2.Bölüm: Cam Kırıkları

50 6 3
                                    

Soluduğum nefes bir girdabın kan damarlarlarındaki keskin nefesiydi. Yavaş, acıklı, çaresiz....
Hastaneye vardığımızda motordan hızlıca indim. Bu kadar adrenalin bana fazla gelmiş olacak ki midem çok kötü ağrıyordu. Kanlı ellerim midemde buluşunca etrafı bulanık görmeye başladım. Ağzımda metalik bir tat vardı.
"Ahhh!"
Ekin de motordan inerek hemen yanımda belirdi.
"Ne oldu?" dedi şaşırarak.
"Kusucam galiba"
Ekin hemen sırtımdan tutarak beni bir ağacın köşesindeki çöp kovasına doğru sürüklerken henüz kendimde değildim. Sadece çocukluk arkadaşıma güvenip peşinden sürükleniyordum.
Ekin benim neredeyse 8 yıldır tanıdığım ilk başlarda sık sık konuşsakta daha sonra pek görüşmediğim buna rağmen başıma her ne iş gelirse gelsin beni savunan  biriydi. Çöp kovasına doğru başımı doğrultuğumda daha fazla dayanamayıp kustum. Yaşananlar bana fazlaydı ve annemin böyle bir şey yapacağını tahmin dahi edemezdim. O fazlasıyla güçlü biriydi ve ben ondan güç alıyordum.
"İyi misin biraz daha" gözlerim buğulanıp daha yeni kuruyan yanaklarıma yaşlar akmaya başlarken ne diyeceğimi bilmiyor ve ellerime bakıyordum. "Ben çok kötüyüm Ekin" diyebildim sadece. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Beni tekrar sürükleyerek motorun yanına getirdi ve motorun siyah bölmesini açıp ellerimi su ve ıslak mendil yardımıyla sildi.
"Güçlü olmalısın. Ağlama. Sen çok kötü şeyler yaşayıp güçlü olmasını biliyorsun Ceylan."
Yeşil gözlerini kahverengi gözlerime sabitlerken sanki güçlü olmam için emir veriyordu. Biraz daha sakinlerken elime siyah bir t-shirt tutuşturdu ve başka bir gömlekle arkama kalkan yapıp beni sarmalarken ne yaptığını anlamadım ardından kafamı kaldırıp ona baktım.
"Üstündekini çıkar zaten mahvolmuş ve her tarafın gözüküyor. Elindekini giy hızlıca yoksa geç kalıcaz."
Üstüme baktım vasat bir haldeydim. Hemen dediklerini yapıp hastaneden içeri girerken sanki her an bana bir şey olacakmış gibi bitişiğimde yürüyordu. Acilin kapısından içeri girerken cebimdeki kimlik ve telefonu da çıkardım. Danışman olan yere doğru koşarak adımlarımı atarken fırtınada can çekişen kelebekler tekrar kalbime konmuştu. Nefeslerim hızlıydı, ritimleri uzaktan bile duyuluyor kulakları tırmalıyordu.
Mavi hemşire kıyafetleri olan kırklı yaşlarındaki kadına "Leyla Gençer diye bir hasta getirildi mi?" diye  sordum. Peşi sıra cümlelerimi söylerken aradığım cevabı bulmuştum. Annem burdaydı ve hemen ameliyathaneye alınmıştı. İşlemleri nasıl halletmişlerdi anlamıyorum. Mehmet ağabey ve Turan ağabey bize doğru gelirken tekrar gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyorlardı. Ölmemişti değil mi?
"Ölmediğini söyleyin Allah aşkına! Yaşıyor mu doğru söyleyin. Yetiştirdik deyin." Daha fazla dayanamadım ve ellerimle yüzümü kapadım ve hıçkırıklara boğuldum.
Değer verdiğim birisinin can çekişmesini bu kadar yakından ilk defa izlemek bana fazlasıyla ağır geliyordu. Sırtımdaki iki elden sonra " Sen yetiştirdin. Annen yaşayacak Ceylan. Senin sayende yaşayacak. Erkenden müdahale ettiğini söyledik doktorlara. Sakinleş biraz." Kollarımı yüzümden çekerken kesik kesik nefes alıyordum.
"Hepsi onlar yüzünden iyileşsin ben bakacağım ona götüreceğim annemi buradan. İyileşsin. Yaşasın. Gelmesin onlar buraya."
Buğulu gözlerimle iri yapılı iki adama bakarken Ekin benim elimi sıkmış bir yere oturtturdu. Önümde diz çöküp bana su verirken onunda elleri titriyordu. Kahverengi gözlerine baktım. Anneme orman manzaralı bir ev alacağımı aklıma not ettim. Çiçekleri severdi tıpkı benim de sevdiğim gibi...

Yağmurlar ağlardı sen gelmezsen.
Topraklar kururdu sen gülmezsen
Bir çocuk çığlık atardı sen gidersen
Huzur en çok senin yanındaydı eğer sarılırsan...

Annem en çok ona şiir okumama şarkılar mırıldanmama gülümserdi. Ona sarılmayı çok isterdim ama annem sarılmayı sevmezdi.

"Onlar buraya gelmeyecek. Ceylan sakinleş tamam mı?" Elleri dizlerime dokununca irkildim. Benimle beraber o da irkilince dizlerimi biraz daha kendime çektim.
"Kızım ne oldu" dedi Turan ağabey sonra o da eğilip altımdaki siyah pijamayı dizlerimin üstüne kadar sıyırdı.
"Ben hemşire çağırıyorum."
Ekin hemşire çağırmaya giderken diz kapağıma baktım bayağı derin soyulmuştu ayaklarımın da sızladıklarını fark ettim.
"Bu yaranın üstünde nasıl dayandın sen! Güçlü kızsın. Şimdi annen çıkana kadar bırak pansumanın yapılsın biz buradayız tamam mı?"
Ben hala yarama bakarken kafamı sallamakla yetindim. Bundan sonrası nasıl olacaktı bilmiyorum fakat bir hemşire bana doğru yaklaşırken başım hafiften dönmeye başlıyor göz hizama çatıda ki floresan ışık nokta gibi görünürken karanlık beni esiri altına  alıyordu.
🌼🌼🌼⚘
Annemin içindeki o yaldızlı kız çocuğu
Henüz doğmamış avuçları kan izlerinin kaderinde düğümlü
Ben o kız çocuğun kalbindeki acı
Acının içindeki parçalanmış ruhum.

Araftaki Papatya🌼Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin