Kalabalık caddede ayak bileklerim sızlamaya, insan slüetleri bulanıklaşmaya başladığında koşmayı bıraktım. Boğazım sussuzluktan ve derin soluk alıp vermelerim yüzünden acıyordu. İki elimle diz kapaklarımı tutarak eğilmiş etrafımdaki tuhaf bakışlardan yüzümü yere eğerek saklıyordum. Yüzünü hayatım boyunca hiç görmesem de dedem olabileceğini hissettiğim adamı kaçırmıştım. Hayalet gibi ortalıktan kaybolmuştu. Sinirli ve öfkeliydim. Soluklarım biraz da olsa düzene girdiği sırada sırtıma dokunan elin Deniz olduğunu anımsayarak duruşumu düzelttim.
"Kimi kovalıyorsun sen?"
Denizin sinirle ve nefesini kontrol etmeye çalışarak sorduğu soruyla ellerimi yumruk yaparak gözlerine baktım.
"Büyük bir ihtimalle kovaladığım kişi Evren Gençer."
Deniz duyduklarına inanamayarak benden gözlerini çekti ve kalabalığa baktı.
"Deden miydi?" Şaşkınlığı sesine yansımıştı.
Gözlerimi kısa süreliğine devirerek baktığı kalabalığa döndüm. "Tanımadığım ama yaşattıkları sayesinde tanımış kadar olduğum bir varlığın dedem diye hitap etmekte tuhaf oluyor"dedim.
Yanımızdaki geçen insanlar bize anlamadan bakarak yoluna devam ediyorlardı. Deniz kolundaki saate baktı ve ardından bileğimi eliyle kavradı.
"Geç kaldık geri dönelim." Bileğimden tuttuğu eline baktım.
"Tekrar koşma diye önlem alıyorum."
"Önlem almak yerine bileğimi kıracaksın."
Tutuşunu hafifleştirdiğinde kalabalığa son kez baktım ve koşarak geldiğimiz yoldan cenaze yerine gitmek için tekrar yürümeye başladık.
"Hiç karşılaşmadınız mı?"
"Karşılaşmadık."dedim omuzlarımı yukarı aşağı indirerek devam ettim.
"Kırmızı bir ışık gözlerime odaklanınca dikkatimi çekti. Siyah ceketli ve şapka takmıştı. Arkadan baktığım kadarıyla 1.70 boylarında falandı."
"Serkan komsere de söyle anlattıklarını. Aslında adında arşiv dosyası olması gerek sana söylemedi mi?"
"Hayır ben de sormadım."
Cenaze yerine geldiğimizde içimde bir korku, endişe ve kaygı hakimdi.
Dualar okunmuş ve tabut cenaze arabasına taşınıyordu. Annem ayakta durmakta zorlandığı için ablam ve bir kişi daha kolundan tutuyordu. Ablama baktığımda gözlerimiz kesişti. Kaşlarını yukarı aşağı indirerek ve başını sağa sola sallayarak yanlarına gelmemi istemediğini anlatmaya çalışıyordu. Neden böyle bir şey istediğini anlamazken Ekin yanımıza doğru geliyordu. Kalabalığın gerisinde köşede duruyor insan silüetletinin anlık gözüme sokarcasına batan bakışlarına maruz kalıyordum.
"Leyla teyze seninle görüşmek istemiyor."
Ekin'in söyledikleri boğazımda bir yumru oluştururken kaşlarımı çattım.
"Neden?"
Ekin'in söyleyip söylememek arasında kaldığını fark ettim. Düşündüklerim dilime pelesenk olsada döküldü bir anda dudaklarımdan.
"Benim yüzümden mi babamın öldüğünü düşünüyor?"
Ekin gözlerini kaçırıp başını yere doğru eğerken elimle kafasını tutup yüzüme bakmasını istedim.
" Kafanı kaldır.Bana bir şey söyle Ekin."
Ellerim titrerken ve gözlerim akmamak için direnirken kalbim bu durumun ağırlığı karşısında hala atmaya devam ediyordu.
"Babamı ben mi öldürmüşüm? Öyle mi söyledi?"
Ekinin gözleri benimle buluşurken beyaz hatlarının kırmızılaştığını ve sulanmaya başladığını gördüm. Ağlamak üzereydi. Ellerimi kafasını kaldırmak için tuttuğum çenesinden indirdim. Ağlamak üzereydim.
"Özür dilerim."
Göğsümdeki baskıyla nefes alıp vermeye çalışarak gözyaşlarımı da indirmiş oldum.
Ellerim akmakta ısrarcı olan damlaları silerken sadece "Sen bir şey yapmadın ki" diyebildim.
"Kendini toparla" diyen sert ama bir o kadar sakin sese yüzümü çevirdim.
Denizin mavi gözleri şefkatle ama altında yatan sinirle bana bakıyordu.
Gitmek ve uzaklaşmak istediğimi dile getirmek istiyordum fakat bana bir o kadar da zor bir yolculukmuş gibi geliyordu.
Deniz'in bakışları altındayken bana yine bu haldeyken söyledikleri zihnimi kurcaladı.
"Deniz yoruldum."
"Biliyorum. Toparlanana kadar hep yanında olacağım."
Deniz'in bana bu güveni içime işlemesi beni mutlu ediyordu.
Yarım yamalak gülümsedim ve elimle yüzümü sildim.
"Haklısın."diyebildim.
"Ceylan"
Serkan komiserin ismimle seslenip beni çağırırken hepimiz oraya baktık.
"Gel kızım gel" dedi elleriyle de bana işaret vererek.
"Bir şey mi buldu acaba?"
Ekin'in havada asılı kalan sorusuyla beraber her ne kadar sadece beni çağırmış olsa da üçümüz de Serkan komiserin aracına doğru ilerledik.
Derin bir nefes alarak güzel bir şey söyler diyerek umut ediyordum.
"Kameraları inceleyeceğiz istiyorsan sen de gel bizimle."
Cenaze aracına doğru baktığımda bulunduğu yerden hareket edip uzaklaştı.
"Tamam"
Deniz ve Ekin itiraz etmek isterken onlara baktım.
"Bunu çözmem gerek daha sonra mezarlığa giderim. İstiyorsanız benimle de gelebilirsiniz"dedim.
Ekin ve Serkan komiserle polis aracına binerken Deniz kendi arabasına binmeyi tercih etti. Araç hareket etmeye başlarken arkama yaslanarak camdan dışarıya baktım. Telsizden gelen anonslar haricinde sessizdik. Önce babamın bana davranışı sonra da annemin davranışı gögsümü sıkıştırırken sanki kara bir mahzenin içinde yolumu bulamıyordum.Kara mahzenin içinde ağlayarak barınacak bir yer yapıyordum. Toprağın içinde bir fidan çıkıyor ve o karanlığa rağmen fidanın yeşil yaprağı ay ışığı kadar parlıyor. Onu büyütüyorum. Onu seviyorum. Onunla konuşuyorum. Beklemediğim bir gün mahzenin çıkış kapısını buluyorum. Ardımdan o fidanı bırakarak kara mahzenin kapısını gerçek dünyaya dönmek üzere kapatıyorum. Gözlerim hiç beklemediğim durumlar görüyor, bedenim katlanamayacak durumlar yaşıyor ve insanlar o fidana değecek bir davranış veya duyguyu yansıtmıyorlar fakat bu dünyada yaşamak zorunda kaldığımı nefesimin en derininde hissediyorum. İçimde büyüttüğüm kara mahzendeki fidana dönmek için giriş kapısını arıyorum. Bulamıyorum. Çünkü ben de gerçek dünyadaki insanların lekeleriyle büründüm.
"Ceylan"
Başımı Ekin'e doğru çevirdim.
"Leyla Teyze şu anda aklı karışık ve üzgün olduğu için böyle düşünüyor. Onun bu söylemlerini ciddiye alıp ondan uzaklaşma."
Sesindeki şefkat ve ricaya minnetle baktım.
"Dünyada nefes almaya başladığım günden bu yana hiç kalbimi kıracak bir kelime veya davranış dahi göstermedi. Hep inandı, güvendi ve sevdi. Ona karşı kötü davranmayı bırak en ufak tiksinti veya nefret dahi duyamam. Eğer yanında istemiyorsa da ne yapabilirim?"
Ekin bu sakinliğime ve söylediklerime destek verdi.
"Desteğini esirgeme ve sevgisini unutma yeter."
Serkan komiserde bizi dinliyorken anlık sessizliğimize cevap niteliğinde son cümlelerini söyledi.
"Ekine katılıyorum kızım. Açıklığa kavuşturacağız bu durumu."
Konuştuklarımızın ardından yarım saat sonra polis aracı önde ve Deniz arkadan bizi takip ederek Emniyet Müdürlüğüne geldik.
Kapıdan içeri girip odasına kadar gösterilen saygıdan etkilenerek Serkan komisere özenmeden edemedim.
Kendisine ayrılmış bir masanın dışında iki masa daha vardı. Belindeki silahı masanın köşesine koydu. Siyah beyaz eski bir bina olduğu belli olan bu yer bir o kadar da korunaklı olması ayrı hava katıyordu.
"Oturun" dediğinde masanın önündeki karşılıklı konmuş koltuklara Ekin ve ben oturduk. Deniz köşe de duran sandalyeyi yanımıza getirerek oturdu.
"Serkan komiserim sizden bir ricamız var."
Serkan komiser masada duran dağınıklığı toplarken bir fotoğraf dikkatimi çekti.
"Evren Gençer'i tanıyor olmalısınız. Elinizde onun hakkında bir dosya olması gerek Ceylan hiç dedesini görmediği için fotoğrafını bize yani Ceylan'a gösterseniz diye düşündük."
Deniz konuşurken ben fotoğrafın olduğu kağıdı elime aldım. Babama benzeyen gözleri, beyaz saçları, kirli sakalları ve aynı şekilde kemikli yüz hatları, şişmiş gözleriyle fotoğraftaki adamı inceledim. Bütün gözlerin benim üzerimde olduğunu hissederek fotoğrafın altındaki cümlelerden adamın ismini bulmak için hızlıca okudum. Gözüme ilişen isim Evren Gençer'e aitti. Karanlık silüeti yıllar sonra bugün inceleyerek görebilmiştim.
"Bu dedem mi?"
Serkan komisere fotoğrafı gösterdim.
"Bu adam mı?"
Kağıdı elimden alarak dosyaya koydu.
"Normalde göstermemem gerek. Gizli dosyalar bunlar."
"O yani" dedim elimle dosyayı işaret edip net cevap arayışına girdim.
"Evet senin deden o fotoğraftaki adam. Ben de inanamıyorum böyle bir soydan geldiğine ama öyle o senin öz deden."
Ekin araya öksürerek girdi.
"Hocam kamera kaydını izletecektiniz."
Serkan komiserin söylediği son iki kelime beni sinirlendirirken içimden dişlerimi birbirine bastırmakla yetindim.
Toparladığı dosyayı arkasındaki diğer dosyaların dizdiği rafa yerleştirdi.
Bilgisayarı açıp bir kaç dakikalık uğraştan sonra kamera kayıdını izlememiz için bilgisayarı bize doğru çevirdi." Durdurup izleyebilirsiniz. Ben bir kaç dakika sonra geleceğim. İşim var."
Serkan komiser odadan çıkıp kapıyı ardından kapattığında odada üçümüz kaldık.
"Ceylan dosyayı incelemen gerek biliyorsun değil mi?" Denizin iması üzerine Ekin konuştu.
"Odada kamera veya ses cihazı olabilir."
"Ekin sen incele o zaman Ceylan da o sırada kamera kayıtlarını incelesin."
Ekin ayağa kalkarak her tarafı incelerken bir şey bulamadığını söylemesinin saniyesinde Deniz dosyayı alarak içindeki her şeyin fotoğrafını çekti.
Dosyayı yerine koyup pencereyi açarken kapı açıldı.
Serkan komiser elinde bardak dolu tepsiyle içeri girdiğinde bir kaç saniyeliğine bizi inceledi. Masaya bardakları koyarken çayın sıcak kokusu anlık olarak odayı doldurdu.
"Deniz sen neden oturmuyorsun?"
Serkan komiserin sorusuyla bakışlarını ona çevirdi. Elini çenesine koyup kaşıdı. Bardağı eline alarak cevap verdi.
"Bildiğiniz üzere havalar sıcak ve nemli. Hem Ceylan'ın yaşadığı bir olay olduğu için o daha iyi inceler." Deniz'in verdiği kaçamak cevabı beğenmeyen komiser çayına şekerini atarken Deniz'i ufak da olsa sinirlendirecek imasını yapmaktan geri durmadı.
"Hava alıyorsun anladım. Ceylan daha iyi inceleyecekse sen neden geldin onu anlamadım?"
Ekin araya girdi.
"Destek olmak için"
Serkan komiser ikimize bakıp çayını alarak karşı masaya oturdu.
"Destek. Hmmm güzel."
Kamera kaydının son videosunu izlerken benim cenaze kalabalığının içine hızla girdiğim dakikaları gördüm.
