•AHUDUDU•9.BÖLÜM

11K 624 19
                                    


#Metro - Git

#Metro - Mavi

(İki şarkı da uyumaya beş kala dinlenen o sakin, yorgunluğu atan şarkılar olur hani? Onlardan. Pek bilinmez. Dinleyin, seveceğinizi düşünüyorum. En azından, belki dinlenirsiniz. )

20 Şubat 2015*

Ayağındaki yüksek ökçeli topuklu ayakkabılara okkalı bir küfür mırıldandı, öyle sessiz bir mırıldanmaydı ki fırtına çıkmış bir günde yavru kedinin mırıltısıyla eşdeğerdi.

İnleyerek sonunun çıkmaz olduğuna emin olduğu bir sokağa saptı ve kaldırıma çöküp ayaklarını uzattı. Topuklu ayakkabılarını, otuz sekiz numara ayaklarını birbirine sürterek çıkartıp, sokağın ortasına doğru fırlattı.

-Kahretsin!" Dedi ellerini saçlarına sokup topuzunu açarken. "Kahretsin! Allah kahretsin! Yine başaramadım." Kriz nedeniyle çıkarıldığı iş yerinden, çok uzaklaşmıştı. O kadar çok yürümüştü ki -girdiği şoktan artık çıktığından- ayakları sızım sızım sızlıyordu.

Gözü annesinin kendisine verdiği halhala kayınca hıçkırarak ağlamaya başladı. Gözyaşları ruhunun en derin, kabuk bağlamayan yaralarını sızlatırken; dudakları, sonbaharda çıplak bir ağaçta kalan son dal gibi çaresiz, teslim olmuş titriyordu.

Makyajına aldırmadan ellerini yumruk yapıp ovuşturdu ağlamaktan kan çanağına dönen kahve çekirdeği gözlerini. Telefonundaki aramaya baktı.

"Batu Efdal Koçer'den 28 cevapsız arama."

Dokunmatiği bozulan küçük telefonuna, ağza alınmayacak türlü hakaretleri saydırmayı bırakıp, kaldırıma koydu.

Titreşen aletle boş bakışları ivedilikle tekrar ekrana döndü.

Arayan numarayı biliyordu. Kayıtlı olmayan bir numarayı ezberlemişti zihni.

Kalp atışları hızlanıp, karnından yükselen alev topları yanaklarına yükselerek ateşini arttırırken, bilinçsizce yanıtladı aramayı.

-Teklifimi düşündün mü?" En kaliteli kumaşların ses tellerine dikildiğini düşündüren ses tonunu hemen tanıdı. Öyle bir sesti ki hem içindeki en ferah kapıları aralıyor, hem de ormanda kurbanını arayan bir aslanın basarak çıtırdattığı dal sesleri kadar tehlike arz ediyordu. Kendisini avcının görüş açısına girmiş bir ceylan gibi hissetti.

Paniklemiş, hataya meyilli.

-Evet." Sesi de öyle çıkmıştı. Ürkek, kabullenmiş ve yenilmiş. Sırasıyla üç aşamadan da geçmişti.

Av olma aşamasından.

Artık elde edilmiş bir avdı.

-Son kez sormak için aradım...Belki düşünmüşsündür uzun zaman içinde. Bir dakika, sen evet mi dedin?" Burnunu ses çıkararak çekerken, eteğinin kalın kumaşını geçerek kalçalarına ulaşan soğuğu umursamamaya çalıştı.

-Evet." Dedi titrek bir sesle, sel felaketiyle bütün dalları ezilmiş, hasattan artık umudunu tam anlamıyla kesmiş, tazeliğini suyun ezici kuvvetinde kaybetmiş bir fidandı sanki. "Kabul ediyorum." Cümlesinin sonuna anca ulaştığında telefonu kulağından hızla çekip hapşurdu ama Dinçer duymuştu. Ahu, telefonu tekrar kulağına koyduğunda son derece rahat koltuğundan kalktı ve tek eline ceketini alarak kapıya yürüdü.

-Neredesin sen? Geleyim yanına konuşalım." Etrafına baktı Ahu. Ağlamaktan o kadar bulanık bir hale bürünmüştü kahverengi gözleri, kirpiklerini kırpıştırarak netlik kazandırdı gördüğü sokak tabelasına.

AHUDUDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin