"Benim hikayemde mavi özgürlük değildi, Okyanusun derinliklerinde hapsolmuş minik bir su damlacığıydı."
-Ayshe-Sol gözümden akan küçük bir damla yaşı, elimin tersiyle sildim. Özenle hazırlanmış tabelaya kırgın bir bakış attım. 'Gölgeler Caddesi' adı gibi kafenin dışıda siyahlara bürünmüştü. Tam camın arkasında duran masaya kısa bir bakış atıp, oradan uzaklaşmaya başladım. Buradan her geçişimde babamın ruhuma armağan ettiği hançer kendini belli ederdi. Alışmıştım artık kalbimin ince sızılarına, zihnimin sessiz yakarışlarına. Girdiğim ıssız sokakta kaldırım taşlarını sayarak ilerliyordum. Her canım sıkkın olduğunda bu kafeye gelir, sonra ise bu sokaktan geçerdim. Buraya gelmek canımı daha çok yakardı ama hayatımın neden bu halde olduğunu bir daha anlardım.
Telefonum ansızın çalınca irkilerek kafamı kaldırdım. Bomboş sokakta son ses çalan telefona göz devirip elimi arka cebime attım. 'Yuhanna' yazısını gördüğüm zaman derin bir nefes koyverdim. Annem kontrol amaçlı beni arıyor olmalıydı. Açarsam sesim boş sokakta yankı yapacağı için nereye geldiğimi anlardı. Çünkü annem de sıkkın olduğum zaman uğrak yerimi biliyordu. Ve bundan dolayı hem üzülüyor hem de bana uzun bir nutuk çekiyordu. Açmazsam endişelenir, Ayça ablayı eve yollardı. Nereden tutsam elimde kalıyordu. Telefonun muazzam sesini ısrarla duymam üzerine telefonu meşgule aldım.
Şu anda annemin nutukları ve Ayça'nın yorulmasından daha önemli sorunlarım vardı. Her köşesini ezbere bildiğim sokağa son bir bakış atıp caddeye doğru yürümeye başladım. Caddenin anlamsız seslerine annemin yaklaşık iki saat önce söylediği sözler eklenince sıkkınca ofladım. Birisiyle arkadaşlıktan öte bir ilişkisi olduğu aklıma geldikçe istemsizce ellerim yumruk oluyordu. Size göre normal bir şey olabilirdi lakin babam gibi bir adamdan daha 5 yıl önce boşanmış olması ona yetmemişmiydi. Sadece 5 yıl içinde nasıl başka bir adama güvenmişti? Neden bir daha aynı acıları çekmek istiyordu? Buğulu kahveleri hâlâ ansızca zihnimi abluka altına alırken, o nasıl unutmuştu onca sessiz serzenişini?
Yetmezmiş gibi bir de benimle tanıştırmak istiyordu. Sessiz kalışımı kendince yorumlayarak, kabul ettiğimi sandığı zamanki gözlerindeki ışıltı aklıma geldikçe yanağımın içine dişlerimi geçiriyordum. Korna sesi ile irkilerek düşüncelerimi defettim. İleride ki karmaşaya yoğunlaşmaya başladım.
Bir adam sağına soluna bakmadan karşıya geçmeye çalışmış olacak ki yoldan geçen bir kaç araba ona korna çalıyordu. Adam, sürücülerin arkasından bağırmalarını umursamadan koşmaya devam etti. Benim olduğum tarafa doğru gelmeye başlayınca kenara çekilip ona yol verdim. O kadar hızlı koşuyordu ki çekilmesem bana çarpacağı kesindi. Gözlerimi bir salise bile üzerinden çekmemiştim. Dikkatimi kıyafetleri ya da yüzü çekmemişti. Tek dikkat kesildiğim yer; zihnime kasırga gibi düşen gözleriydi.
Yanımdan geçerken gözlerini esiri altına almış isyankâr bir damla dikkatimi çekti. Kaşlarımı çatıp adamın arkasından bakakaldım. Ciddi manada ilk defa gözleri dolu bir adam görmüştüm. Evet, filmlerde görmüştüm ama gerçek hayatta rol icabı olmadan ilk defa yaralı bir adam görmüştüm. Bir süre daha gözden kaybolan adamın, bıraktığı hiçliğe dalıp kaldım. Gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım ve hızlı adımlarla tam tersi istikamate yol almaya başladım. Daha fazla düşüncelerimin bulanmasına izin vermezdim.
Hayır, bir adamın küçücük bir damla gözyaşına bakıp hayat felsefemi değiştiremezdim. Hayatımdaki erkekler, minicik ruhumu hançerleri ile süslerken ben bir damla suya inanamazdım. Hiçbir erkeğe güven olmazdı ve ben bunu daha çocukken öğrenmiştim. Hayatımda erkeğe yer verecek hiçbir nedenim yoktu. Ne şu ana kadar ne bir erkek arkadaşım olmuştu ne de birisini sevmiştim. Ben hayatım boyunca taşıyacağım, ruhumla bulanmış iki hançerle yeterince doluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyun Arkadaşım
De TodoÖlüm... Her oyunu başlatabilecek bir eylem midir? Korku... Kabulleniş nedeni midir? Aşk... Tüm bunlara değecek bir his midir? Bu üç faktör hayatımı çepeçevre sarmıştı. Hayatım çıkmaz bir sokağın ucundaki duvar gibi umutsuzluklarla doluydu. Peki bu...