Jimin, dersi bittikten sonra her zamanki gibi kitabını göğsüne yapıştırıp kafasını bir milim yukarı kaldırmadan dolabına ulaştı.
Derse girmeden önce kitabını aldıktan sonra tam karşısına yapışkanlı kağıdı yapıştırmıştı. Büyük ihtimalle o görmüştü.
Heyecanını içinde tutmaya çalışarak hafi hafif titreyen elini dolabına götürdü. Tam açacağı sırada omzunda bir dokunuş hissetti.
Ani dokunuşla yerinde sıçrayan Jimin, hızla arkasını döndü kocaman açtığı gözleriyle. Tam karşısında Jungkook'u görünce çok az da olsa bir rahatlama hissetti kendinde.
Okulda Jungkook dışında hiç kimseyi tanımıyordu ve başkasıyla konuşacak cesareti yoktu. Bu yüzdendi.
Jungkook, Jimin'in yüzünü görmenin mutluluğuyla kocaman gülümsedi.
"Hey, Jimin! Korkuttum mu?"
Jimin gözlerini aşağıya dikip dolabına geri döndü. Sessizce mırıldanırken dolabın kapağını açtı.
"Hayır, korkutmadın hyung."
Dolabını açar açmaz burnuna dolan kokuyla gözlerini kapatıp içine çekti dolu dolu. Petunyalarını gördükten sonra arkasındaki Jungkook'u unutmuştu bile.
Gözlerini açıp usulca dokundurdu parmaklarını kırmızı yapraklara. Biraz kafasını kaldırınca kendi yapıştırdığı notun yerinde farklı bir not gördü.
Tam eline alacağı sırada Jungkook varlığını belli etmek istercesine konuştu.
"Jimin, neye bakıyorsun? Bu güzel koku da ne böyle?"
Heyecanla kafasını Jimin'in omzundan uzatıp dolabın içine baktı. Tanıdık görüntü onu şaşırtmamıştı. Gözlerini biraz daha kaldırınca Jimin'in kendi yapıştırdığı notu hızla alıp elinde sıkıştırdığını gördü.
Jimin telaşla kitabını üstteki rafa koyup yanındaki kitabı aldı. Dolabın kapağını kapatıp arkasını döndü.
Dönmemeyi dilerdi. Çünkü Jungkook, Jimin'in omzundan bakarken çok fazla yaklaşmış oldukları için şimdi burun burunaydılar.
İkisi aynı anda nefesini tuttu. Zaman durmuştu. Gözlerinin en derinine bakarken ikisi de hiçbir hareket de bulunmadı.
Onlar için uzun ama diğer insanlar için kısa zaman diliminden sonra ilk kendine gelen Jungkook oldu. Bir adım geriye çekilip elini ensesine attı. Utangaçca dişlerini gösterip gülerken konuştu.
"Şey, neye odaklanmıştın? Onu merak ettim de bakayım derken..."
Jimin de kendinden uzaklaşan Jungkook ile elindeki kitabı göğüsüne yapıştırdı. Kızaran yanakları yine devreye girerken hızla atan kalbini duymaması için arkasındaki dolabına bir adım geriye atarak yapıştı.
"Yok. Yani sorun değil. Yani şeye bakıyordum... Kitaplarıma. Hangi kitabı alacağımı şey etmiştim, o yüzden şey yaptım."
"Şeyler yesin seni, mochi."
Jungkook bunu söylerken ileri uzanıp kendi kendine saçmalayan Jimin'in bir yanağını sıkıp bırakmıştı.
"Uh! Ne? Benim gitmem gerek."
Jimin arkasına bakmadan giderken Jungkook kıs kıs gülerek pıt pıt yürüyen Jimin'i izliyordu.
Jimin sınıfının kapısına geldiğinde durakladı.
"Mochi mi? Cidden mi ya?"
Kendi kendine sızlanarak sınıfına girdi ve dersin başlamasını bekledi.
Jungkook, o sırada ellerini ceplerini koymuş sallana sallana yürüyordu.
"Ah be... O kadar yakınlaşıp sadece durmamız kötü oldu. Ya kokusu neden öyle güzel? Petunyalarımdan daha değerli nasıl olabilirsin anlamıyorum. Muhteşemsin Park Jimin ya!"
Söylene söylene giderken son cümleyi söylerken sesi yükselmişti.
"Ups! Jimin, bak herkese duyuruyorsun kendini. Kendi bana saklasan ya!"
Jungkook, beline atlayan şeyle sarsıldı. Boynuna dolanan kollar ve beline dolanan bacaklar onu hiç mi hiç korkutmamıştı. Hep olan bir şeydi ve o kadar alışmıştı ki elleri hala cebinde yürümeye devam etti ve sırtındakini dinlemeye başladı.
"Mihtişimsin Pirk Jimin yi!"
"Kes sesini Kim Taehyung. Az önce ne oldu bir bilsen böyle sakin kalmazsın."
Taehyung elini yanağını getirip sıkarken konuştu.
"Ben ne zaman sakin kalmışım bebeğim? Anlat bakayım nolmuşş?!"
Jungkook bir köşeye gidip Taehyung'u sırtından indirdikten sonra karşısına aldı ve heyecanla az önce olanları anlattı.
Ondan farksız olan Taehyung da anlatmasını bitirdikten sonra çığlık atmaya başlamıştı. Jungkook'un omzuna kolunu atıp ikisi boşalmaya başlamış koridorda neşeli neşeli çığlıklar atıp hoplaya zıplaya kantine doğru giderken bu sırada Jimin defterine notlar alıyordu.
Boş koridorda yankılanan sesleri sanki bir tek Jimin duymuş gibiydi. Etrafına bakıp kafasını kaşıdı. Küçük sınıfların oynadıkları oyundur diye dişünüp not almaya devam etti.
Kendisi için atılan çığlıklar olduğu bilmiyordu.