On yaşımdan beri gitmediğim orman, önümde uzanıyor. Omzumda yayım, sırtımda ok kılıfım ve kemerimde birkaç bıçakla ormana doğru bir adım atıyorum. Kasılıyorum. Ormandan, nerdeyse tek bir hışırtı sesi bile gelmiyor. Başımı hafifçe kaldırıyorum ve ilerideki on beş metrelik ağaçları görüyorum. Kararımı veriyorum. Ormana doğru bir adım daha atıyorum ve derin bir nefes alıyorum. En baştaki ağacın gövdesinde, TEHLİKE yazan bir tabela görüyorum. Eh, arada bir tehlikeli bir şeyler yapmak iyidir. Ormanın derinliklerine doğru yürüyorum. Tahminen yüz metre boyunca dümdüz ilerliyorum ve yukarı bakıyorum. Yüksek ağaçların dallarında çeşit çeşit meyveler farkediyorum. Elmalar, armutlar, şeftaliler... Kendi çevremde iki tur dönüyorum ve güvende olduğumdan emin olduktan sonra, yayımı elime alıyorum. Ok kılıfımdan bir ok çekiyorum ve yayıma yerleştiriyorum. Dalları elmalarla dolu bir ağaca doğru dönüyorum ve en aşağıdaki elmayı hedef alıyorum. Yayı geriyorum ve okun fırlayıp gitmesine izin veriyorum. Elmanın sapına isabet ediyor ve elma yere uçuyor. Sağ tarafımdan gelen bir hışırtı duyana kadar, elmaları vurmaya devam ediyorum. Hışırtıyı duyduğum anda, içgüdüsel olarak yayımı o tarafa doğrultuyorum. Bir dakika boyunca tetikte bekliyorum. Hiçbir şey olmuyor. Dikkatimi yeniden ağaca veriyorum. Tam yüksek dallardan birindeki elmayı vurmaya yeltendiğimde, sol tarafımda dayanılmaz bir acı hissediyorum ve sağ tarafıma doğru yığılıyorum. Tişörtümü kaldırdığımda, korkunç bir yara görüyorum. Parmaklarımı yaraya götürüyorum ve değdirdiğimde bütün bedenim acıyla sızlıyor. Yüzümü buruşturuyorum ve yarayı inceliyorum. Bir ısırık. Bir uluma duyuyorum ve saniyeler içinde, yirmi metre ileride bana doğru gelmekte olan bir kurt görüyorum. Hemen yayıma uzanıyorum ve bir oku yaya geçirip fırlatıyorum. Ok, kurdun sol bacağına isabet ediyor. Acıdan kıvranak yerden kalkıyorum ve kurt, üzerime atlayarak beni tekrar yere yapıştırıyor. Sırtımı devasa boyutlarda bir taşa çarpıyorum ve çığlığı basıyorum. Kurt, pençelerini ardı ardında yüzüme geçiriyor. Acıya karşı koyup sağ yumruğumu suratının ortasına geçiriyorum. Hırlıyor ve tekrar saldırmak için pençelerini kaldırıyor. Fırsattan yararlanıp gövdesine sert bir tekme geçiriyorum. Karşıdaki ağaca uçuyor ve acıyla uluyor. Sol tarafımdaki, sırtımdaki ve yüzümdeki acılara aldırmadan ayağa kalkıyorum. Yayımı yerden alıp omzuma asıyorum ve koşmaya başlıyorum. O kurdu öldüremem. Bunu yapamam. O sadece bir hayvan. Kurt, hırlayarak peşimden geliyor. Koştuğum sırada, bileğimi burkuyorum ve yüksek sesle küfrediyorum. Kurt, sırtıma atlıyor ve tekrar yere yapışıyorum. Bir saniye sonra, keskin dişlerinin sağ omzumu deştiğini görüyorum ve bağırıyorum. İşte tam da o sırada, kemerimdeki bıçakları hatırlıyorum. Hayvanların canı cehenneme. Acıyla kıvranarak kemerimdeki bir bıçağa uzanıyorum. Kabzasını kavrıyorum ve çekip kemerimden çıkarıyorum. Sağ kolumu şiddetli bir şekilde sallıyorum ve kurdu uzaklaştırıyorum. Sinirli bir şekilde hırlıyor ve tekrar bana doğru gelmeye başlıyor. Kahretsin, yapmak zorundayım. Bıçağımı kaldırıyorum ve kurda doğru savuruyorum. Kurt havada uçarak bana doğru gelirken, bıçak boğazının tam ortasına saplanıyor. Kurt yere yapışıyor ve yuvarlanmaya başlıyor. Acı içinde nefes alıp verirken, bunu daha fazla izleyemeyeceğime karar veriyorum ve ona doğru ilerleyip, bıçağı daha da derine itiyorum. Kurdun acı dolu nefes alma çabası, anında son buluyor. Başımı eğiyorum ve inanılmaz derecede ufak bir detayı farkediyorum. Kurdun bembeyaz tüylerinin arasında, ufacık, minicik bir mavilik. Ellerimi tüylerine götürüyorum ve maviliği iyice ortaya çıkarmak için tüyleri tarıyorum. Ve donup kalıyorum. Kurdun kar beyazı tüylerinin arasında, Güneylilerin arması damgalı. Lanet krallıklarının lanet arması. Sinirlerime hakim olamıyorum ve kurdun cansız bedenine bir tekme geçiriyorum. Bir metre ötedeki ağaca uçuyor ve gövdesine çarparak duruyor. Buna daha fazla dayanamıyorum ve koşuyorum.
Demek buymuş. O zavallı, on iki yaşındaki çocuğu. öldüren, Güneylilerin evcil hayvanlarından biriymiş.
İçim öfkeyle dolarken, gözlerim de kararmaya başlıyor. Yaralarımı hatırlıyorum. Kahretsin. Koşmaya devam ediyorum. İki dakikanın sonunda, on metre ilerideki çıkışı görüyorum. Haydi, diyorum kendime, dayanmalısın. Fakat on metrenin henüz üçünü aşabilmişken, yere kapaklanıyorum ve her şey karanlığa gömülüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
أدب المراهقين"Babam, ağabeyime sarılıyor. Elleriyle onun sırtına vuruyor ve birbirlerinden uzaklaştıklarında, gözlerinin gururla parladığını görüyorum. 'Miles, oğlum. Git o okula ve herkese kim olduğunu göster. Şampiyonum benim.' diye haykırıyor. Ağabeyim başını...