bir koku , tat , yüz yada ses; bir bakmışsın insanı uzun uzun, ince sızılı yolculuklara çıkarı vermiş aniden. Diyar diyar gezerken farkına bile varamaz kişi, bu duygu yüklü yolculuğun başlangıç sebebinin hangi Özlemle birleştiğini . Mutluluk barındıran, acı veren, hatırladıkca yüze tebessüm katan özlemlerimiz yıllara inat yatıp dinlendiği yerden fırlayıp , hiç olmadık zamanda yada yerde kendini zorla kendini anımsatıp durur bizlere . Gam içinde çoğalan, can yakan özlemleri cımbızla seçip ayıklamak mümkün olsaydı hayatımızda ne kadar çok atacağımız şeyler olurdu oysaki...
Gülru yıllar sonra babasının sesini duyuyordu hemde en acı şekilde. Kulaklarının duyduğu sözler vücuduna inen sopalardan daha çok acı veriyordu ona. Dizlerinin üzerine çöktü ve elleriyle kulaklarına iyice bastırdı. Bu arada bahçe kapısından giren köpekde hızlı hızlı havlamaya başlamıştı ve Gülru ile babasının etrafında dönüp duruyordu.
baba ;
" nerelerde sürtüyorsun bu saatte nereden geliyorsun başıma belamı olacaksın pis hayvan "
deyip sopasını tekrar kaldırdı ve gülrünun omzuna var gücüyle vurdu. Gülru aldığı darbeyle iniltili bir şekilde yere yığılmıştı.
Köpek olabildiğince yüksek sesle havlamaya başladı adamın üzerine doğru gidiyor kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Baba sopayı sinirle hayvana doğru silkeleyip bağırdı;"sana ne oluyor . bak kalıcaksın elimin ayağımın altında defol şuradan. "
deyip nefretle kızına baktı.
Adamın dün geceki öfkesi hala geçmemisti, karısını dövdüğü esnada çocuklarının ona karşı gelip annelerini korumalarını, gülrünun da elini ısırmasını hazmedememişti. Sabah uyanıncada elindeki diş izi yerinin morardığını görüncede öfkeyle eve girmiş, gülruyu aramış ama bulamamıştı. Neredeyse bir saattir elindeki sopayla kapının önünde oturmuş kızının eve gelmesini bekliyordu.
Gülru düştüğü yerde acı içinde inlerken babası etrafında öfke ve hırıltı seslerle dönüp duruyordu. Arkasına geçip olabildiğince şiddetli bir tekme savurdu kızın sırtına. Köpek yeniden hızlı hızlı havlamaya başladı, sesi neredeyse bütün kasabayı sarmıştı. Gülrudansa herhangi bir kıpırdama yada ses duyulmuyordu.
Acının sesi yoktu ki onda. ne sesi ne rengi nede kokusu vardı. Yıllarca daha fazla dayak yeyip hor görülmesinin sebebi hiç bir zaman imdat, medet isteyecek konuşma duyusuna sahip olmamasıydı, bu onu her zaman güçsüz ve aciz bırakmıştı. Kendisinde bulunan bu eksiklik kapanmayan yaralara sebep olmuştu küçüklüğünden bu yana.
Gülru abisinin sesini duymasıyla, babasının yere serilmesi bir olmuştu.
"pislik ayyaş "
diye bağırıp babasının suratına bir tane indirdi yusuf, o heybetli adam boylu boyuna yere serilmişti. Elindeki sopayı tam kaldırıp oğluna vuracakken, yusuf ondan hızlı davranıp ani bir hamleyle elinden aldı sopayı ona doğru kaldırıp tiksinerek nefretle baktı;
"seni bir daha uyarmıyacam, eger bir daha anneme, kardeşime vurursan, seni ellerimle öldürür leşini hayvanlara veririm"
deyip sopayla adamın bacağına bir tane vurdu.
Adam oğlunun lav fışkıran gözlerini görünce ürkmüş, sözlerindeki ciddiyeti görünce korkmuştu. Bu aradada ilk defa oğlu ona el kaldırmıştı şaşkınlık içinde düştüğü yerde kala kalmış kıpırdıyamıyordu.Yusuf hemen gülruya doğru koştu, sırt üstü çevirip yanağına yapışan saçlarını arkaya doğru ittirdi gözlerinin içine baktı. İçi cız etmişti kardeşinin o haline, yanağından süzülen gözyaşlarını baş parmağıyla silip;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÂL -I DEVRAN
Ficción General"dediklerimi duydun şartım bu ! evleneceğin kadın hem sağır hemde dilsiz olacak.!! " Gerçek hayattan esinlenerek yazılmış bir hikaye.. Bildiğiniz diğer hikayelerden farklı konusuyla okumaya değdiğini, zaman kaybı olmadığını göreceksiniz...