"Dikkatini ne çekti?"
Deniz sorduğu soruyla yanıma yaklaştı. Kaç dakikadır orada durmuş beni mi inceliyordu?
"Kalabalığın arasına girdiğim dakikalar gözüme çarptı."
"Bir dakika bakacağım."
Siyah deri dönen sandalyeyi kendisine doğru çekti bilgisayarı da kendine doğru çevirerek kaydı bir kaç dakika geri sardı.
Hepimiz yanına yaklaşarak kaydı incelemeye çalıştık.
Kalabalıkta başı yere eğik şapkasıyla yürüyen adamın yüzü görünmüyordu. Kimsenin yanına gidip konuşmaması dikkatimi çekti. Kolundaki küçük kristal taş düğmesinin gözüme çarpmış olabileceği düşüncesi çok saçmaydı. Eliyle şapkasını daha çok yüzünü kapatmak ister gibi düzelttiğini ve hızlı adımlarla kalabalıktan sıyrılmaya çalıştığını gördüm. Hemen sonra benim hızlı adımlarla kalabalığın içine girip peşine düştüğüm görülüyor. Adam karşı yola geçerken benim önümden beyaz bir araç duruyor ve aracın arkasından dolandığım sırada adamın uzaklaştığını bizzat kayıt olmasa da zaten ben görmüştüm.
"Aracı görüyorsunuz değil mi? Sonra benimle arasındaki mesafe uzamıştı."
Serkan komiser de dikkatlice tekrar kayda baktı.
"Gittikleri yolu gösteren başka kayıt yok mu?"
"Biz sadece cenazenin olduğu kısmı aldık."
Mavi gözleri ufak bir koyuluğa büründü ve dişlerini sıktığı yüzündeki keskin hatlardan belli oldu.
"Diğer çevre kameraların kaydını almamanızın sebebini sorabilir miyim? Ceylan'ın orada peşinden koştuğunu gördünüz. Düşünemediniz mi?"
Elimle Deniz'in kolunu sıktığımda Serkan komiserden yüzünü bana çevirip gözlerime baktı.
"Sakin ol."
Yerinden kalktığı sırada elimi çektim.
"Kusuruna bakmayın hocam." Hepimiz geri çekilirken yanımızdan sıyrılarak odadan çıkıp ardından hızla kapıyı kapattı.
Ekinle beraber hızla çarpan kapının etkisiyle birbirimize bakakaldık. Deniz'in birden parlamasına anlam veremezken Ekin durumun dağılması ve ortamdan kurtulmak için eski öğretmeni olan ama şimdi komiser olan kişiye sorusunu sordu.
"Hocam başka bir şey var mıydı?"
"Yasal olarak Ceylan'ın ifadesini almamız gerek."
Böyle ortamlarda olmayı sevmeyen ve yakışmayan bir insan olduğunu bariz şekilde yansıtıyordu.
"Tamam. Sonra gidebiliriz değil mi?"
"Evet."
Bana sarılarak alnımdan öptü ve sıcacık gülümseyerek bana baktı.
"Ben dışarıda bekliyorum."
Küçük bir kız çocuğu olduğumu hissetmeme sebep olan davranışı karşısında sadece başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim.
Sorgu başlarken Deniz dışarıda binaya en uzak olan banklardan birinde oturup sigara içiyordu.
Ekin yanına doğru geldiğinde bankta onun da oturması için yana kaydı.
Deniz Ekin'e sigara paketini uzattı. Ekin geri çevirdi.
"O içerideki halin neydi?"diye sormadan edemedi.
"Ekin haklı olduğumu biliyorsun."
"Haklısın ama bir komisere hiddetle davranamazsın."
"Onlar da işlerini düzgün yapsın."
"İçeri de yaptığımız iş umarım yüzümüze patlamaz."
"Ekin sus kardeşim."
Deniz sigarasının son yudumunu çekti ve yere atıp ayağıyla ezdi.
Ekin kendisini neden susturmak istediğini anladı. Ortam bunları konuşmak için uygun değildi.
"Ceylan'ın yaptığını düşünmesine neden olan durum ne?"
"Bilmiyorum. Ziyaret için o sabah yanlarına gittiğimde Ceylan'ın ablası Canan beni kenara çekip söyledi. O da annesi Leyla Hanım telefonda teyzesiyle konuşurken kulak misafiri olmuş."
Deniz elleriyle saçlarını karıştırdı ve sıkıntıdan nefesini dışarı üfledi.
"Bu halde oraya da gidemez. İş ayarlamamız lazım."dedi.
"Yanımda çalışsın. Konuşurum ben hem daha güvenli."
Deniz yandan Ekine bakarken düşündü. Güvenebilir miydi?
Ekin bu bakışı anlamıştı.
"Sen önemsediğin kadar ben de önemsiyorum. Deniz her şeyi sırtlayamazsın."
Ekin'in son cümlesine gülümsedi.
"Bakarız. Evi ben ayarlarım. İtiraz edecekdir. O konuda iş biraz sana düşüyor."
Ekin tamam der gibi kafasını salladı.
Aradaki bir kaç dakikalık sessizliğe Deniz bir sigara daha çıkarıp yaktı.
"Onu neden önemsiyorsun?"
Deniz sigarasını dudaklarından alıp başını kaldırarak dumanı dışarı bıraktı.
"Sen neden önemsiyorsun?"
Deniz Ekin'in yüzünde ufak bir dalgınlık gördü.
Ekin'in Ceylandan hoşlandığını tahmin ediyordu.
"Arkadaşım ondan önemsiyorum."
Ekin sorusunu tekrarladı.
"Ceylan'ı neden önemsiyorsun?"
"Önemsemiyorum. Arkadaşım da değil."
"Yardım ediyorsun ve her an yanındasın."
"İyilik yapmak suç olmamalı."
Deniz Ekin'in ufakta olsa kendisinden Ceylan'ı kıskanmasını anlıyordu.
Deniz gökyüzünde uçan kuşları izleyip sigarasına devam etti.
Ceylan o sırada sorgu odasında yanıtlamak zorunda olduğu sorulara cevap verirken daralıyor ve stres altında hissediyordu. Olayı tekrar başa alıp anlatması o günlerin tekrar film şeridi gibi gözünün önünden geçmesine izin veriyordu.
Yaklaşık bir saat süren sorgu ve bir kaç prosedürün ardından binadan dışarı çıktı.
"Ceylan"
Deniz ve Ekin'in yanına gidip Ekin'in kalktığı banka oturdum.
"Ne oldu? İfadeni verdin mi?"
"Bir an önce buradan gitmek istiyorum."
Deniz ayağa kalkınca Ekin Ceylan'ın elinden tutup onu ayağa kaldırdı.
"Benim arabayla gidelim. İlk önce yemek yememiz gerek."
"Aç değilim."
"CEYLAN"
Ekin ve Deniz aynı anda adımı söylediklerinde gülümsemeden edemedim. Onlar da belli etmese de tebessüm ettiler.
Deniz ve Ekin önde ben arkada olacak şekilde araca bindik.
"Benim çalıştığım yere gidelim."
"Önce babamın mezarına gidelim."
Sessizlik oldu. Aracı çalıştırdı.
"Tamam şu yerden bir çıkalım."
Emniyet müdürlüğünden çıktık. Babamın mezarlığına gittiğimizde aldığım tek çiçek demeti papatya oldu. Dualarımızı okuyup papatyayı toprağına bıraktım. Kalbimin soğuk davranışına ruhum titrerken dışardan daha güçlü duruyormuşum gibi hissettim. Kaç gündür bitkin olan ruhum ve bedenim tükenmiş gibi acı olan duruma tepki veremiyorlardı. Babama veda edip oradan ayrılmak için uzaklaştığımızda gitmek istemediğimi hissettim. Ne kadar gitmek istemesem de burada kalamazdım.
Mezarlıktan uzaklaşıp Deniz'in aracına doğru ilerledik ve yemek yemek için Ekin'in çalıştığı lokantaya gittik.
Yemekler masaya gelip yemeye başladığımız sırada konu yine bana gelmişti.
"Ceylan diyorum ki benim yanımda çalışmaya mı başlasan? Tabii sen istersen."
Pilavdan bir kaşık alacağım sırada kaşığı geri tabağa bırakmak zorunda kalmıştım.
"Ekin açıkçası bunu düşünmem gerek. Bu şehirde kalmak istemiyorum. O kadar karışık bir durumun içindeyim ki bir yerden hayatıma düzen vermek için başlamam gerektiğini biliyorum fakat engelleyen insanlar sürekli çıkmaya devam ediyor."
"Çalışmayacak mısın?"
"Memnuniyetle çalışırım. Neden olmasın? Bana bir kaç gün müsade ver.Ev de tutmam gerek son olanlara bakılırsa."
