Gözümden düşen bir damla yaş mektubu ıslattı. Sonra hep yaptığımı yaptım. Annemlerin öldüğünü öğrendiğim o lanet kaza sonrası, onların mezarında yaptığım şeyi... İçime attım. Sertçe yutkundum. Hızlıca sildim gözyaşlarımı.
Mektubu sakladım cebime. Sonra yataktaki kutu gözüme ilişti. Elime aldım. Kapağını açmayı denedim. Ama bir kilidi vardı. Bir anahtar olmalıydı. Kasayı yokladım bir daha ama boştu. Yatağın etrafına baktım. Ne kadar aradım bilmiyorum ama kapı tıklayınca kendime geldim. Huzursuzca ''Gir.'' Dedim.
Makbule Teyze yanıma oturdu. ''Hiç açmadım mektubu. Kutu da zaten açılmıyor biliyorsun. İnan ki hiçbir şey bilmiyorum. Sadece senin bildiklerini kuzum. Ne olur inan bana.''
Yavaşça elimi tuttu. Çekemedim. Bir şey de diyemedim. Ben ağlarken birinin beni konuşturması daha çok ağlama isteği uyandırırdı bende. Bu yaşlı kadını da üzmek istemediğim için konuşmasını engelleyerek,
''Kutu bende kalsın. Bir de mektup var. Okudum önemli değil. Her zamanki annem işte...'' ağzımdan habersiz bir hıçkırık koptu. Gözyaşlarım gözlerimden bir anlığına firar etti. Makbule Teyze beni sardı sıkıca. Bilmiyorum ne kadar öyle kaldık. Ama ağlamadım gene tuttum kendimi. Sonra ayrıldık birbirimizden.
Kutuyu aldım. ''Gideyim ben.'' Dedim ve hızlı adımlarla antıreye doğru yol adım. Çantamın içine attım kutuyu. Sonra hızlıca kapıyı kapatıp çıktım. Durağa doğru yürüdüm. Hiçbir şey düşünmemek için kulaklığımı kulağıma takıp en hareketli şarkıları son ses açtım. Nasıl gittim bilmiyorum ama eve gelmiştim.
Sonra bir an Vedat Abinin sarmaları geldi aklıma. Boş verdim. Zaten ortalıkta yoktu. Yarın konuşurdum. Kendimi eve attığım gibi odama çıktım. Üzerime pijamalarımı geçirip yatağa gireceğim sırada annemin sözleri bir bir aklıma geldi, 'Kızım eve gelince el yüz yıkanır, pis pis pijamalarını giymişsin! Hem yemek de yemedin.
Doğru banyoya sonra mutfağa!' ellerim titrerken usulca yatağıma girdim ve sessizce ağladım. Bir süre sonra göz kapaklarım kapandı kendiliğinden. Kendimi uykuya bıraktım.
Sabah gözlerimi açtığımda saatin kaç olduğuna bakmak istedim. Yatağımın ucundaki sehpaya doğru uzandığımda saat 7.50'ydi. Sonra gözüm koluma ilişti ama morluk kalmamıştı. Yataktan kalktım yatağımı topladım, üzerimi giyindim ve hazırlanıp aşağıya indim. Salonu geçip mutfağa ilerledim.
Tezgahın üzerinde bulunan börekler ve yanında duran sarma kabı dikkatimi çekmişti. Aklıma Makbule Teyze gelince gülümsemeden edemdim. Sarmaları Vedat Abiye verecektim. Börekleri de kendim yerdim artık. Mutfak dolaplarından bir tabak çıkarıp ona buzdolabından çıkardığım kahvaltılıklarla birlikte börekleri koydum ve yemeye başladım.
On dakika içinde tabağımı bitirdim ve bulaşık makinesine yerleştirdim. Sonra hızlıca çantamı alıp dışarıya çıktım. Bugün biraz geç kalmıştım. Normalde erken kalkan bir insan olduğum için alarma gereksinim duymazdım ama dün yaşadığım şeyler galiba beni ruhen yormuştu.
Okula geldiğimde okul kapısında Eylül'le karşılaştım. ''Günaydın Derin. Dün aradım açmadın. Kafede oturduk biraz, Canlarla falan.'' ''Kusura bakma duymamışım. Dün Makbule Teyzedeydim.'' ''He, tamam o zaman başka zaman yine buluşuruz. Bu arada senin şu kuzen ne ara gelecek?'' bir de o vardı değil mi? Sıkıntıyla ''Bu hafta sonu.'' Dedim. ''Bu arada senin telefonun bende yok verir misin?'' numarayı söyledi ve ben de onu çaldırdım. Muhabbet ederek sınıfa girdik. Sınıf her zamanki gibi karmaşa alanıydı ve tıklım tıklımdı. Yerime oturdum ve öğretmenin gelmesini bekledim.
Ders matematikti. Matematiği sevmeme rağmen bu dersin Sonunda ders bittiğinde Can'ın kemi aklıma geldi ve çantamı açtım. Elimi çantada içeri soktum ve o kutu değdi elime. Başta irkilsem de evde bakmaya karar verdim. Zaten istesem de bakamazdım anahtarı yoktu. En iyisi çıkışta bir antikacıya gitmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA
Teen FictionBir aşeka sardı bedenimi, Düşüncelerimi, umutlarımı, hislerimi... Bir aşeka aldı beni; Ruhumu, bedenimi, her şeyimi... Sonra bulamadım benden geriye kalanını Şimdi ancak ölüm koşar yardımıma Örter mi tüm geçmişimi, bedenimi aşekanın toprağına Kavuş...