Gecenin karanlığında yağmur yağmaya başlamış ruhum kendi girdabına çekilerek kozasında can çekişmekle meşgulken sütlü sıcak çikolatamdan bir yudum almıştım.
Geçmiş şu sıralar tekrar peşimi bırakmıyor tuhaf tuhaf rüyalar görmemi sağlıyordu. Odamın penceresinin önündeki pervaza oturdum ve bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Üniversiteyi kazanır kazanmaz bu aileden, evden, bu cehennemden gitmek istiyordum. Yaz gecesinin hafif rüzgarı saçlarıma vururken bir an huzuru saçlarımda hissettim. Acınacak haldeydim doğrusu....
"Sen uyumadın mı?" Başımı sağa doğru çevirip ranzanın üstünde yatağında oturma pozisyonuna geçen ablama baktım.
"Sessiz ol! Erkencisin rüya mı gördün?" dedim boş bakışlarımla.
Odanın ışığını açmamıştım fakat perde aralığından sokak ışıkları odaya vuruyordu.
"Uyku tutmadı ve hava çok sıcak. Bir de karanlıkta bir an korktum seni öyle görünce." Cümlesinin sonunda gülmüş ve üstündeki t-shirti çıkarmaya çalışıyordu. Fazlasıyla ince ve çocuk gibi görünen bir ablam vardı. Ben ise aramızda beş yaş olmasına rağmen fazlasıyla ondan olgun bir kız.
"Saat kaç?"
Ablamın sorusu üzerine küçük erkek kardeşimin başını duvara vurmasıyla ikimizde bir an o tarafa baktık.
"Ahhh!"
Yüz üstü yatıp kafasını ovaladıktan sonra geri yattı. Ablamla kıkırdamaya başladık. Bu Hamza'nın ilk kafasını vuruşu değildi. Masadaki telefondan saate baktım.
"Saat henüz 4 daha erken" dedim geriye camın pervazında yerimi alırken.
"Erken mi manyak mısın sabah ışıyacak biraz sonra" dedi gözlerini kocaman açarak.
"Ee ne olmuş yani" Umursamazdım ben çoğu zaman. Korkusuz olarak tanırdı ablam beni ya da kendisi beni ablam olarak görür mü demeliydim...
"Ben yatıyorum."
"İyi sabahlar" gülümsedim o da sırtını bana doğru dönderip geriye yattı.
Ben de biraz daha oturmuş arabalar otoyolda tekrar sıklaştığında geri yatağıma dönmüştüm.
🌼🌼🌼🌼☘"Ceylan kalk.." Birisi sırtıma çok pis vuruyordu şu anda ve de bembeyaz bir uykumu bölmüştü. Bağırış sesleri duyuyordum.
"Onun yüzünden beni mi dövmeye kalkıyorsun."
Bu ses anneme aitti. Uzun sürmüştü zaten ben de diyordum ki nereye kadar sürecek bu sessizlik.
"Uyan.. Ceylan kalk Allah aşkına ya"
Gözlerimi zorlukla açıp hemen üstümdeki pembe beyaz pikeyi çekerek sola doğru savurdum. Salona geldiğimde babam her an dövecekmiş gibi dişlerini sıkıyor ve annem üç adımlık koltukta oturuyordu. Görüş açımla annemin yanındaki koltukta yerimi alırken "Anlamıyorum evde canın mı sıkılıyor senin derdin ne" diye bağırdı. Her an yerinden kalkmaya hazırlanırken benimde kalbim ağzımda atıyor aynı zamanda hamlemi düşünüyordum. Annemi bu zamana kadar çok iyi anlıyordum. Babamın ailesinin annemle olan dertlerini bizimle olan dertlerini bu zamana kadar çözmüş değildim. Tek çözemediğim buydu sanırım. Ablamla kardeşim salon kapısında beklerlerken onların da ne kadar çok korktuğunu bilmek benim canımı sıkıyordu. Babam sigara içmek için salondan dışarıya adımlarını atmaya kalkışırken " Benim derdim senin pislik ailen" dedi ve gözlerinden yaşlar süzüldüğü vakit ben kendimi iyice sinirin kollarına atmıştım. Her şeye dayanırdım ama annemin gözyaşlarına, masum insanların ağlamasını kendime yediremiyordum.
Babam anneme doğru yaklaştı annemin önünde yerini alırken gömleğinin yakalarını avucumun içine yerleştirip geriye doğru onu itekledim. Annem arkadan bağırarak kaçarken babamda avuçlarını omuzum da sıkmış beni kenara itmeye çalışıyordu. Buna izin vermedim. Ailede kız olmama rağmen tek onu avucumun içine alabilen bendim. "Baba sakin olur musun?"
Annem odaya gidip kapıyı kilitlerken göz ucuyla kardeşime baktım o da korkmuş peşinden koşarak odaya gitmişti. Babam ise hala avucumun içinde küfürler savuruyordu.
"Adamlarının ecdadını sikerim. Sen kim oluyorsun lan bu evde "
Söylediklerinde sinir kat sayım daha çok yukarı çıkarken onu yemek masasına doğru itekleyip suratına bir yumruk koydum.
" Yeter artık kendine gel! O benim annem."
Başı sağa doğru kaymışken şu an deliler gibiydik. Her an birbirini öldürmeye çalışan iki azılı aslan.
Yem olmadan katil olan.
Bana doğru yaklaştığında avuçlarımı sıktım. "Kaybol lan karşımda." Bağırdı. Kalbim yerinde can çekişmeye devam etti. "Bok çukurunda yüzüceksin. Onları savunduğun için bok çukurunda yüzüceksin." Bağırdım. Hızlı hızlı nefes alıp veren kalp atışlarını duydum. Yüzüme tokat attı ve saçlarımdan tuttu. Babaannemin bunları duyupta mutfağa gitmesini gördüğüm vakit babam yeni bir tokat atmaya hazırlanıyordu.
"Eee yeter artık."
Kolunu tutarak kendime doğru yaklaştırdım bu hareketimden bir anlığına saçlarımdaki eli gevşedi.
Umursamadan tokat atıp geri giderek sağ bacağımla sırtına tekme attım. Kalbim o kadar hızlı atıyor ve o kadar nefret doluydum ki ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu. Sadece öldürmek istiyordum. Öldürmek...Bir insan karanlıktaysa eğer bu onun seçimi olmayabilirdi. Karanlık olmayı kimse istemezdi , karanlık o insanların yakasını bırakmıyordu.
Babamın üstüne çıktığımda sırtımda bir darbe hissettim arkamı döndüğümde babaannemin elindeki bastonuyla bana vurduğunu gördüm. Ayağa kalkarken yeniden hücum etmeye kalkıştı. Onun hamlesini havada yakaladım ve cama doğru fırlattım. " Hepsi senin yüzünden şeytan karı" diye bağırdım olağan gücümle. Adımları geriye doğru giderken ona yaklaştım o sırada arkamdan birisi beni tuttu. Şu anda deli gibi öldürmek istiyordum bu kadını. Bütün suç bunundu. Ne hakla bana vurmaya kalkışırdı?
" Siz ne hakla bana vuruyorsunuz lan" diye çırpındım beni tutan kolların arasında. Habersizdim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Titriyordum.
Bir ses geldi sonra" Anneeee!"diye.
Bir an durdum. Rüya da olmayı diledim. " Hayır. Bırak. Bırak lan beni." Beni tutan eller gevşedi.
Odaya koştum. Ağlama sesleri. Çığlık.
"Anne"
Kapıya ulaştığımda kapalıydı. Açmaya çalıştım. Kilitli.
"Hamza kapıyı aç."
Dışarıdan bir kadının çığlık sesi.
Aklıma o an geldi. Dış kapıya doğru koştum ve kapıyı açtım. Çıplak ayaklarımla bir yandan koşuyor bir yandan t-shirtimi çıkartıyordum. Odada bıçak vardı ve kendisini bıçaklayıp birinci kattan atmış olabileceğini düşündüm. Arka bahçeye ulaştığımda yere yığılmış bir beden gördüm..
"Allah kahretsin!"
Kaderlerimizin bir yazıldığını söylemiştin. Önce ben gitmeliydim anne.
Başımı yukarı doğru kaldırıp odanın camından bize doğru bakan ablamla karşılaştım.
" Telefonu aşağı at! Telefon ablaaaa aşağı at!" Bağırdım ve annemin yanına gitmek için koştuğum vakit ayağım son basamakta sendeleyip düştüm. "Ahhh!" Yerde sürünerek annemin yanına gittim gözleri açıktı. Sırt üstü taş zemine düşmüş gözleri açık karnında bir bıçak vardı.
" Gözlerini açık tut."
Başımı tekrar cama doğru kaldırdığımda ablamın elinde telefon vardı.
Atacağı yeri göz hizasında ölçüp o tarafa doğru ayaklandım.
" At aşağı ve aşağı gel."
Telefonu havada yakaladıktan sonra ambulansın numarasını arayıp adresi verdim.
Annemin yanına doğru çömeldim ve t- shirtümü kanayan yere basılı tuttum.
"Anne gözlerini açık tut."
İstemeden bağırıyordum.
Başını elime doğru aldığımda ensesinden kan sıvısını hissettim.
Her ne kadar kan görmeye o kadar çok dayanamasam da dirençli ve güçlü olmam gerektiğini aklıma not ettim.
Kana bulanmış bez parçasını ikiye ayırıp birisini annemin ensesine bastırırken diğer parçayı da karnına tuttum.
"Anne yalvarırım açık tut. Biraz sonra gelecekler."
O an keşke doktor olsaydım da şu bıçağı, kanları yok etseydim diye içimden geçirdim.
Annemin yüzünü incelerken gülümsedi ve gözünden bir damla yaş düştü.
"Özür dilerim."
Annemin ilk özürünü habersizce özgürlüğüne gülümseyişinde almıştım.
"Konuşma. Yorma kendini gelecekler biraz sonra."
Ağlıyordum. Gözümden sicim gibi gözyaşı taneleri gelirken ben bunları durduramıyordum.
"Ahh! Anne, annem. Seni seviyorum."
"Kardeşlerin sana emanet."
"Hayır anne kardeşlerim ve biz sana emanetiz."
Annem biliyorum gökyüzünü izlemeyi yıldızları severim ama sen gidersen sevemem. Sen gidersen ben her gün kime sarılır, pes etmeye kalkıştığımda kime sığınırım.Başımda toplanan kalabalığa dönüp saate baktım. Toplam 6 dakikadır bu haldeydik. "Arabası olan yok mu?"
Binada oturan bir çocuk "Hazır! Bindirelim hemen, ambulans geç gelecek."dedi.
Turan ağabey ayak kısmından tutarken babam da bize doğru yanaşarak küfür ediyordu.
"Sakın sen gelme!" Bağırdım.
Mehmet ağabey yanaşırken omuzlardan tuttu ve arabaya doğru taşıdık. Yerleştirdiğimizde Mehmet ağabeye dönerek "En yakın hastaneye götürün Turan ağabey sen de git ben evrakları alıp geleceğim."
"Tamam kızım Ekin'in motoru hazır yolda haberleşiriz."
Bütün olup biteni babam ve çevredeki topluluk izlerken içeri doğru koştum ve çantadaki kimlikleri, cüzdanımı cebime koydum. Ayakkabılarımı giyerken "Abla Hamza sana emanet"
Arkamdan birisi " Bende geliyorum." dedi sesi soluk soluğaydı bu kişi bütün bu olanlara sebep olandan başkası değildi.
"Şerefsizlik yaptıktan sonra şerefini silmeye mi geliyorsun."
Ayağa kalktım ve yüzüne baktım bana tekrar elini kaldırırken havada kolunu tuttum ve yüzüne bir tokat çarpıp tükürdüm.
Koşarak merdivenlerden aşağı inerken tekrar ağlıyordum. Çıkışa geldiğimde Ekin motora binmiş hazır vaziyette bana bakıyordu bende bindim ve hastaneye doğru yola çıktık.İğrenç bir durumda olan hayatın kurtuluş formülü ölmek miydi? Bir melek kurtuluş yolunu nasıl böyle görürdü? Yıldızların bu kadar güzel olduğu doğruydu ama yaklaşmak tehlikeliydi. Annem; bizim kaderimiz birbirine düğümlüyken böyle bırakmak istemediğini biliyorum. Ne olursun gitme. Rüzgar saçlarımı dağıtıyordu fakat bu sefer huzur değil ölüm ekiyordu uçlarına...
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araftaki Papatya🌼
Teen FictionBen masum görünen Kalbi saf inatlaşmaya mahkum edilen Elinden bir şey gelmeyen Baştan beri katil kız. Ve ben ölü papatyalardan arafın içinde kalmaya mahkum edilen kişiyim. Ve ben arafın işte tam kendisiyim.