üç

1.9K 275 141
                                    

Jungkook ile Jimin'in konuşmasından sonra sessizlik oluşmasına izin vermeyen anneleri konuşmaya başladı. Bu sırada Jungkook, Jimin'i göz ucuyla izlerken Jimin yere bakıyordu.

"Yemeğe geçelim isterseniz."

Jimin'in annesinin tavsiyesiyle Jimin dışında hepsi ayağa kalktı.

Annesi ona seslendi.

"Jimin, hadi oğlum."

Jimin kafasını hafifçe sallayarak ayağa kalktı. Kafasını kaldırmadan masaya doğru ilerliyordu. Arkasından gelen Jungkook gülümsüyordu. Çok mutluydu.

Herkes masaya oturmuş, yemekler servis edildikten sonra Jungkook ve annesi övgüleri ve iltifatları söylemeye doyamayarak Jimin'in annesini şımarttı. Annesini kıkır kıkır duyan Jimin gülümsedi. Ve her daim onu izlemekte olan Jungkook'un gözleri adeta ışık saçtı.

Yemekleri ve tatlıları yedikten sonra annesi Jimin'e dönüp konuştu.

"Oğlum, isterseniz siz senin odana gidin. Sohbetimizden sıkılmış olmalısınız."

"Ah, şey... Anne..."

Jimin sessizce mırıldanırken Jungkook söze atladı.

"Çok iyi olur Bayan Park. Sizin sohbetleriniz, bilirsiniz biz gençleri pek sarmaz. Değil mi Jimin?"

Jungkook kendi ismini söyleyince hızla kafasını ona çevirdi.

"Hımm. Evet. Gidelim o zaman."

Yavaştan yanakları kızarmaya başlayan Jimin ayağa kalktı. Odasına doğru giderken onun ardından giden Jungkook çığlık atmamak için dudaklarını sıktı. Kalp krizi geçirecek gibi hissediyordu.

Jimin'in de pek farkı yoktu ondan. Utançtan geberdi diye haberlere çıkacaktı neredeyse.

Odasına ulaşınca titreyen eliyle kapıyı açtı ve geri çekilip arkasındaki Jungkook'un içeri girmesi için yol verdi. Jungkook da boşluktan geçip Jimin'in odasına girdi.

Etrafı gözleryile süzerken arkasından Jimin girdi ve yavaşça kapıyı kapattı. Boğazını temizleyip kısık sesle konuştu.

"Şey, koltuğa geç istersen."

"Ah, tamam."

Jungkook koltuğa oturunca Jimin de onun karşısındaki yatağına oturup bağdaş kurdu.

Bu sırada Jungkook koltuğun yanındaki masaya göz attı. Üstünde duran kağıdı görünce Jimin'e baktı hafifçe. Ayaklarına bakarak öylece duruyordu. Dudaklarını ısırıp yerinde biraz yükselerek kağıdı okumaya çalıştı. Okuduklarından sonra yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.

Yükseldiği yerden çöküp koltukta rahat bir pozisyon aldı ve hala ayaklarına bakmakta olan Jimin'e seslendi.

"Eee Jimin, biraz kendinden bahset."

Jimin ismini duyunca hızla kafasını kaldırıp Jungkook'a baktı.

"B-ben... Tamam."

Derin bir nefes içine çekip zorla da olsa konuşmaya başladı.

"Adım Park Jimin. 17 yaşındayım. Ihm... Bilmiyorum."

Jungkook, karşısındaki bu çocuğun aşırı tatlı hallerine dayanamayacaktı. Koltukla yatağın arasında birkaç adım olduğu için ileri uzanıp rahatça Jimin'in yanaklarını sıkmaya başladı.

Jimin bu yaptığının sonucunda donup kalmıştı. Kocaman açtığı gözleriyle Jungkook'a bakıyordu. Jungkook ise tavşan dişlerini ortaya çıkarıp gülüyor, Jimin'in yanaklarını sıkarken kafasını da sallıyordu.

