~1 hafta sonra Akşam Vakti~
Gecenin kavurucu yaz sıcağı her yerde etkiliydi ve ben bir an önce kış mevsimini istiyordum. Yaklaşık bir haftadır hastanede odalardan odalara geçiş yapıyordum. Ekin bazen babası ve annesi ne kadar uyarsa da yanıma gelip yardımcı olmaya çalışıyordu. Ailesine hak veriyordum sonuç olarak ne yediği belirsiz bir ailem vardı. Bu durumu Ekinle açıkça konuşmak istiyordum. Ayaklarımdaki ayakkabılarımı çıkartıp bankta oturur pozisyonuna gelerek bileklerimi ovalamaya başladım. Dizimdeki yara anlam veremesem de acısı eskisi gibi değildi ve hatta erken sürede kabuk bile bağlamıştı.
"Keşke annem de uyansa erkenden" dedim mırıldanarak.
Okan amcamın aniden yanıma oturmasıyla dikkatlice ona baktım babamın en küçük kardeşlerinden birisiydi.. Tuhaftı, eski halinden daha tuhaf..
Bu durumu beni ürkütse de bir şey söylemedim.
"Nasıl onları dövmeyi becerebildin?"Evde olanların hesabını bir hafta sonra gelmiş bana soruyordu.
"Az bile yaptım ben annemin durumundan sonra."dedim sertlikle.
"Ağzını topla."
Yerimde dikleşirken sırtımı banka doğru yasladım ve güldüm. Şu anda öyle bir kahkaha atmak istiyordum ki. Bana nasıl böyle hesap sorabiliyorlardı?
"Bir de gülüyorsun. Bunların hepsi bir oyun mu sanıyorsun?" Gülümsememe bu kadar takılmış olması alay konusuydu.
"Seni neden polislere söylemedim."
İşin ciddi kısmına gelirken ikinci kişiliğim olan Ceylan gülümsemesini kesti.
"Anlamadım."dedi otuzlu yaşlarının ortasına gelen yaşıyla hafiften solmuş yüzü şaşkındı.
Karşımda çocukken ona güvenebileceğimi zannettiğim adamın tabularını yavaş yavaş yıkıyordum.
"Anlamayacak bir şey yok. Beni tanımamışsın Gıcık. Şu an nereden izliyor baban. Ya da dedem mi demeliyim? Cık cık cık."
Ona gıcık derken bir nevi afallıyordu çünkü bana karşı hatasını yapmadan önce çocukluğumdan kalan anılar nedeniyle beni önemsediğini biliyordum. Fakat şu an ne olduğu belirsiz dedemi seçmiş ve beni yanıltmıştı. Bundan ziyade en yakınımdaki düşmanım olabilirdi.
Dudaklarım kuruduğundan dolayı yutkundum parmaklarımı açarak saydım.
"Taciz diyorum. Erkan, sen, Orhan. Video kayıtları. Şahitler... Dosyalar."
Yerimden doğruldum ve etrafa baktım daha sonra ise beyaza dönen damarlarını yakından inceledim. Fazlasıyla hızlı atıyordu.
"Şu an dede bozuntusu nereden izliyor? Beni biraz tanıyorsan felsefeme göre geçmiş hiç yaşantımda geçmemiştir. Söyle ona Arafıma hoş geldiniz."
Yerimden kalkmadan önce ayakkabılarımı giyerek hastaneden içeri girdim. Burada hiç bir halt yapamazlardı. Bana yaptıklarını, anneme ve hatta masumlara yaptıklarını tek tek ödetecektim.
Annemin kaldığı odaya doğru gitmeden önce Serkan hocamın doktoru ikna ederek ayarladığı odaya gittim ve dolabın içindeki siyah spor çantanın içinden Ekin'in ve teyzemin getirdiği kıyafetlerden iç çamaşırlarımı, siyah pijama, t-shirt, duş için şampuan ve bornoz çıkardım.
Yaklaşık yarım saatlik bir duşun ardından bornozu bedenime sarmaladım. Telefonum içerden çalarken banyodan çıktığımda tekrardan Ekin'i görmeyi beklemiyordum.
"Sen nasıl girersin içeri."
"Pardon" deyip gözlerini yere sabitledi ve lanet telefonum hala çalıyordu. Telefonu komodinin üstünden alırken arayan kişiye baktığımda bu Serkan hocamdı.
Önemli bir şey olacağını hafızamdan teğet ederken telefonu açtım.
"Kızım..."
"Efendim hocam"
Serkan hocam benim ortaokuldan beden eğitimi hocam olmuş polislik sınavlarına girerek kazanmış ve ortaokulun son senesinde dershaneye giderken Türkçe öğretmeni olan kardeşiyle tanışmıştım. Tesadüf olmuştu ama değeri büyük insanlardan biriydi.
"Sana önemli bir şey söyleyeceğim bu seni ilgilendirir mi bilmiyorum ama bilmek hakkın diye düşündüm."
Sesi biraz endişeli geliyordu.
"Dinliyorum sizi" dedim yavaşça koltuğa otururken.
"Babaannen iki saat önce yüksek şekerden ölmüş."
Bir an durdum ve anılar beynimde canlandı.
"Başımız sağolsun hocam ne desem ki ben" dedim. Sesim ifadesiz boş dışarıdan birisine göre tiksinircesine anlamsız çıkıyordu.
"Kızım nefret fazla iyi bir şey değil fazlası zarar biliyorsun değil mi?"
Buna karşılık olarak
"Hocam nefret ettiklerimiz masumların canını o nefretle yakarken onların ne suçu vardı?"
Genç kızın psikolojisi fazla derin bir çukurun altındaydı. Ustalıkla tarif ediyordu duygularını ve bundan hiç bir zaman çekinmemişti.
"Başına bir şey gelmesinden korkuyorum. Kendi başını yakmandan korkuyorum."
Ben de korkuyorum diyemedim doğrusu ama içim bir yandan da nefretle bağırıyordu. Ekin bunu yeterince anlamış olacak ki elimi hafifçe sıktı. Güven vermek, güç vermek istiyordu.
"Başka bir şey var mı? Başka söyleyeceğiniz?"
Telefonu kapatıp üstümü giymek istiyordum. Fazla bilgi fazla ağırlık demekti. "Yok Ceylan orası hastane bile olsa kendine dikkat et."
"Görüşmek üzere iyi geceler."deyip telefonu kapatarak hala elimi tutan Ekin'e baktım. Sıcaktı elleri...
"Ölmüş." Beyaz zeminde bakışlarımı sabitlerken onun için ne gibi bir duygu besleyeceğimin bilinmezliğinde yüzüyordum.
"Duydum."
Elini sırtıma iki kere yavaşça vururken
"Üstünü giy üşütüceksin."dedi.
Ayaklandım ve banyonun kapısını çok hafif aralık bırakarak kurulanıp giyinmeye başladım.
"Sen neden geldin bu saate? Evde önemli gelişmeler mi var?"
Güldüm artık oraya ev demek için bin şahitlik istenirdi.
"Yok sadece 6 gündür olduğu gibi"
"Yine merak ettim geldim diyeceksin."
Saçlarıma beyaz havluyu dolarken içeri girdim yatağın beyaz çarşafına uzandım. Çok yorgun hissediyordum kendimi.
"Ekin senle önemli bir şey konuşacaktım aslında "dedim iki elimi de yastığımın altına yerleştirip koltukta oturan Ekin'e bakarak.
Yüzü bayağı yorgun gözükürken anlat der gibi baktı.
"Benim ailem böyle bir vasat durumdayken senin ailen benimle görüşmeni senden istemiyor olabilirler bunu anlayışla karşılarım ama sen onlara karşı gelip de yanıma geliyorsan ben ailene karşı çok mahçup olurum. Bunu daha önce de yaşadık bir an da konuşuyorken konuşmamaya başladık."
Yedi sene öncesine gittiğimizde çok mutluyduk ta ki piknikten sonrasına kadar.
"Ne yani arkadaş olmayalım mı? Konuşmayalım mı? Ailelerimiz böyle diye biz birbirimize yardım etmeyelim mi? Ne saçmalıyorsun Ceylan! Biz o zaman çocuktuk ama şimdi büyüdük ve neyin ne olduğunu anlayabilecek yaştayız."
Haklıydı. Her zaman ki gibi yine haklıydı.
"Peki konuşalım ama ailenle kötü olmanı istemiyorum."
Başımın zonklamasına anlam veremezken belli etmemeye çalışıyordum.
"Anlaştık ortak"
Güldüm. "Anlaştık değil mi?"dedi tekrar baş ucuma doğru gelirken.
"Anlaştık ortak."
"Çok şükür be 7 sene sonra seni tanımama rağmen sonunda rahat rahat konuşacağız."
Yanağımdan öperken şaşırdım.
"Hemen şımarma" dedim.
Güldü. İnce kırmızı dudakları gülerken yanağındaki gamzesi ortaya çıktı. Yakışıklı çocuktu ama bu beni ilgilendirmezdi. "Sende olmasan nasıl toparlanırdım bilmiyorum çok teşekkür ederim."
"Bundan sonra daha çok teşekkür edersin. Ortaklar bunun içindir."
Yerimden doğruldum o sırada odaya bir hemşire girdi. Uyanmış olduğunu artık söylemesini istiyordum.
"Siz Leyla Gençer'in kızısınız değil mi?"
Hemen yataktan kalkıp ayakkabılarımı giyerken "Evet benim ne oldu?"
"Anneniz uyandı."
"Ne diyorsunuz siz?"dedim hemşirenin yanaklarından öperken çoktan annemin odasına koşmuştum.
Mutluluktan ağlıyordum.
Bir iki insana çarpsam bile arkama bakmadım ve odanın kapısına doğru geldiğimde doktor Hanım içeriden çıkıyordu.
"Doktor Hanım annemin durumu nasıl? Annemi görebilir miyim?"
"Uyandı iyi şimdi ama fazla yorma anneni"
Doktorunda yanaklarından öperken doktorun "deli kız" dediğini duydum.
"Annem uyanmış" dedim bir sevinç içeri girerken.
Yüzü hafif solmuş göğüsünün üstünde bir sürü bantlar ve kablolar vardı.
"Ceylan"dedi bin bir zorlukla.
"Uyandın mı?"dedim hala inanamayarak ellerimle gözyaşlarımı silerken annemin de gözlerinden yaş aktı.
"Ağlama anne. Geçti zaten bak sımsıkı ayaktayız gördün mü?" dedim annemin elini hafifçe sıkarken aynı zamanda gözyaşlarını sildim.
"Kaç gündür buradayım?"
"1 hafta oldu ama bunu kafana takma hem doktor iyi olduğunu söyledi. İyileşeceksin."
"Diğer kardeşlerin nerede?"
"Onlar teyzemlerde ama arar söylerim uyandığını"
"Baban nerede?"
"Onu getirtmedim buraya sen bunu düşünme"
"Onun bir suçu yok kızım"
"O zaman neden yaptın anne bunu kendine"
"Aniden bunaldım ve ölüp kurtulmak istedim."
"Her şeyi benim üstüme bırakarak mı? Anne sen gittikten sonra babamın bize bakabileceğini mi düşünüyorsun? Seni hastaneye getirene kadar ben mahvoldum."
Her şeyi bir çırpıda söylerken onu sorduğu için kızıyordum.
"O senin baban. Benim nasıl tek başıma bakabileceğimi zannediyorsun?"
"Ben bakarım."
"Her şey o kadar kolay değil."
"Doğduğumdan beri ne kolay oldu ki? Biz ne zaman huzur içinde yataklarımıza geçip uyuduk ki?"
"Bunları düşünmenizin sırası değil şimdi dinlenmeniz gerekiyor. Yarın sabah bunları konuşursunuz." İkimizde Ekin'e bakarken anlayışla karşıladık.
"Bir şey istiyor musun?"
"Yok sen biraz dinlen"
"Sen de dinlen" dedim ve elinden öperek odadan çıktım.
"Anlamıyorum ya nasıl onu sorar, savunur anlamıyorum."
Ellerimi saçlarımın içinden geçirirken başımdaki havluyu daha yeni fark ederek başımdan çektim ve saçlarımı açık bıraktım.
Odaya doğru ilerlerken "Ama ben ne yapacağımı iyi biliyorum."
Arkamdan gelen adımların sahibi tanıdıkken odaya girdiğimde dolabın içindeki çantadan bir tane kazak çıkararak üstüme geçirdim ve gri olan şapkayı başıma geçirdim. Sinüzitüm olduğundan dolayı ıslak saçlarla dışarı çıkamıyordum.
"Ne yapacaksın?"
"Beni eve götürür müsün?
"Eve mi?"
"Evet"
"Tamam ama kötü bir şey yapmayacaksın tamam mı?"
Başımı sallamakla yetindim halbuki yüzleşmem gereken birileri vardı.
Hastaneden dışarı çıkarken
"Sen de oradan eve geç her zaman işten sonra hemen yanıma geliyorsun bu duruma kızıyorum bak! Gözlerin kırmızılaşmış."dedim sitem ederek.
"Sen bütün olanların içinde nasıl bu kadar herkesi ayrı ayrı düşünebiliyorsun? Tekrar hastaneye gece vakti nasıl geleceksin?" Önceki sorusunu es geçerek ikinci sorusunu cevaplamakla yetindim.
"Bir yolunu bulurum ben."
"Peki" dedi fazla yorgundu.
Motora binip yarım saatte sitenin içine girince o evden içeri nasıl gireceğimi düşündüm.
"Teşekkürler ve iyi geceler" dedim motordan inerken.
Kendi binamın önüne gelirken başımı kaldırıp evin camına baktım. Karanlıktı...
"Anne topu aşağı atar mısın?"
"Tamam"
"Anne ben susadım."
"Gel evde iç"
Anılar ve sesler ruhuma dokununca burnum sızladı. Başımı kaldırıp diğer evlere baktığımda tabak çanak sesleri gülme sesleri konuşma sesleri geliyordu. Her şey o günden sonra çevredeki insanlar için normaldi.
Kapının şifresine basıp sonlandırdıktan sonra açıldığına dair ses geldi ve binadan içeri girdim. Kameralar henüz çalışmıyordu. Merdivenlerden yukarı çıkarken fazla ses yapmamaya dikkat ediyor ve cebimden anahtarı çıkarıyordum.
Kapının önüne geldiğimde kapı hafif aralık iken içeriden ağlama sesleri geliyordu. Bu ses babamdan başkasına ait değildi.
Kapıyı sonuna kadar açıp ışıkları yakmadan sesin olduğu yere yatak odasına girdim. Yatakta uzanan sarhoş bir adam, bira şişeleri etrafta, metalik bir koku. Yerinden doğrularak bana doğru baktı silüetimi göremiyordu içerisi fazla karanlık olduğundan gölge gibi görünen bedenlerimize bakıyorduk.
"Sen geldin mi?"
"Gelmez olaydım. Seni sordu biliyor musun?"
"Hepsi benim suçum"
"Yaşadıklarımız hepinizin suçu. Senin ailenin suçu. Bana ne dedi annem uyandığında biliyor musun? O senin baban ben yaşasam da bakamam dedi. Sen baka bilir miydin peki? Böyle hoyrat bir adam, doğruyu yanlışı bilmeyen adam, iyi olanı kötü olanı ayırt edemeyen adam bakabilir miydi?"
Hıçkırıklara boğulmuştuk. Elindeki bira şisesini dolabın camına doğru vurduğunda "Bakamam. Ben ailemin düzgün biri olmasını istedim kaçtım ama yine de onları korudum." Sesi fazlasıyla çaresiz, sarhoş olmasına rağmen özenle konuşuyordu.
"Ben ne yaptım? Düzgün bir aile istedim. Sen düzgün yetişemediysen biz ne yaptık? Her yeri toplamaya çalışırken daha fazla dağıttın sen!" Ellerim beyaz kapının menteşesine tutunurken ayakta kalmaya çalışıyordum.
"Eskisi gibi olalım."dediğinde sesi fazla istekliydi.
"Biz eskiden de berbat bir aileydik. Bilmiyor musun kaç defa dövmeye çalıştın bizi. Ne kadar küfürler ettin. Senden tek bir şey istiyorum."
Son cümlemi fazlasıyla kararlı bir şekilde söylemiş ve bundan hiç çekinmemiştim.
"Söyle"
Umut arıyordu istediğimden ama aradığı umudu ona ben sunmayacaktım.
"Annemle boşanma davası açın ve tek seferde şu evliliği bitirin."
Bir dakikalık bir sessizlik. Boş bir evde hecelerim duvarlara, oradaki anılara ulaşmıştı.
"Ne dediğinin farkında mısın lan sen" Bağırdı. Teker teker yıkılmaya hazırlanıyorlardı benim son hamlemi beklerlerken.
"Peki sen ne yaptığının farkında mısın? Yeter artık anladın mı? Bu zamana kadar sustum ama yeter? Ben üç amcam yüzünden bedensel olarak tacize uğradım. Kardeşlerin ve siz baştan beri pisliğin tekisiniz."
Bağırdım ve bütün anılar yıkıldı geriye bıraktığım yıkık bir enkazda.
Koşarak evden çıktığımda artık nefes alamayacağımı hissediyordum. Dış kapıda olan Ekin ve Denizi görmemle gözlerim kararıyordu.
"Ben...nef-es... al-a-mıyor-um."
Artık sadece hıçkırırken öleceğimi hissettim. Deniz beni aniden kucaklayıp koşarak dışarı çıkarırken Ekin de kapıları açtı. Açık havaya çıkmamla Deniz beni bir mermere oturttu ve başımdaki şapkayı çıkarıp saçlarımı geriye doğru topladı. Hafif rüzgar bana vurmaya başlarken "Ceylan sakin ol. Nefes al."dedi birileri. Gözlerim yanarken sol gözümden bir damla aktı. Ben arafın zemrindeki ölü papatyalardan kendisine yer edinmiş kız, şimdi hiç bir yerde duramayacak kadar soluksuz.
Ekin koşarak gidip elinde bir şişe suyla geri geldi.
"Şşşş! Nefes al Ceylan!"
Nefes almaya çalışırken boğazım kuruluktan acıyordu. Yaklaşık yedi dakika kadar nefes alma çabam sayesinde sonunda düzene sokmuştum. Şimdi ölmüş papatyaların kokusundan kendime bir taç yapmalıydım...Okuduğunuz için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araftaki Papatya🌼
Novela JuvenilBen masum görünen Kalbi saf inatlaşmaya mahkum edilen Elinden bir şey gelmeyen Baştan beri katil kız. Ve ben ölü papatyalardan arafın içinde kalmaya mahkum edilen kişiyim. Ve ben arafın işte tam kendisiyim.