"Evi biz halledeceğiz. İtiraz istemiyoruz."
"Kesinlikle kabul etmiyorum."
"Kabul etmeyip ne yapacaksın. Dışarıda yatacak halin yok. Olsa da biz izin vermeyiz. Kalacak kimsen olmadığını da biliyoruz."
Ekin'in söylediklerine Deniz de katılırcasına kafasını salladı.
"Haylaz ortaklar."
Bıraktığım pilav dolu kaşığımı ağzıma götürdüm.
"Kabul ettiğini var sayıyoruz."
Lokantadan Denizle beraber ayrıldığımızda yol boyunca konuşmadık. Ekin'in işi olduğundan bizimle gelmedi. Aracı alışveriş mağazasının yakınlarına park ettiğinde ona baktım.
"Param yok. Alışveriş yapamam."
"Sonra ödersin. Bir kaç kıyafet al sonra evden kıyafetlerini alırım."
"Yorgunum. Alışveriş yapmak istemiyorum."
"İnmeni bekliyorum."
"Off"
Mağazadan içeri elimi kaçacak olan bir kız çocuğu gibi sıkıca tuttu. Dönen kapıdan içeri girdik. Üst kata çıkarken kızların bazıları bize bakıyordu.
Bayan katına çıktığımızda yöneldiğim tek şey rahat bir eşofman takımına gitmek oldu. Gece yatmak için aldığım geceliği ve bir kaç tişört aldım. Her şeyi siyah aldığımı fark eden Deniz elimdekileri geri aldı.
"Ne yapıyorsun?"
"Her şeyi siyah aldığının farkında mısın?" Kaşlarımı çattım.
"Hem zorla getiriyorsun hem de aldıklarıma karışıyorsun. Sen yap o zaman alışverişi."
Elindekileri mağaza çalışanına verdi.
Elimi tutup beyaz bir gecelik takımını üzerime tuttu.
"Olur" dedi kendi kendisine onay vererek.
Aynı geceliğin kırmızı rengini de aldı.
Spor eşofman altı için en azından sevdiğim renkleri almıştı.
Geri kalanı için yorgun olduğumdan oturma minderlerinden birine kendimi bıraktım.
En son da ayakkabı denetip beni rahat bırakmıştı.
"Gidebilir miyiz?" O da benden bıkmıştı.
"Tamam sen git. Al anahtarı ben geliyorum."
Anahtarı alıp ayağa kalktım. Deniz kasaya doğru yanaşırken alışveriş mağazasından çıkmak için çıkış kapısına yöneldim.
Yanlara yerleştirilmiş aynaya baktığımda bugün kalabalıkta gördüğüm adamın yansımasını tekrar gördüm.
Ellerimle gözlerimi ovaladım ve tekrar aynaya baktım. Kimse yoktu. Çevreme baktığımda yine kimseyi görmedim. İçimi bir korku salmıştı. Yorgundum belki ondan hayal görmüş olabilirdim. Hızla aracın kilidini açıp ön koltuğa bindim ve kapıyı kapatır kapatmaz tekrar aracın kilidini kapattım.
Akşam karanlığı olmak üzereydi, yorucu bir gün geçirmiş ve uykum gelmişti. Deniz alışveriş mağazasından çıkarken kilidi açtım.
Poşetleri arka koltuğa bıraktı ve şoför koltuğuna bindiğinde anahtarı ona verdim.
"Evet gidelim küçük mızmız."
Alışveriş mağazasından uzaklaşırken mağazanın duvarına yaslanmış siyah şapkalı o adamı tekrar gördü.
Araç oradan uzaklaştığında bile gözlerini o sahneden alamadı.
Hayal bir silüet miydi yoksa gerçek miydi? Kestiremedi. Gerçek bir görüntü gibiydi.
"Ceylan"
Deniz'in mavi gözlerine donuk çehresiyle baktı.
"Ne oldu?"
Yüzündeki ifadeyi toparlamak için zor da olsa tebessüm etti.
"Yorgunum. Bir şey yok."
Ve yine başına gelecek belayı bilmeden yalan söylemek zorunda kaldı.
Okuduğunuz için teşekkürler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araftaki Papatya🌼
Teen FictionBen masum görünen Kalbi saf inatlaşmaya mahkum edilen Elinden bir şey gelmeyen Baştan beri katil kız. Ve ben ölü papatyalardan arafın içinde kalmaya mahkum edilen kişiyim. Ve ben arafın işte tam kendisiyim.