Bölüm *1* Çuval

117 18 4
                                    



Yine gözlerimi yumup uyuyamadığım gecelerdendi. Bilmiyorum belki de İzmir'in havasındandı. Ama ben oldum olası uykuyu sevmezdim. Uyuyamayacağımı anlayıp yataktan çıkmam uzun sürmedi. Karanlık odada ilerleyerek oda lambasının loş ışığını yaktım. Hemen yanı başımda duran koltuğa oturdum.

Saçlarımı kolumdaki siyah tokayla tepeden atkuyruğu yaptım ve en sevdiğim romana uzandım. Onu tekrar tekrar bitirmek içimde bilinmeyen bir huzuru uyandırıyordu. Sayfalarını açıp kokusunu içime çektiğimde en güzel duygulardan birini yaşadığım kesindi. Satırlarda göz gezdirmeye başladım. Belirli bir zaman diliminden sonra gözlerim yavaşça kapandı ve uykuya daldım.

Yüzüme vuran ışıkla bir güne daha içimden lanet ettim. Sabah alarmım çalmadığına göre erken bir saatte uyandığımın kanısına vardım. Koltuktan kalkıp gerindim bu küçük tek kişilik koltuk bütün kemiklerimi ağrıtmıştı.

Hızlıca yerimden kalkıp üzerimi giyindim. Yatağımın üzerinde duran yeni okulumun formalarını giydim. Muhtemelen Makbule Teyze getirmişti. Formalar: kalem etek, üstüne gömlek ve bir kravattan oluşuyordu. Mor ve siyah uyumu hakimdi. Banyoya girip yüzümü yıkadıktan sonra hızlıca odamdan çıktım ve üç katlı yalnız yaşadığım evimin ikinci katındaki mutfağına indim. Kahvaltı masası çoktan hazırdı. Büyük ihtimalle Makbule Teyze hazırlamıştı. Ah bu kadını çok seviyorum. O olmasa ne yapardım kim bilir!

Makbule Teyze evde çalışan bir hizmetliydi ama aramız da eskiden gelen bir bağ vardı. Tıpkı Vedat Abiyle aramızda olan bağ gibi. O da evin şoförüydü. Aynı zamanda da getir götür işlerine de bakardı. Ailemi trafik kazasında kaybettiğim zamandan beri –iki yıl boyunca- benimle ilgilendiler. Ailemden sonra bu evle benim ikinci ailem oldular. Kahvaltı masasının ucundaki notu görüp elime aldım.


Makbule Teyze yazmıştı. ''Annenin kahvaltılarının yerini tutmaz ama gene de yeni okuluna başlamadan önce sana bir sürpriz yapmak istedim. Akşam bana uğramayı unutma, seninle bir konu konuşmak istiyorum.'' Küçük notu okuduğumda gözümden bir damla yaş süzüldü.

Annemi bana tekrar hatırlatan bu kadın birçok şey hak ediyordu. Sandalyemi çekip kahvaltımı yapmaya başladım. Kahvaltım bitince portmantodaki ince yağmurluğumu giyerek ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Yeni okulum evime yürüme mesafesindeydi. Ehliyetimi yeni almış bir kişi olduğumu da düşünürsem okula arabayla gitmeye niyetim yoktu. Okula giderken yolda bulunan sokak adlarını inceledim. Ne garip adlardı bunlar böyle! Özellikle de benim bulunduğum sokak.


Annem ve babam vefat ettikten sonra İstanbul'dan İzmir'e gelmemi onlar istemişti. Bu isteği tek yakınımız olan Makbule Teyzemin burada yaşamasına bağladım ve konuyu pek irdelemedim ama yine de bütün anılarımın, arkadaşlıklarımın bulunduğu şehirden ayrılmak oldukça garipti. Bir süre daha yürüdükten sonra mezarlıkların önünden geçtim.

Adı ''Serkantlar Aile Mezarlığı'' olan bu mezarlık kolonisinde yaklaşık yirmiye yakın mezar vardı. En önde direk mezarlığa bakıldığında dikkat çeken şatafatlı mezar oldukça abartılı olmakla birlikte, bir ölü için gereksiz masraftı ve kesinlikle zengin birileri tarafından yapılmıştı. İzmir'in orta gelirli mahallelerinden birinde bu kadar şaşalı bir mezarlık olduğunu tahmin etmezdim. Bir an mezarlığa fazla baktığımı düşünüp irkildim ve annemin, ben daha yedi yaşımdayken bana mezarlarla ilgili söylediği şu şey geldi:


''Mezarlara bu kadar dikkatli bakılmaz Derinciğim. Ölüler rahatsız olur.'' Düşündüğüm bu şey beni hafifçe gülümsetmişti.


Mezarlığa gülerek bakan bir deli olmak istemediğim için kafamı çevirdim ve gördüğüm şeyle mavi gözlerim aniden pörtledi. Sağ tarafta ellerinden kırmızı bir sıvı damlayan-tahminimce kan-siyah kapşonlu bir çocuk duvara yaslanmış benim bulunduğum tarafa bakıyordu. Bana doğru bir adım attı, sokakta sadece ikimiz vardık. İçimde kötü bir his vardı çocuk kapşonunu çıkarmadan yanıma yaklaştı.


Aramızda bir adımlık mesafe kaldığında polis arabasının siren sesi duyuldu ve çocuk beni sağa doğru iterek hızlıca ters yönde koşmaya başladı. Her şey anlık geliştiği için kendimi yerde yatarken buldum. Ayağa yavaşça kalktığımda polis arabasının siren sesleri uzaklaşmıştı. Muhtemelen yan sokağa girmişlerdi. Ellerim titrerken kolumdaki saate baktım.


Dersin başlamasına on beş dakika vardı. İlk günden okula geç kalmak istemediğimden ve bu sokaktan-olayın etkisiyle- kurtulmak istediğim için koşmaya başladım.


Karşıma çıkan ''Karahanlılar Özel Koleji'' tabelasıyla durdum. Okul tam karşımda duruyordu. Yavaş adımlarla içeri girdim. Güvenliğe kendimi tanıtıp müdürün odasının yerini öğrendim.


Okul bahçesini uzaktan incelediğimde herkesin kendi halinde olduğunu ve benim ''Yeni Öğrenci Damgasıyla'' pek dikkat çekmeyeceğimi düşünerek, okula yeni gelen öğrenciler arasında okulun içine girdim. İçi sıradan bir özel okul kadar şık ve sade olan bu özel okul, öğrencilerin beklentilerini fazlasıyla karşılıyor olmalıydı. Etrafı biraz daha incelerken ''Yeni öğrenci sen olmalısın?'' sesiyle arkama döndüm ve saçları kahverengi, omuzlarında küt saçları olan boyu benim boyumda olan bir kızla karşılaştım. Yüzü oldukça güzeldi ve saçının yan tarafına doğru mavi bir boya vardı.

''Evet.. sen bunu nereden..?'' ''Okulda her şey çabuk yayılır. Muhtemelen bir çok kişinin haberi vardır. Bu arada tanışmadık, ben Eylül. Saygıdeğer(!) müdürümüz beni senin okul rehberin olarak görevlendirdi.''

Her şeyi o kadar hızlı söylüyordu ki, başta tam olarak ne dediğini anlayamasam da boş gözlerle bakmaktansa kendimi tanıtma ihtiyacı duydum. ''Ben Derin, Derin Koral'' ''Biliyorum, seni sınıfına daha doğrusu sınıfımıza götüreyim.


Maalesef aynı sınıftayız.'' Göz devirip önden yürümeye başladı. Bu kızın davranışlarını pek beğenmesem de bana kötü bir şey yapmayacağını düşünerek onu takip etmeye başladım. Koridorların bulunduğu sınıflardan üst kata çıktık.


Sınıfı muhtemelen bir üst kattaydı. Ama oradaki sınıfları da geçip ışıksız bir koridora geldiğimizde işkillenmeden edemedim.


''Beni nereye götürüyorsun? Burası sınıf falan değil!'' ''Biraz akıllıymışsın. Burasının sınıf olmadığını anlaman uzun sürmedi'' dedi ve ona bakarken belimi kollar sardı ve son gördüğüm şey Eylül denen kızın bana el sallamasıydı. Sonra zaten kafam bir çuvalla kapatılmıştı.

AŞEKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin