Uzun upuzunnn bir aradan sonra yeni bölümle geldim.
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın.'Hoş geldin kadınım benim hoş geldin...'
Miran ağa ' yı hayranlıkla dinledim. O Davudi sesiyle okuduğu şiir, ruhumu bambaşka diyarların içerisine sürükledi. Keşke sevdiği kadına okusaydı Nazım'ın bu eşsiz dizelerini. Keşke sevdiğim adamdan dinlemiş olsaydım şiirimi. Zifir tonundaki gözleri gecenin karanlığında ışıltıyla parlıyordu. Heyecanını bozmamak için susup izledim onu. Elini ceketinin cebine götürüp içinden bir kutu çıkardı iç sesim,
"Bir de hediye mi almış? " şaşkınlığındayken arkama geçip kutudan çıkardığı kolyeyi hızlıca boynuma taktı." Zümrüt mü bu ? " kolyenin ucundaki altın işlemeler ortasındaki taşa bağlanmış ve etrafı çiçek açmış gibi duruyordu.Tasarımına bayılmıştım.
"Evet. Taşların uğuruna inanır mısın ?"
"Kesinlikle ilgi alanımda olmuşlardır." dedim elindeki kolyeden gözlerimi ayırmayarak. Hemen karşıma gelip bir adım daha yaklaştı ve elini boynumdaki kolyenin üzerindeki elimin üzerine koydu. Yüzüyle aramızda mesafe yok denecek kadar azdı.
"Koşulsuz Aşk Taşı olarak bilinir." dudaklarını kulağımın tam dibinde hissediyordum. Kendimi geri çekmek için hamle yaptığımda belimden sertçe çekti. Şimdi aramızdaki mesafe sıfıra inmişti.
"Bu taş sevgililerin birbirlerine verecekleri en iyi armağan olarak görülür."
"Sence sevgiliye benzer bir halimiz mi var ?" sorum karşısında dudağı yukarı doğru kıvrıldı ,
"Sence yok mu ?" dedi belimde olan ellerini işaret ederek. Hemen geri çekilmek için hamle yaptım ama o kadar sıkı tutuyordu ki neredeyse nefes alamıyordum.
"Ha..Hayır " zorlukla cevap verebilmiştim.
"Oldururuz o zaman." rahatlıkla ağzından çıkan sözcüklerle gözlerim fal taşı gibi açıldı.
"Bırakır mısın beni ?" ikazımdan sonra belimdeki ellerini daha da sıkmıştı.
"Seni yemem Bejan" gecenin en siyah tonu olan gözleri iyice kararmıştı ve ses tonu ciddiydi.
"Biz ne sevgiliyiz ne de gerçekten evliyiz Miran ağa !" dediklerimden sonra gözlerinden sinir dolu bir ifade geçer gibi oldu , dişlerini sıkan Miran ağanın çenesindeki bir kas seğirdi ,
"Biz karı kocayız Bejan Xanım(hanım) !" gözlerinden alayla karışık sinirli bir ifade geçti. Kendimi ellerinin arasından kurtarmak için hamle yaptığımda tutuşu daha da sıkılaştı.
" Biz hiçbir zaman gerçekten evli çiftler gibi olamayacağız Miran ağa!" sanki sinir beynimden başlayıp tüm vücuduma yayılıyordu.
Son cümlemden sonra belimdeki ellerini gevşetmesiyle etkisinden kurtuldum. Yüzü düşen Miran ağa odadaki dolaba doğru ilerleyip aldığı birkaç parça kıyafetle birlikte banyoya girdi. Derin bir nefes alıp hemen yakınımda duran yatağa çökmüştüm. Bu adam beni gün geçtikçe keşmekeşe sürüklüyordu. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu? Evinde, odasında bir yabancı vardı. Hemde istemeyerek evlendiği bir yabancı. Nasıl bu kadar yakınlaşabiliyordu?
Beynimdeki düşüncelerle birlikte yatağın köşesine kıvrıldım. Elim az önce boynuma taktığı kolyeye gitti.
Aşık olduğun kadına alsaydın be adam, bana neden âşık adam taklidi yapıyorsun ki!
Bir haftadır hiç bitmeyen düğün hazırlıkları yüzünden bedenim de en az ruhum kadar yorgun düşmüştü. Yatakta gözlerim iyice kapanırken kendimi uykunun kollarına bırakıyorken bir elin kolumu dürtmesiyle irkildim.
"Bejan uyan!" sert ama kısık sesle uyanmamı istiyordu Miran ağa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bejan
General FictionDört gözle beklediğim minicik kızımı elime verdiler eğilip kulağına usulca fısıldadım; Bejan.. Adı gibi dertsiz olsun istedim. Halbuki doğar doğmaz öyle bir yük bıraktım ki o minicik bedenine babalığımdan utandım!Baba olmak bunu mu gerektirirdi? B...