Alt dudağını ısırıp geri çekildi. Dişleri kapanamıyordu.

"Dayanamadım, bakma öyle."

"Ah, ne...?"

"Her neyse. Biliyor musun? Biz aynı okuldayız."

Jimin kıpkırmızı yanaklarıyla Jungkook'a bakarken biraz bekledi.

"Öyle mi? Şey seni hiç görmemiştim."

"Ben de çok nadiren görüyorum. Sanırım sınıfından çıkmıyorsun. Bu arada ben senden bir yaş büyüğüm."

Son cümlesini söylerken gayet gururla gülümsemişti.

Jimin, bunda gururlanacak ne var diye düşündü. Ama bunu tabii ki belli etmedi.

"Evet, pek çıkmam hyung."

"Hyung demene gerek yok Jimin-ah. Bir yaşı bu kadar büyütmeyelim."

"Peki."

Bir sessizlik oluştu. Jimin herbir karesini ezbere bildiği odasını incelerken Jungkook, Jimin'i izliyordu.

Biraz zaman geçtikten sonra annesi Jungkook'a seslendi.

"Uh. Sanırım gidiyoruz."

Köşedeki ayıcığıyla göz kırpmama yarışına giren Jimin Jungkook'un konuşmasıyla yenilmişti. Sonra görüşeceğiz sinsi bakışlarını ayıcığına yolladıktan sonra ayağa kalkıp odadan çıkmak üzere olan Jungkook'un peşinden gitti.

Salona vardıklarında annelerinin oturuyor olduğunu gördüler. Jimin, Jungkook'un hemen yanında durduğunda annesi konuştu.

"Jimin, iyi anlaştınız mı Jungkook'la?"

Jungkook, Jimin'in konuşmasına izin vermeden kolunu omzuna attı ve konuştu. Bu sırada bu temasla kızarıklığını giden yanakları yeniden domates gibi olmaya başlamıştı.

"Çok iyi anlaştık. Harika arkadaşlar olacağız, değil mi Jimin-ah?"

İsmini söylerken kafasını hızla Jimin'e çevirince yüzlerinin arasında çok az bir mesafe kalmıştı. Bu hareketle ikisinin kalpleri birbiriyle yarışıyormuşcasına hızlı atmaya başladı. Jimin hemen kendini toparlayarak kafasını çevirip onaylayan mırıltılar çıkardı.

Jungkook, titreyen elini omzundan çekti ve annesinin yanına gitti usulca. Jimin'in annesine dönüp gülümsedi.

"Her şey için teşekkür ederim Bayan Park. Yemekleriniz harikaydı. Bir gün sizi de bize bekleriz."

Bayan Park gülümseyerek cevap verdi.

"Ah ne demek. Afiyet olsun. Bir daha beklerim."

Konuştuklarından sonra dış kapıya doğru ilerlediler. Kapıda durup birbirleriyle vedalaşırken Jungkook en son Jimin'e döndü. Yanlarında sessiz sessiz bekliyordu. İleriye atılıp kollarını beline sardı.

"İyi arkadaş olalım Jimin-ah"

Jimin bu ani tepkilere az da olsa bağışıklık kazanmıştı. Titreyen küçük ellerini omuzlarına yakın bir yere koyup konuştu.

"Umarım hyung."

Jungkook gülerek geriye çekilip el salladı ve dışarıya ilerlemeye başlayan annesinin yanına gitti. Jimin de arkasında hafifçe elini kaldırıp salladı. Kapıyı kapattıktan sonra çoktan gitmiş annesini göremedi. Kapıya yaslanıp derin bir nefes aldı.

Halletmişti. Şimdi gidip kendine gelmeliydi.

İçeriye doğru adımlarken dışarıda annesinin yanında hoplaya zıplaya yürüyen Jungkook'un çığlığını duymamıştı.

"Anne, çok seviyorum ya!"

°•Protegens•°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin