Sabah gözlerimi açtığımda saatin 05:40 olduğunu gördüm. Yataktan kalkıp yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirip aşağıya indim. Bu gün zaten erkenden Halfeti'yi gezdirecektik. Kahvaltıyı dışarıda yaparız diye düşündüm. Mutfaktan çıkıp avludaki sedirin üzerine oturdum. Telefonumu elime alıp bakınmaya başladım. Yanıma oturan kişiye baktığımda Zelal olduğunu gördüm "uykun mu kaçtı ?" kafasını sallayıp "evet tek ben değilim kalkan Şahin ve senin kocanın kardeşi de kalktı. Ağabeyimi uyandırayım çıkalı dedi. İstersen hazırlan" dedi. Ayağa kalktım "tamam hazırlanıp geliyorum" dedim. Odama çıktığımda üzerini değiştirmiş olan Hasan'ı gördüm. Bana bakıp "hadi çabuk hazırlan yolumuz uzun" diyip çıktı. Aptal insan bir günaydın falan der. Üzerimi değiştirip hafif bir makyaj yapıp indim. Saçlarımı açıktı zaten Hasan buna karışmıyordu. Aşağıya indiğimde arkası dönük olan Zelal'e yaklaştım saçları biraz, çok az, minnacık benim saçımdan uzundu. Hayır kıskanmıyordum benimkide uzardı sonuçta. Zelal'e arkadan yaklaşıp kulağına "bööh" diye bağırdığımda. Çığlık atarak bana döndü. Oktay'ın "ooo yenge sende benimle otura otura iyice bana benzemişsin" dediğinde kahkaha attım. Zelal sinirle ikimize bakıyordu. Herkesin aşağı inmesi ile arabaya geçtik. Araba büyük olduğu için hepimiz tek arabaya sığmıştık. Oktay, Zelal ve ben arkaya geçmiştik Hasan sürücü koltuğuna Şahin ise ön koltuğa oturmuştu. Yaklaşık yarım saat sonra Karagül bahçelerinin orada durmuştuk. Arabadan inip hepimiz tarlalara doğru ilerledik. Zelal güllerin fotoğrafını çekiyordu. Zelal'in yanına gidip "çok güzel değiller mi ?" dedim. Zelal hayranlıkla kafasını sallayıp "bayıldım" dedi. Hasan bize doğru yaklaşıp "hadi şuradaki restoranta gideceğiz oradan daha güzel gözüküyor" dedi. Zelal ile beraber onları takip ettik. Restorantın içine girdiğimizde muhteşem kokular geliyordu. Yada ben acıktığım için bana öyle geliyordu. Masalardan birisine geçip oturduk. Hasan serpme köy kahvaltısı siparişi vermişti.
Kahvaltıyı bitirip uzun bir araba yolculuğundan sonra -2 saat- Fırat nehrine varmıştık. Zelal kolumu çimdikleyip "burası çok güzel" dedi. Ona döndüğümde yine fotoğraf çekiyordu. Oktay yanımıza gelip "buranın hikayesini biliyor musunuz?" diye sordu. Zelal kafasını olumsuz anlamda salladı. Ben gülümseyerek "biliyorum" dedim. Oktay gülüp "benim anlatacağımı bilmiyorsundur bunu bize babaannem anlatırdı" dedi. Omuzlarımı düşürüp "anlat bakalım biliyor muymuşum" dedim. Derin bir nefes alıp "bu bir efsane ama anlatayım. Bir kız ile bir oğlan varmış bunlar hiç yan yana gelmemiştir. Bir gün oğlan karıya geçip kızla buluşurlar. Kız çok sevinir ama birisi görecek diye korkar. O yüzden kısa kalıp gider. Böyle böyle bir ay boyunca üç dakika için nehri gelip geçermiş. Bir gün adam birşey fark eder. Kızın sol gözü kördür. Bunu kıza sorduğunuzda kız koşarak kaçar. Adam kızı bekler ama kız gelmeyince Fırat'a atlar geri dönmek için ama boğulur. Meğer adam yüzme bilemezmiş kız ise tanrının hurisiymiş. Kızın büyüsü sayesinde geçermiş nehri. Kızın sol gözünün kör olduğunu adam fark edince büyü bozulur. Kız da ölür adam da." Oktay gülümseyip "bence doğru değil babaannem beni uyutmak için anlatırdı. Kendisi uydurmuşrut" dedi. Zelal nehre bir adım daha yaklaşıp "vay be çok garip" dedi. Hasan ve Şahin yanımıza geldi. Hasan, Oktay'a bakıp "yine babaannemin uydurmasını anlattın değil mi?" Oktay gülüp "evet ağabey" dedi. Hasan Oktay'ın omuzuna yavaşça vurup "hadi birkaç saat dolaşalım sonra da yemek yemek için yüzen restoranlara gideriz" dedi. Birkaç kez yüzen restoranlara gelmiştik ailemle. Aklıma annem geldiğinde gözlerim doldu. En yakın zamanda gitmeyi aklıma not ettim.
Neredeyse dört saat dolaşmış ve Fırat'ın üzerinde tekne turu bile yapmıştık şimdi ise Fırat'ın üzerindeki yüzen restorana gelmiştik. Herkes yemek sipariş ederken Zelal lavaboya gittiği için onun yerinde de herkes gibi Şabut Balığı siparişi vermiştik. Zelal gelince tek boş yer olan benim yanıma oturdu. Kulağıma eğilip "ne sipariş ettiniz" diye sordu. Ona yaklaşıp "balık" dedim. Yüzünü buruşturup "ben balık sevmem ki" dedi. Ne yapacağımı bilmeden yanımdaki Hasan'a dönüp "şey ııı, siparişi değiştirsek olur mı Zelal balık sevmiyormuş" dedim. Hasan yüzünü baba dönüp "menüye bakın ne isterse söyle bana bende değiştireyim" dedi. Tekrar Zelal'e dönüp "menüye bak ne istersen söyle bana" dedim. Zelal "birşey yemek istemiyorum midem bulanıyor" dedi. Kaşlarımı çatıp "iyi misin ?" diye sordum. Zelal koluma dokunup "ben yüzümü yıkayıp geleceğim" diyip ayağa kalktı. Daha birkaç adım atmışken yere yığıldı...
![](https://img.wattpad.com/cover/125543777-288-k613127.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEDEF (Zordur Kuma Olmak)
General FictionKendinden çok sevdiği Yunus'u kaybeden Sedef bir hiçliğin arasında kaybolmuştur. Daha kötüsü sırlarla dolu bir adamla evlenmesi. Hasan Ağaya kuma olan Sedef ne yapacak benimle öğrenmek ister misin?