beş

1.6K 225 60
                                    

Sevgili Sevgilim,
Bu sana son çiçeğim. Ama sanma ki gerçekten son çiçeğim. Bir gün sana kendi ellerimle vereceğim. Bunu unutma.

Seni hep koruyacağım. Buna söz veriyorum.

Seni sonsuza kadar seveceğim.

Jimin, okuldan eve geldiğinden beri yatağının üstünde oturmuş elindeki kağıdı defalarca okumuştu. Kalbi hızlanıyordu. Burnunun ucu sızlamıştı. Ağlayacak gibi hissediyordu.

Ona karşı olan sevgiyi bu kağıtta yoğun olarak alıyordu.

Neden diyordu kendine. Ben ne yaptım da, böyle sevildim? Bu sevgiyi hak ediyor muyum?

Kağıdı alıp okumadan önce, eve gelir gelmez çantasını bir kenara atmış, elindeki saksıyla koşa koşa bahçesine gitmişti.

İçindeki petunyaları o küçük, boş kalan yere ekti. Son petunyasını da toğrağa koyarken gözlerinden bir damla yaş süzülüvermişti.

Şimdi ise yatağında yuvarlanmaya başlamış, sızlanıyordu.

"Ya, neden benim kafamı karıştırıyorsun? Bak, ben utanırım. Yapma böyle şeyler. Acaba sen de petunya gibi kokuyor musun? Petunya adam mısın ki sen?"

Kendi kendine konuşmaya devam ederken kapısını sessizce açmış, orada dikilen kişiyi görmemişti.

Kapıdaki hafifçe öksürüp kendini belli etti. Duyduklarıyla kocaman gülümsüyordu.

Sırtı kapıya dönük olan öksürme sesini duyduğu an hızla arkasını döndü. Karşısında Jungkook'u görünce ayağa fırladı. Bu ani kalkış başının dönmesine neden oldu.

Jimin sendeleyince, Jungkook gülümsemesini soldurup gerçekten çok hızlı bir şekilde- konu Park Jimin ise imkansız olan her şeyi yapabilecek cesarette- Jimin'e koşup kolundan tuttu ve kendine çekti.

Ellerini beline koyarken Jimin havada kalan kollarını Jungkook'un kollarının üstüne bırakmıştı. Jungkook ile boylarının arasında beş santim mesafe olan Jimin kafasını hafifçe kaldırdı. Şoka girmişti. Çok şaşkın hissediyordu şu an kendini.

(Kafaları biraz daha uzak ve Jimin çok az daha kısa diye hayal ediyoruz burada)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Kafaları biraz daha uzak ve Jimin çok az daha kısa diye hayal ediyoruz burada)

Birbirlerinin gözlerine ta derinini görüyormuşcasına bakarken dünya durmuş, sadece onlar kalmıştı.

Jungkook yutkunup bir nefes bıraktı. Onunla çok yakın bir mesafede olan Jimin nefesi dudaklarında hissetti.

Bu nefes kendisine gelmesini sağlamıştı. Bir adım geriye çekilip ellerini saçlarına daldırdı.

"Ah şey... Sen mi gelmiştin? Geldiğini duymadım. Eh... Yani..."

Kızarmış yanaklarıyla Jungkook'a kaçamak bakışlar atarken Jungkook da hiç iyi sayılmazdı.

Kalbi çıkacak gibi atıyordu. Heyecandan midesi bulanmış, elleri titremeye başlamıştı. Ne yapacağını bilmeyerek gözlerini kırpıştı, zorlukla konuştu.

"Kapıyı çalmıştım ama duymamıştın. Şey ben bir lavaboya gideyim."

"Gi-git tabii. Olur. Elbette."

Jimin daha fazla saçmalamamak için dudaklarını ısırdı. Jungkook, Jimin'in ne dediğini algılayamadan koşar adımlarla odadan çıktı.

Kapanan kapıyla birlikte Jimin sertçe yatağına oturdu ve yatağına göre kısa olan bacaklarını havada sallamaya başladı. Elleri ile kendine yelpaze yaparken konuşuyordu.

"Ya lütfen beni duymamış olsun. Lütfen, lütfen..."

******

the_kookmin sayesinde kitabıma olan yoğun ilgi için gerçekten çok teşekkür ederim.



°•Protegens•°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin