Yüzüme vuran ışıkla gözlerimi açtım. Uyandığım zaman hemen yataktan kalkanlardan olamadım hiç bir zaman. Yatakta biraz daha oyalandım. Sağa döndüm sola döndüm. Sonra gözüm yatak başında duran saate ilişti. Olamaz, dersin başlamasına on dakika kalmış! Bu saate kadar ne yaptım ben?
Hızlıca yataktan kalktım. Banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadım ve saçlarıma şekil verip açık bıraktım. Hızlıca okul kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Çok geç kalmıştım, kahvaltımı okulda ederdim. Çantamı omzuma aldım, ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Kapıyı kapatıp anahtarla kilitlerken Vedat abinin sesini duydum.
''Derin, kızım sen geç kalacaksın okula seni bırakayım ben. Araba ön bahçede.'' kafamı sallayarak ön bahçeye doğru koşmaya başladım. Vedat abi de arabaya binip arabayı okula doğru sürmeye başladı.
Okula geldiğimde bahçede üç beş kişi vardı. Onlar da yavaş yavaş içeri giriyordu. Derse kılpayı yetişmiştim. Koşarak okula girdim. Koridorda biraz daha koştuktan sonra sınıf kapımı buldum. Kapı aralıktı. Bu öğretmenin daha gelmediğini açılıyordu. Kapıyı açıp içeri girdim. Sınıf boştu. Sandalyelerde çantalar ve kapıdaki ben. Bir tek ben vardım. Sırama doğru ilerledim ve çantamı sırama bırakıp sınıftan çıktım. Kantine gidip kendime bir tost yaptırmalıydım. Koridorda ilerleyince konferans salonnunun önünde Zeynep, Can ve Serkan'ı gördüm. El sallayarak onlara doğru ilerledim. Zeynep,
''Kızım nerede kaldın? Bugün balo hazırlıkları için herkesin bir saat önce gelmesi gerekiyordu.'' şaşkınca Zeynep'e baktım. Serkan elini omzuma koyup, gel ben sana kantinden bir tost ısmarlayayım, galiba sen kahvaltı da etmedin.'' birlikte kantine doğru ilerledik. Serkan bizi boş masalardan birine yönlendirirken kendisi bana tost almaya gitti. Can,
''Bu saçma balo işi de her nereden çıktıysa!'' acaba neden bu kadar öfkeliydi ki? Zeynep Can'a imalı bir bakış atarak bana döndü. Yüzünde hain bir gülümseme vardı.
''Ne oldu Cancım, görev arkadaşından pek haz etmedin galiba? Yoksa seni istemedi mi? Ah canım.'' Can Zeynep'in sözlerine daha çok sinirlenerek, ''Kim hazırladı bu listeleri sevgili okul temsilcimiz!'' Zeynep sakin ol dercesine bir işaret yaptı.
''Ne görev arkadaşı? Ne oluyor ya?'' Canla Zeynep göz göze gelerek kahkaha attılar. Zeynep cebinden telefonunu çıkartarak masaya koydu. Okulun resmi sitesine girerek bir sayfa açtı.
''Ya dün telefonlara mesaj atınca alta da bir url koymuşlar. Oradan görevini kiminle yapacağını öğreniyorsun. Yani sen görevini başka biriyle yapıyorsun. Bu eşleşmeleri de müdürle edebiyat öğretmeni yapmış. Al sen de bak.'' Zeynep'in söyledikleri yavaş yavaş zihnimde yankılanmaya başlayınca gözlerimi telefona diktim. Bir yandan ismimi ararken bir yandan da dün akşam o urlyi neden görmediğime lanet ediyordum.Gözlerim listede adımın üzerinde durdu.
Derin Mertöz-Arda Karahanlı: Afişler ve süsler yapılacaktır.
Okuduğum maddeyle gözlerim seyirmeye başladı. Tanrım! Lütfen böyle bir şey olmasın... Zeynep halime anlam veremeyince oda telefonuna baktı ve dudaklarından küçük bir kahkaha koptu.
''Ben Serkan'la oldum diye kahrolurken bir de Derin Hanım'ın partnerine baksana! Arda Karahanlı!'' Can Zeynep'in sözlerine kaşlarını çatarak kafasını bana doğru çevirdi. Ellerimle yüzümü kapatıp oflamaya başladım.
''Ne oldu yeni?'' gelen Serkan'dı. Elinde tuttuğu tost tabağını masaya koydu ve Zeynep'in yanına oturdu. Can,
''Ne olacak şu görev arkadaşı meselesi. Arda'yla eşleşmişler. Bence bu kadar takılma. Arda seninle eş olduğunu öğrenmişse eğer bugün okula gelmez. Biraz da beni düşünün ben Gökçe'yle ne yapayım? O kızın bir gün okulda devamsızlığını görmedim. Ardalar okuldan kaçarken o asla okuldan ayrılmazdı. Of!'' Serkan Can'ın söylediklerine gülerek,
''Tabi sana da istediğin kişi çıkmayınca? Sen çok çakalsın abi!'' Can Serkan'ın sırtına bir yumruk geçirdi ve masadan kalktı. Ben gidiyorum, hem şu Gökçe'yi bulmam lazım.'' diyerek yanımızdan uzaklaştı.
Bense masadan tostumu alarak yemeye başladım. Masada Zeynep Serkan'la didişiyordu bense kafamdaki saçma düşüncelerle maalesef. Ben Arda'yla ne yapacaktım? Umarım gelmezdi. Maalesef bunun boşa çıkan dualarımdan biri olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Kantinden içeriye Arda, Bekir, Gökçe, Tuna ve... Olamaz! Bu Eylül! Bir yanım Arda'nın okula gelmesiyle üzüntüden kahrolurken, öbür yanım Eylül'ün hala onların yanında olması oldukça şaşırmıştı.
Tostumu bitirdim ve ayağa kalktım. Serkan ve Zeynep ani kalkışıma şaşırmış olmalıydılar ki bir şey diyemediler. Adımlarımı Eylül'e doğru yönelttim. En sonunda yanına yaklaştığımda kolundan tutarak kantin çıkışına doğru sürükledim. Ani hareketlerim herkesin dikkatini çekmişti.Okul bahçesine çıktığımızda Eylül kolunu elimden kurtararak bağırmaya başladı.
''Bak, bana böyle davranamazsın. Eğer sorun dünki konuysa akşam seninle kafede buluşmaya da gelemeyeceğim. Peşimi bırak ve gerçekten normal bir hayat sürmek istiyorsan bizden uzak dur!'' sözleri beni iyice sinirlendirmişti. Kollarında tutarak onu sarstım ve gür bir sesle bağırmaya başladım.
''Seni tanıyamıyorum. Daha iki gün önce senin iyiliğini istiyorum onlardan uzak dur seni koruyacağım yakın arkadaş olalım diyordun. Şimdi ise o tanıttığın TSK üyelerine katılmış onlarla birlikte'biz' olmuşsun. Eylül lütfen!'' gözlerim dolarken kollarımı boynuna uzatarak ona sarılmaya çalıştım ama o buna engel oldu.
''Bir daha yanıma gelme yoksa... Yoksa!'' onu omuzların ittirerek bağırmaya başladım. ''Ne! Öldürür müsün? Zarar mı verirsin! Ne!'' bağırırken vurmaya devam ediyordum. Eylül yere çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. Ona ayağımla tekme savuracakken belimden tutan eller buna engel oldu.
Ayaklarımı havaya savuruyor bir yandan da çığlıklar atıyordum. Belimi tutan eller beni yavaşça yere bırakırken kulağımda bir sıcaklık hissettim.
''Sakın ona zarar verme. SAKIN!'' bu ses Can'a aitti. Gözlerim Eylül'ün gözleriyle buluşurken o da gözlerini Can'a çevirdi. Sonra asla anlayamayacağım bir şey oldu. Belki de asla anlamlandıramayacağım bir şey. Aynı dün Can'ın bana söylediği gibi...
Benim o kadar bağırmama rağmen hatta Eylül'e vurmama rağmen Eylül'ün gözünden en ufak bir yaş gelmemişti fakat şimdi Can'a ve bana bakarken Eylül... Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Ayağa kalktı ve koşarak okul içine girdi. Can'la gözden kayboluncaya kadar onu izledik. Sonra bedenimi Can'a döndürdüm.
''Galiba dün ne dediğini şimdi anlıyorum Can. O seni...'' Can kafasını hayır dercesine salladı. ''Lütfen, bu konuyu kapatalım. Ben...'' sözlerini bölen şey büdürün mikrafondan yaptığı duyuruydu.
''Sevgili öğrenciler, bildiğiniz üzere bugün balo için hazırlık yapılacaktı. Şimdi herkes vakit kaybetmeden işinin başına dönsün. Okulun bitiş saatinde herkes evine dönebilir.'' müdürün duyurusundan sonra Can'ın omzuna elimi koyup,
''Sen nasıl istersen.'' diyerek idare katına çıktım. Burada her şey karmakarışıktı. Afişler ve çeşitli süsler ve bir çok şey. Elime ileriden bir poşet aldım. İş yapmak için Arda'yı bekleyemeyecektim. Hatta mümkünse gelmesin! Aldığım poşetin içine bir takım süsler koyarak alt kata indim. Sınıflar, tuvaletler, yemekhane ve diğer ders işlenen yerler süslenmeyecekti.
Bugün alt katın yarısının süslerini yapardım, yarın da öbür kalanını. Alt katın sağ tarafına doğru ilerledim. Gördüğüm manzara oldukça şaşırtıcıydı. Birisi buranın süslerini bitirmişti. Yoksa bu düşündüğüm şey miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA
Teen FictionBir aşeka sardı bedenimi, Düşüncelerimi, umutlarımı, hislerimi... Bir aşeka aldı beni; Ruhumu, bedenimi, her şeyimi... Sonra bulamadım benden geriye kalanını Şimdi ancak ölüm koşar yardımıma Örter mi tüm geçmişimi, bedenimi aşekanın toprağına Kavuş...