4.Bölüm:Katil

37 8 12
                                    

Birden fazla çiçek demetlerinin yanında kendimi bulmaya çalışıyordum daha doğrusu bir arayış mücadelesi...
Nasıl bir yapıya sahip olduğumu bilsem de yine de bu düşüncelerden kendimi soyut kılamıyordum.
Hastaneye getirilmiş ve ağrı kesici iğne yapmışlardı. Uyumam gerekiyordu fakat uyuyamıyordum. Hastaneye getirilme süreci boyunca sadece Ekin'e gelmemesi evde kalması gerektiğini söylemiş ve binada hep tartıştığım çocuğun yani Deniz'in yardımına bırakmıştım ruhumu.
"Uyu ben bir yere gitmeyeceğim."
Gözlerimi onda sabitlemeye çekiniyordum. Nedenini bilmediğim bir şekilde nefret ettiğim ve tanımadığım birine nasıl güvenirdim?
Şu anda ruhsuz bir balığa benzediğime adım kadar emindim.
"Uyumayacaksan gideceğim."
Bu ani söylediği cümle karşısında gözlerimi sabitlediğim yerden gözlerine diktim.
Mavi gözleri yüzümü incelerken ben de onun yüzünü inceledim.
Göz altları şişmiş siyah saçları dağılmış beyaz teni biraz ruhsuz gibiydi.
Gözlerimi tekrar gözlerine sabitlerken içimden gitme dedim... Konuşmak şu anda benim için bir acizlikti.
Gerçekten de gider miydi?
Yanıma doğru yaklaştığında  uzandığım yerden biraz geriye doğru kaydım ve yanıma oturdu.
"Babanla konuştuklarını duydum ve utanmanı gerekecek bir şey yok."
İstemeden burnum sızladı ve artık ağlayamayan gözlerimin içi sadece acıyordu. Eli saçlarıma doğru giderken sadece oynuyordu. Bakışları gözlerimdeydi. Nefret ettiğim biri bana destek olmaya çalışıyordu.
"Benim kızım her zaman sağlam durmak zorunda! Korktuğunu biliyorum kaç gündür hastanede mahvolduğunu da ama bundan sonra yaşanacakların seni yıpratmaması için elinden geleni yapmalısın."
Mavi gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Söyledikleri beynimde dolanırken sanki ruhundaki bir renk bana güç veriyordu.
"Her an tetikteydin sen, hızlı koşardın, gülerdin, ağladığını görmesinler diye saklanırdın, her an şüpheciydin ve kimseye güvenmezdin, lafını esirgemezdin sen... Ceylan sen bir haftada kendinden çok uzaklaştın yarından itibaren kendine gelmelisin."
Bir eli şu an saçlarımdayken diğer eli ise parmaklarımın üstünde bütün ağırlığını vermeden sıkıyordu.
Sesimi bulmalıydım...
"Deniz. Yoruldum." Sesim boğuk ve toparlanmak için neredeyse can atıyordu.
"Biliyorum. Toparlanana kadar hep yanında kalacağım."
Nefret ettiğim adamın yardımına muhtaçtım.
"Teşekkür ederim."
Onun verdiği güç farklıydı ve şu anda bir karıncanın desteğine  bile minnettar kalabilirdim.
"Bu arada bu nefes alamama durumu bir defa mı oldu?"
Bu sorusuna anlam veremesem de cevapladım.
"Kavga ettiğimde, kendimi kaybettiğimde oluyor."
Bakışlarımla 'neden ki?' der gibi baktım.
"Bunu bir doktora söyleyelim o zaman."
Doktorlardan da artık nefret etmeye başlamıştım.
"O kadar da önemli bir şey değil.Sen eve git annenler merak eder."
Geçiştirmekle yetindim.
"Ben ve eve gitmek mi?" Bu sefer ruhsuz yüzünde anlam veremediğim bir gülümseme takındı. Çoğu zaman eve geç giderdi ve artık bir zamandan sonra bile ailesi bunu umursamamaya başladı.
"Serseri" dedim gülümseyerek. Gerçekten tam bir serseriydi.
"İşte böyle" söylediğine anlam veremezken daha çok sırıtıyordu.
"Anlamadım?"
Saçlarımla oynamayı bıraktı ve  tekrar yerini değiştirerek koltuğa oturdu.
"Laf sokmaya başladın."dedi.
"Aman be! Bende diyorum ne diyor bu serseri"
Üçlü koltukta uzanırken zor sığıyordu.
"Uykunu açmaya mı niyetlisin sen?"
Sesi biraz uyarı tonu içeriyordu.
"Yok canım daha neler uyudum bile"
Gözlerimi kapattığımda fark ettiğim gülümsememe içimden şaşırdım.
Bir kaç dakika sonra uykunun kollarına kendimi hazırlarken bir ses ve yanıma uzanan bir beden hissettim.
"Kokun benim kokum Ceylan." Derin bir nefes aldı.
"Ölü papatyam."
Uykunun derinliğine bıraktım ve bu sesin rüya olmasını diledim.
🌼🌼🌼🌱
Yağmur çiselemeye başlamış etraftaki kuru zeminin içindeki toprak kokusu etrafa sinmişti. Bugün hava tam da benlikti.
"Yaz yağmuru" dedim fısıltıyla çünkü Deniz uyuyordu. Gece benim yanımda uyurken bir anda  bu kadar yakın olmasına anlam verememiş biraz çekinmiş ve aynı zamanda utanmıştım. Bakalım dediğim gibi babam olacak kişi isteğimi yapacak mıydı? Yanından doğrularak kalkarken huzursuz olmuş olacak ki biraz kıpırdandı. Bu haline gülümserken yüzünü biraz daha bastırarak uyumaya devam etti. Koltuğa geçip yağmakta olan yağmuru izleyerek düşünmeye başladım. İş bulmam gerekiyor, ev bulmam gerekiyor bütün bunları yaparken okula gidemeyeceğim içinde okulu dondurmam gerekiyordu. Benimle beraber dört kişiye bakmak kolay olmayacaktı. Peki bir ihtimal annem boşanmayı kabul etmezse gerçekleri de anneme söylemeli miydim?
"Günaydın!"
Başımı pencereden ayırırken düşüncelerimi bir kenara itekledim.
"Günaydın!"
Saçları dağılmış ve kalkmaya hazırlanıyordu.
"Sen gece benim yanımda nasıl yatarsın!"
"Zor sığdım zaten ne yapsaydım taş gibi koltukta mı uyusaydım?"
"Deniz."
"Hııı"
"Seni gebertirim."
"Sabah sabah benim için katil mi olacaksın?"
"Sen var ya insanı çıldırtırsın."
"Sağol canım" Güldü ve ellerini karnına koyarak okşadı.
"Benim karnım aç hadi gidelim sana döner ısmarlayacağım."
O sırada benim de ellerim karnıma giderken aç olduğumu hissettim.
"Tamam. Beni bekle hazırlanıp geleceğim."
"Sen hazırlanana kadar annene uğrayacağım. Oda numarası kaç?"
"26. Bende gelirim sen git. Bu arada o kadar tartışmanıza rağmen  annemin adını bilmediğini biliyorum.  Adı Leyla."
"Zeki kız."
Yaklaşık on beş dakikada hazırlandım ve annemin odasında yerimi alırken içeriden gülüşme sesleri geliyordu. Bunlar en son birbirine nefret bakışları atmıyorlar mıydı? Bu samimiyet ne?
İçeri girdiğimde hafiften kapıya saklanırken  Denizin
"Vallahi Leyla teyze iki dakikada eridi gitti. Ben şimdi onu dönerciye götüreceğim çünkü karnı doysun. Bu arada annemler geçmiş olsun dileklerini iletmemi istediler."dediğini duydum. Gitmiş benim midemin hesabını annemle  mi ölçüyorlardı? Ben ne yapacağımı iyi biliyorum ama!..
"İlahi Deniz. Sende annenlere  benim iyi olduğumu söyle. Her şey için teşekkür ederim evladım."
