1.BÖLÜM: "Özgür Bir Mahkum."

71 3 0
                                    

🎵Bağzıları-Zaten Kırılmış Bir kızsın.
🎵Pera-Yalnızlık.

BALÇIK DENİZİ: LEZA.

Alina Karatay.

Günümüz.

Bir beden ölürse binlerce kişi gözyaşı dökerdi fakat katili bir kişi olurdu. Bir ruh ölürse herkes susardı fakat katili binlerce kişi olurdu. Kim ruhunun gerçekten yaşadığını söylebilirdi? O halde hangimiz katil olmadığını savunabilirdi?

Birinin kalbini kırardın; duygu katili olurdun. Birinin gururunu kırardın; onur katili olurdun. Birine yalan söylerdin; güven katili olurdun. Birinin hayallerini çalardın; umut katili olurdun. Birini ailesinden ayırırdın; sevgi katili olurdun. Birine aşık olurdun; kalp katili olurdun. İçinde ne kadar iyilik barındırırsan barındır, birilerinin katili olmaktan asla kurtulamazdın.

Benim katilim ailemdi. Yalnızca ruhumun değil her zerremin katili damarlarımda aynı kanı taşıdığım insanlardı. Sahteliklerle dolu kurmaca bir sarayda hapis tutulan köleydim ben. Hayatıma bariyer gibi çizilen bitmek, tükenmek bilmeyen kuralların gölgesinde, pespembe hayallerle bulutların üstünde uyutulan fakat gökyüzünün muazzam ışıklı yıldızlarından mahrum bırakılan özgür bir mahkumdum.

Mecburiyetler yığınından oluşan kafesin içinde şeffaf bir iple oradan oraya oynatılan kukla olmak; zihnimde hüküm yiyen düşüncelerimin yükünü arttırıyor, bir birey olarak görülmemek boğazımda biriken suskunluklarımın cam kırıkları misali dilimi, damağımı kanatmasına yol açıyordu.

Yıllar boyunca kalbimde biriktirdiğim gözyaşlarım taşmış, ruhumda kopan selde tüm hislerim kaybolmuştu. Zihnimde canlanan hayallerim öldürülmüş, kirli emellerin pençeleriyle bedenimden söküp atılmıştı. Bileklerime düğümlenen haklarımın ipleri, katil bir babanın merhametsiz avuçlarına teslim edilmişti.

Kenarları gümüşi renginde detaylarla süslenmiş oval şeklinde ki aynanın karşısında halsiz düşmüş bedenimin ve yorgun yüzümün yansımasını izliyordum. Güneşte sarıya dönen ela gözlerimin içine; küle çevirilen çocukluğumun kırık,dökük anıları kazınmıştı. Kumralımsı bir sarıya sahip her bir saç telimde; bir çift hoyrat elin kanlı parmak uçlarına dolanan intihar ipinin acısı vardı. İnce ve kalp şeklinde kıvrımlı şeftali rengine çalan küçük dudaklarımda; damağımda parçalanmış kelimelerin cesetleri vardı. Buğday bir teni kendine deri edinmiş kulaklarımda; bir yumak haline gelen acımasız hakaretlerin dile geldiği sert ses vardı.

Cılız vücudumun her bir uzvu çöplükten ibaret geçmişin izlerine, boğazım bozuk plaklar gibi takılıp kaldığım keşkelerin zincirlerine esir olmuştu. Yaşamaya mecbur bırakıldığım çamur bataklığında debelenmeye uğraşan güçsüz kollarımın bile dermanı kalmamıştı. Adalet içine sürüklendiğim esir hayatına bir kez bile uğramadan terkedip gitmişti. Çünkü Baba demeye bile utandığım şahıs adaleti ayaklarının altında ezen tüm pis işlerin yöneticisiydi.

Kim olduğumu bilmiyor musunuz? Ben Alina Karatay, paramparça bir ailenin soğuk ve ruhsuz taşlardan yapılma gösterişli yalısında hapis tutulan, kanatsız bir Anka kuşuyum. Saygıdeğer bir iş adamı gibi görünen ama aslında ruhu ölü insanların baş mimarı olan cehennemin efendisi karanlık mafya Arslan Karatay'ın biricik kızı.

Sıkıntılı bir nefesi ciğerlerime doldururken, kasvetli bir havaya bürünmüş olan geniş odamın; pencerelerini kaplayan simsiyah simlerle işlenmiş kapalı perdelerinde kısaca göz gezdirdim. Aynanın karşısında ki aksime bakmaya bir son verip, ahşap parkede yumuşak dokunuşlar bırakan pofuduk ev terliklerimle pencere kenarına doğru ilerledim. Karamsar bir rengte ki perdeleri hızlıca açıp, gün doğumunun ferah ışıklarının etrafı aydınlatmasına yardımcı oldum. Kırmızının ve turuncunun kusursuz karışımdan doğan sarı ışık huzmeleri buğday tenimin üzerinde Tıpkı suyun üstünde muhteşem bir ahenkle süzülen mavi yunus balığı gibi akarken, hassas ela gözlerimin irisleri çoğu zaman aşina olduğum bir sarılığa bürünmüştü.

BALÇIK DENİZİ: LEZA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin