Sehun çalışanlardan birinin verdiği battaniyeye sarınıp arabanın hazır olmasını bekledi. Çok susamıştı ve su içmek için kime emir vermesini çok iyi biliyordu. Başını göle çevirip az önce suyun içine bıraktığı Luhan’ı aradı gözleriyle ama göremedi. Umursamayarak geri döndü ve su isteyebileceği başka birine baktı. Ama içini bir şekilde yiyip duran ‘acaba?’ düşüncesi yüzünden çalışanlardan birinin getirdiği suyu içmekte zorlanmıştı.
Bardağı ve üzerindeki battaniyeyi fırlatıp Luhan’ı bıraktığı yere doğru olabildiğince hızlı bir şekilde koştu. Aklına gelebilecek tek şey o an o suya atlamaktı ve Sehun’da öyle yaptı. Hidrofobisi bile aklına gelmeden kendini karanlıkla bütünleşmiş göle attı.
Karanlık nedeniyle zorlansada ay ışığında (moonlight *-*) derinliğe doğru süzülen bedeni kendine çekmeyi başararak onu dışarı doğru sürükledi.
Göl kıyısına çıktıkları anda suyun içinde atmayan kalbi aniden atmaya ve nefes almakta onu zorlamaya başlamıştı. Nefeslerini bir iki saniye kadar düzene sokmaya çalışıp yerde hareketsiz yatan bedene yöneldi. Karnına yaptığı baskılar bir işe yaramadığında tek çare olarak soğuk su yüzünden morarmaya başlamış dudaklara yöneldi.
Nihayetinde çabaları işe yaradığında altındaki beden hareketlenip derince öksürmeye başladı. Sehun kendini çekip az önce veremediği tepkiyi şimdi vermeye başladı. Suya girmişti, çocukluğundan beri yanından bile geçmediği suya girmişti. Nedeni ise... Bu sefer Luhan’ı suçlayacak bir şey bulamadığı için kendine daha fazla öfkelendi.
“İ-iyi misin?” öksürmekten kızarmış çocuğa gerçekten ilgiyle bakarak sordu. Karşılığında aldığı şey ise yanağındaki ıslak ve sesli bir tokattı. Tamam, bunu da hak etmişti sanırım? “Özür dilerim.”
“Beni...” dedi kesik nefeslerinina arasından “Ölüme terk etmediğin için pişman olacaksın... Ölmem için yalvaracaksın.” Luhan yutkunarak ritmik olmayan nefeslerini kontrol etmeye çalıştı. Sehun korku ve endişeyle bakıyordu. Bu durum kendisi için de zor bir durumdu. Suya girmekten korkardı ve suçunu kabul edip korkusunu düşünmeden Luhan’ı çıkarmıştı. Sadece Luhan’ı sinir etmek istemişti ama küçüklükten beri etrafındakilerin ‘sen şaka yapma’ uyarısını ciddiye alması gerektiğini akıl etmememişti.
“İyi misiniz?” nihayet ekipten birileri onların buradaki mücadelesini fark edebilmişti.
“Tanrım bu harika bir haber!” menajer ikisinin fotoğafını büyük bir mutlulukla çekti. Sehun flashla rahatsız olan gözlerini kısarak menajerine baktı.
“Bu olaydan bile nasıl medya malzemesi çıkarabiliyorsun?”
“Sehun... Senin hidrofobin yok muydu? Sadece iki dakikalık reklam çekimi için yüzme havuzuna bile yaklaşmamıştın.” Menajeri Sehun’la ilgili gerçeği hatırlayınca şaşkınlığına engel olamadı.
“Hatamı telafi etmeye çalışıyordum sadece.” Sehun ıslak saçlarını karıştırarak kalabalığın yanından uzaklaştı. Luhan bir süre sonra sakinleşince diğerlerinin yardımıyla ayağa kalktı ve arabalara doğru ilerledi. Sehun birine bir gün içinde yapabileceği iyilik sınırını aşarak az önce sarındığı battaniyeyi kabaca Luhan’ın sırtına attı.
“Immm Luhan’dı değil mi?” Luhan menajerin sorusuna sadece kafa sallamıştı. “Sen bizimle gel bu halde araba kullanma, arabanı ekipten biri kanala bırakır.” Luhan Sehun’u daha fazla göreceği düşüncesini önemsemeyerek menajerin desteğiyle Sehun’un büyük arabasına bindi.
Sehun’un yüzüne bile bakma gereği duymadan evini tarif ederek arabanın evine varmasını bekledi. Kafasını sadece bir anlığına çevirdiğinde Sehun’un kızarmış yanağını gördü ve öfkesi yine iki katına çıktı. Luhan kibar ve anlayışlı biri olmasına rağmen bunu yapması için Sehun adeta onu zorlamıştı. Boğazındaki acının onun yanağındaki acıdan çok daha kötü olduğuna dair iddiaya bile girebilirdi. Ama yine de o kadar sert vurduğu için pişman olmuştu. Çünkü ona verilen kağıtta Sehun’un su konusundaki korkusu açıkça belliydi. Geri kurtarmaya geldiği için minnettar olabilirdi ya da eğer bu hale düşme nedeni o olmasaydı teşekkür bile edebilirdi. Ama Luhan neredeyse ölümden dönmüştü.