Annem lafını bitirirken içeri adımımı yaklaştırdım ve görüş hizasına çıktım.
"Annee! Siz benim midemi mi konuşuyorsunuz?"dedim hafif kızgınlıkla.
Deniz ellerini kaldırırken 'ben masumum' bakışları atıyordu.
"Evet Ceylan. Bak Deniz de söylüyor sen hiç eve gitmedin mi?"
Denize 'sen göreceksin' bakışları atarken son sorusuyla anneme döndüm. "Gitmedim. Gitmeyeceğim."
Omuzlarımı sallarken inatçı kişiliğim ortaya çıkıyordu.
"Ceylan."
"Ne var? Hem sen ne çabuk iyileşir oldun da beni azarlıyorsun.."
Yerinden doğrulmaya çalışırken doktor o sırada içeri girdi.
"Bakıyorum da hemen gelip hastamızı yormaya başlamışsınız."
"Çisem Hanım günaydın."
"Anne bakıyorum da doktorla hemen tanışmışsın."
"Günaydın efendim. Ceylan sana da aşk olsun annen senden daha kibar doğrusu."
"Aşk olmasın Çisem Hanım. Size kötü bir şey mi yaptım böyle söylüyorsunuz?"
Annemde atılarak
"Kızımın kusuruna bakmayın."diyordu ki Deniz o sırada ayaklandı ve arkamdan çekiştirerek odadan dışarı çıkarmaya hazırlanıyordu. "Geri geleceğim anne ben!"diye bağırırken lafımın yarısında Deniz arkadan ağzımı tuttu.
"Ne çenen var arkadaşım ya!!! Bir türlü susmadın."
Deniz beni odadan çıkartığında serbest bırakarak sitem etti.
"Hadi gidelim."
"Yürü baş belası...Yürü."
"Koştum bile."
Hastanenin üst sokağındaki lokantaya gidip ikimizde döner ve iki de ayran sipariş etmiş bekliyorduk.
Ben masadaki peçetelerle oynuyorken Denize göz ucuyla baktığımda telefonla uğraşıyordu. Artık ne ile ilgileniyorsa canı çok sıkılmıştı. Dün ki kıyafetlerini pek inceleme fırsatım olmamıştı üstünde beyaz bir t-shirt altında ise siyah bir kot pantolon vardı. Yüzü her ne kadar beyaz olsa da keskin hatlara sahipti.
"Neden nefret ettiğin birine yardım edip bu kadar yakından ilgileniyorsun ? Yoksa bana mı acıyorsun?"
Sesim fazla şüpheciydi tıpkı düşüncelerim gibi...
Deniz bizim binanın dördüncü katında oturan taşındığı senenin ilk haftalarında kardeşlerim ve benle yakınlık kurmak isteyen ama benim soğuk duvarlarıma maruz kalan biriydi. O günden beri nerede görsek birbirimize haz etmeyen bakışlar yollayıp birbirimize sürekli laf sokma çabaları içine girerdik. İçimizde nedeni olmayan bir nefret vardı.
Telefonundan mavi gözlerini çekip yüzüme odaklandı ve yerinde iyicene geriye doğru yaslanarak telefonu masanın üstüne bıraktı.
"Senden nefret eden kişi sana acımaz. Senden nefret eden kişi elindeki kurbanıyla bu durumdayken eğlenir."
Nefesini kısa bir süre tutup bırakırken saçlarını karıştırdı ve masaya doğru yaklaşarak gözlerimin içine fazlasıyla derinden baktı.
"Ceylan katilin kokusunu yanlış yerlerden alıyorsun. Bunu sakın unutma! Katil avıyla sürekli eğlenir ve gözyaşlarını silmez bu durumda da sadece acımakla yetinerek avını öldürür. Bu katil türü ne cennette ne de cehennemde kalır."
Söylediklerini zihnimde tartarken siparişlerimiz gelmişti. Bıkkınlıkla sordum.
"Deniz bana acıyor musun acımıyor musun?"
Durdu ve her zaman ki gülüşünü takındı.
"Acımıyorum."

Araftaki Papatya🌼Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin