•AHUDUDU•10.BÖLÜM

11.9K 569 10
                                    



#Tuna Kiremitçi & Sena Şener - Birden Geldin Aklıma (Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları)

 

•AHUDUDU 10.BÖLÜM: "Ahu Arslan Barlas"•

-Merhaba anne. Girebilir miyiz?" Mihriban Hanım'ın dudaklarına suskunluk mührü vurulmuş gibiydi adeta. Ağzını açıp iki çift laf etmesi gerekirdi ama şaşkınlığının onu getirdiği boyut, buna olanak sağlamıyordu. Tutulan dili sonunda bir şeyler söyleyebilecek kadar çözüldüğünde, kafa salladı.

-Ta..Tabii, tabii geçin evladım." Kapı aralığını, çelimsiz koluyla demir kapıyı ittirerek daha da genişletti kadın. İkisinin rahat geçebileceği bir yolu açarken, Ahu Dinçer'in sıcak parmaklarını bırakmadan sağ eliyle stilettolarını arka kısmından yavaşça sıyırarak çıkarttı. Onu izlerken kendisinin öylece dikildiğini fark ettiği zaman Dinçer de eğilerek kendi ayakkabılarını çıkarttı. İlk defa bir eve girerken ayakkabı çıkartıyordu, Merih Bey'e bu anı görebilecek kadar ömür biçilseydi Allah'tan, belki de gözleri yaşarırdı torunu için.

-Teşekkürler." Mihriban Hanım'ın önüne koyduğu terliklere ayaklarını geçirerek -en son geldiğinde erkek terliği olmadığı halde, bu sefer bir çift lacivert terlik ona iki üç numara küçük de olsa önündeydi- elini yavaşça elinden çeken Ahu'ya döndürdü bal renginin hakim olduğu gözlerini. Üçü de öylece kapı ağzında duruyordu ve sanki bir sessizlik oyununun en sıkı rakipleri gibilerdi.

-Hadi girin, ev soğudu gençler." Kadının yüzündeki hoşgörülü gülümseme Dinçer'in birazdan söyleyeceği yalanlar konusunda adamı cesaretlendirirken, Ahu'nun yüzünün kızarmasına neden olmuştu.

Annesinin ayak parmak uçlarının önüne koyduğu kırmızı pullu terliklere ayaklarını geçirdi ve çantasını salon kapısının kenarına gelişigüzel atarak içeri geçti. Yalandan biraz da olsa gülümseyebilmesi gerekirdi ama durumu kadar bedbahttı ki hiç rol yapası gelmiyordu!

-Siz oturun çocuğum ben kek kurabiye yapmıştım, onları getireyim." Dinçer zahmet etmemesini söylemek için ağzını açtı ama kadın çoktan iki adımda mutfağa gitmişti, bu yüzden kravatını gevşeterek salona geçmek zorunda kaldı. Üzerindeki neredeyse iki parmak kalınlığında kaliteli bir giyim markasına ait kabanı çıkarıp, koltuğun kenarına koyarak Ahu'nun yanına oturdu.

Ahu, kahve çekirdeği gözlerini halının kenarındaki desenlere dikmiş, beynindeki yüzlerce düşünce ve ihtimallerin dallanıp budaklanmasının getirdiği o kargaşayı yüzüne taşımıştı. Binlerce ses, hücrelerini yiyip bitiriyordu, zihni her an guguklu saatlerin içinden öylece fırlayan bir kuş figürü gibi fırlayabilir, kafatasından ayrılarak Ahu'yu bu dertlerden hemen kurtarabilirdi.

Dinçer de Ahu'dan farklı durumda değildi. Evet bu evliliğin gerçekleşmesi, tüm servetini elinde tutması demekti ama bir yandan tüylerini diken diken yapan evlilik kelimesi, diğer yandan ailedeki mal varlığının sorumluluğunu omuzlarına yüklemesi söz konusuydu. Ortamdaki ses Mihriban Hanım'ın terlik sesleriyle bölünürken, dalgın ikili de düşünceleri arasından sıyrılarak gerçek dünyaya dönüş yaptı.

-Alın bakalıım." Annesinin getirdiği tepsiyi ortaya koymasıyla ayağa kalktı, Ahu yardım etmek için. Daha yeni akıl edebiliyordu yardım etmeyi ama olanlar yüzünden tüm hücreleri felç geçirmişti sanki. "Otursana Ahu'm, kendi tabağımı da alıp gelirim ben." Kadının yerine oturması için elini sallayarak yaptığı hareketle, koltukta ısıttığı yerine geri oturdu. Birkaç saniye içinde annesi de geldiğinde, sobanın içindeki odunların yanarken çıtırdamasını dinlediler bir süre, buharı tüten çayları yudumlayarak.

-Ah be kızım, üşümedin mi öyle çorap giymeden, o kadar söylüyor doktorlar bu havalarda sıkı giyinin diye..." Dedi Mihriban Hanım. Elindeki eldivenler de bugün üşümüş olduğunun ispatıydı ayrıca, sonra gözü kızının sağ bileğinde, kendisinin zamanında, Ahu liseye başladığında verdiği gümüş halhala kaydı.

AHUDUDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin