Jongin yaşlarla dolu yüzünü salladı ve uzanıp Kyungsoo’nun anlını öptü. Kyungsoo rahatlama ile örtüyü kafasına kadar getirip,
“O zaman değdi” dedi. Jongin elini kaldırıp onun kafasına vurmaya hazırlandı ama daha sonra vazgeçti ve sadece gülümsedi.