Draco Malfoy
Odama gelen baykuş daldığım düşüncelerden beni çıkarmıştı. Tamam açık konuşacağım. Resmen yerimden sıçramıştım. Baykuşa baktım. Tanıdık geliyordu. Bir süre düşününce bulmak zor olmadı. Potter! Yine ne istiyordu acaba. Mektubu aldım ve yavaşça açtım. Normalde gelen mektupları okumaz, hizmetkarlardan birine verirdim ve eğer önemli bir şey varsa o bana söylerdi. Ama Potter eğer bana mektup gönderdiyse Mione ile ilgili olma ihtimali vardı. Ve Mione ile ilgili olan bir şeyi kimsenin bilmesine izin veremezdim.
Draco Malfoy,
Eğer konu Hermione ile olmasaydı asla sana yazmazdım. Ama kahretsin ki Ron ve ben çıkmaz bir sokağın içindeyiz. Hermione son zamanlarda bir karar almış ki bu karar bizi mutlu etmediği gibi seni de mutlu etmeyecek. Hermione'nin bir sorunu var. Ancak bize anlatamıyor. Bu sene Hogwarts'a gelmemeye karar vermiş! Bize babasının hasta olduğunu söyledi ama yalan söylediğine adım kadar eminim. Hermione'yi tanıyorsun. Kolay kolay Hogwarts'tan vazgeçmez. Çok önemli bir şey olmuş olmalı. Biliyorum son zamanlarda aranız pek iyi değil. Ama bildiğim kadarıyla Hermione hala sen istesen dünyayı yakabilir. Biz konuşsak da bizi dinlemeyecek.
Draco, bir daha Herm'i göremeyebiliriz. Sana ne kadar güvenmesem ve bundan nefret etsem de sana yalvarıyorum. Ne olur bize yardım et. Herm'siz bir Hogwarts düşünemiyorum. İkimiz de onu kaybetmek istemiyoruz. Sanırım bir kez olsun ortak olabiliriz. Herm için. Aşağıda yazan saatte yazan adreste ol. Seni bekliyor olacağım.
Harry Potter
Tahmin ettiğim gibi konu Mione'ydi. Şok olmuş bir şekilde kağıda bakıyordum. Mione Hogwarts'a gelmeyecek miydi? O yoksa benim orada olmama ne gerek vardı? Onu bu karardan vazgeçirmek zorundaydım. Saate baktım. Tanrım! Neden iki saat sonra olmak zorunda. Şimdi nasıl çıkacağım? Derin bir nefes aldım ve baştan okumaya başladım. Konuyu iyice anlamalıydım. Ben şok olmuş bir şekilde kağıdı baştan okurken içeri birden biri daldı.
"Anne! Odama kapıyı almadan girmen konusunda ne söylemiştim."
"Üzgünüm Draco. Baban seni çağırıyor. Bir yere gidecekmişsiniz. Ne oldu sana? Yüzün kireç gibi olmuş. Bir sorun mu var? O elindeki ne?"
"Anne soru sormayı keser misin? Bir şeyim yok. Babama söyle önemli bir işim var. Onunla gidemem. Çıkmalıyım."
"Babanın buna kızacağını biliyorsun."
"Umurumda değil. Çok önemli."
"O kızla mı ilgili?"
"N-ne kızı? Ne alaka şimdi?"
"Seni bu hale getiren bir kızdan başka bir şey olamaz. Ama sen bize söyleyemiyorsun. Draco... Sen aşıksın. Gözlerinde görebiliyorum. Aşktan utanma oğlum. Tamam mı?"
"Hazırlanmalıyım anne. Çok önemli."
Annem odadan çıkınca giyinmeye koyuldum. Annem nasıl anlamıştı bilmiyorum ama böyle söylese bile o kızın Hermione Granger olduğunu öğrenince çok kızacaktı. Şu an bunu düşünemezdim. Hemen üzerime bir şeyler giyip evden çıktım.
Hermione Granger
Her şey eskiye dönmüştü. Harry ve Ron'la konuşalı iki gün olmuştu. Ben yine öylece duvarıma bakıyordum. Verdiğim tek yaşam belirtisi nefes almaktı. Öylece oturmuş duvara bakıyordum. Her şeyi düzeltmeye çalışırken daha da batırmıştım. Yapacak herhangi bir şeyim kalmamıştı. Hogwarts'a geri dönemezdim. Draco'ya zarar gelmesine izin veremezdim. Her şey bitmişti. Hermione Granger ömrünün en beter zamanlarını yaşıyordu.
Telefonumun çaldığını duydum. Yine Harry olmalıydı. Telefona baktığımda bilinmeyen numara çıktığını görünce kim olduğuna olan merakımı bastıramadım.
"Alo?"
"Alo. Hermione Granger'la mı görüşüyorum?" Tanıdıktı bu ses. Hemde çok tanıdık. İçime huzur veren bir tonu vardı. Kendimi mutlu hissettirmişti.
"Evet. Siz kimsiniz acaba?"
"Mione..." Tüm vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim. O beni nereden bulmuştu? O sırada Pansy'nin dediği aklıma geldi. Bir daha Draco'nun gözüne görünmeyeceksin... Bir dakika oluşan sessizlikten sonra karşı taraftan o içimi ısıtan, her duyduğumda tekrar aşık olduğum ses duyuldu.
"Mione iyi misin?Harry bana..." Telefonu yüzüne kapattım. Onunla biraz daha konuşursam galiba dayanamayacaktım. Yastığıma başımı vurdum ve ağlamaya başladım. Kulağımda sesi çınlıyordu. İçimde öldüğünü sandığım Mione tekrar konuşmaya başladı. Bu sefer ne yapman gerektiğini bilmiyorum. Sanırım artık Herm'in ipleri eline alma zamanı. Ama Herm de ne yapacağını bilmiyordu. Gözyaşlarım deli gibi yanaklarıma yağarken telefon çalmaya devam ediyordu. O sırada Herm bir fikir öne sürdü. Her şeye son verelim. Mione de bunu onayladı. Zaten zar zor nefes alıyordum. Kapının açılıp kapandığını duydum. Annem gelmişti.
Bir süre daha düşündüm. Yapıp yapmayacağımı değil. Nasıl yapacağımı. Artık gözümü karartmıştım. Bir kişi eksik de bu dünya dönmeye devam edecekti. Gözüme masamın üzerine duran kalemtraş takıldı. Gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Yavaşça ayağa kalktım. Gözyaşlarım durmuştu. Duygulardan arınmış gibiydim. Kalemtraşı elime aldım ve biraz uğraşınca içindeki jileti çıkarmayı başardım. Yatağıma oturdum ve bir süre jilete baktım. Burada yapmayacaktım. Bu işi herkes gibi yapmalıydım. Jilete bakıp içimdeki duyguların nasıl akıp gittiğini hissettim. Yoktular artık. Hermione Granger ne ara bu hale gelmişti? Ne ara bu kadar kaybetmişti? Ne ara bu kadar vazgeçmişti?
Kendimi hazır hissettiğimde ayağa kalktım. Yavaş ve sessiz adımlarla ilerledim. Odamın kapısını açmaya hazırlandığımda gıcırdamasından korkuyordum. Daha sonra dün babamın bütün kapıları yağladı aklıma geldi ve gönül rahatlığıyla açtım. Annem fark etmeden banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Hermione Granger ömrünün son dakikalarına yaşıyordu. Küveti doldurmaya başladım. Duygusuz ve soğuk bakıyordum. Artık hiç bir şey önemli değildi. Küvet dolunca suyu kapattım ve içine girdim. Kısa süren sessizliğin içinde dış kapının çalındığını duydum. Aşağıdaki konuşmalar buraya kadar geliyordu. Babam daha gelmezdi. Peki ya kimdi bu davetsiz misafir?
"Merhaba Bayan Granger. Ben Draco. Kızınızın Hogwarts'tan arkadaşıyım. Onu görebilir miyim?"
"Tabii. Hermione senden bahsetti. Demek o çocuk sensin. Gir. O odasında olmalı. Yukarıda."
"Teşekkürler."
Hayır. Draco şimdi değil. Gelme ne olursun. Lütfen kulaklarım. Beni yanıltın. Yukarı çıktığını duydum. Bu gerçekti. Gözyaşlarım yine akmaya başladılar. Hıçkırıklarım ağzımdan çıkıp sessizliği yardılar. Vazgeçme dedi içimden bir ses. Yapmaya kalktığın şeyden vazgeçme. Yapman gerekeni yap. Ona hak verdim ve hıçkırıklarım arasında jileti sol bileğime bastırdım. Canımın acımasından değil, onun şuan bunu görmek zorunda olduğundan gözyaşlarım hızlandı. Hıçkırıklarımın sesi daha yavaştı şimdi. Yavaşça aşağı doğru çektim jileti. Suyun rengi kırmızı olmaya başlamıştı. Jileti sol elime alıp aynı işlemi sağ bileğime uygulayacağım sırada kapıya vurulduğunu duydum.
"Mione! Aç kapıyı!"
Daha sert vurmaya başladı. Kapıyı kırmaya çalışıyordu. Aldırmadım. Jileti sağ bileğime batırdım ve aşağı kadar kestim. Sonra kendimi suya bıraktım. Nefes alışım hızlanmıştı. Son saniyelerimi yaşıyordum belkide. Gözlerim kapanırken kapının kırıldığını duydum. Ve sonra ince bir kadın çığlığı. Sonrası koca bir karanlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Need You MUDBLOOD/Dramione
Fanfiction"Biz imkansızız. Bu aşk bizimle beraber çürüyecek." "Seni seviyorum Bulanık." "Ben de seni Malfoy." Son kez içime çektim kokusunu. Son kez kollarında yaşadığımı hissettim bu gece. Tanrım! ne zaman kokusu beni bu kadar büyülemeye başladı? Ne zamanda...