Ordu binasından çıktığımızda, savaş bölgesine doğru yola çıkmak üzere kamyonlara yöneliyoruz. Chris'in elini bir saniyeliğine bile olsun bırakmaya cesaret edemiyorum. Gözlerimle kalabalığı tarıyorum ve kendimi bir tutam altın sarısı saç görmeye zorluyorum. Parmak ucuna yükseliyorum, eğiliyorum, sağa sola bakınıyorum, zıplıyorum. En sonunda Chris soruyor.
"Kimi arıyorsun?"
Ona yandan bir bakış atıyorum ve kendimi sabit tutmaya çalışarak, "Hiç. Hiç kimseyi." diye cevap veriyorum. Ve öylece yürümeye devam ediyoruz. Kamyona ulaştığımızda, Chris kapıyı açıyor ve geçmem için kenara çekiliyor. Ona gergin bir gülümseme gönderip kamyona biniyorum. O da hemen ardımdan biniyor ve hemen yanıma oturuyor. Çekinerek etrafıma bakınıyorum ve kimsenin bizi umursamadığını görünce rahatlayıp başımı onun omzuna yaslıyorum. Sağ kolunu bana doluyor ve beni iyice kendine çekiyor. Birkaç dakika daha bekledikten sonra, askerlerden biri sürücü koltuğuna yerleşiyor ve kamyonu çalıştırıyor.
Kamyon, sarsıla sarsıla ilerliyor. Hemen yanımızdaki minik pencereden dışarı bakıyorum. Sağ tarafta dümdüz, kupkuru tarlalar uzanıyor. Sol tarafı göremiyorum. Arkalardaki bir kamyon bize yetişiyor ve hemen yanımızda ilerlemeye başlıyor. Daha dikkatli baktığımda, kamyonu kullananın Miles olduğunu görüyorum ve bir nebze rahatlıyorum. Bir kilometre kadar daha ilerliyoruz ve duruyoruz. Askerlerin hepsi kamyonlardan iniyor ve yan yana dizilip silahlarını doğrultuyorlar. Ve bekliyorlar. Chris elimden tutuyor ve beni kamyondan indiriyor. Birlikte diğer askerlerin yanına gidiyoruz ve silahlarımızı doğrultuyoruz. Bekliyoruz, bekliyoruz ve bekliyoruz. Hemen yanımdaki asker kafasına bir kurşun yediğinde kalbim duruyor. Chris dahil diğer herkes ateş etmeye başlıyor. Sonunda kedime geliyorum ve bende ateş etmeye başlıyorum. Güneylilerden biri silahını indiriyor ve bana doğru koşuyor. Bir an ne yapacağımı bilemiyorum fakat bir an sonra karşımdaki askerin kasıklarına tekme atıyorum ve göğsüne ateş ediyorum. Sonra herkes etrafa koşuşturuyor ve silahları indirip birbirleriyle dövüşmeye başlıyorlar. Sağa sola bakınıp yardıma ihtiyacı olan biri var mı kontrol ediyorum. Askerlerden biri Chris'in suratının ortasına yumruğu geçiriyor ve harekete geçiyorum. Asker beni farkediyor ve bana doğru gelmeye başlıyor. Dişlerimi sıkıyorum ve elimdeki tabancayı hırsla kafasına geçiriyorum. Asker kendinden geçiyor ve yere yığılıyor. Kafasına ateş ediyorum ve Chris'e koşuyorum.
"İyi misin?"
Başını sallıyor. Elinden tutuyorum ve ayağa kalkmasına yardım ediyorum. Beni sertçe öpüyor ve uzaklaşırken konuşuyor.
"Bu son fırsatım olabilir. Seni seviyorum."
Sonra birbirlerine ateş eden kalabalığın arasına karışıyor. Gözlerim yaşlarla doluyor. Sırtımda korkunç bir acı hissediyorum ve dizlerimin üzerine düşüyorum. Arkamı dönüyorum ve ateş ediyorum. Asker önce elindeki tabancayı düşürüyor, sonra kendisi düşüyor. Yere yatıyorum ve elimi sırtıma bastırıyorum. Acıdan yüzümü buruşturuyorum fakat çığlığımı bastırıyorum. Ben yerde kıvranırken, bir asker üzerime çullanıyor. Yumruklarını peş peşe kaburgalarıma geçiriyor. Zorlukla elimi kaldırıp bir yumruk daha atmasını engelliyorum. Öfkeden kızarıyor ve diğer elini kaldırıyor. Fırsattan yararlanıp bileğini kavrıyorum ve yumruğunu indirmeden karnına bir tekme geçiriyorum. Oflaya puflaya yana yatıyor. Elimden geldiğince sürünerek tabancama ulaşıyorum ve asker kalkamadan ateş ediyorum. Acı dolu bir çığlık atıyor ve ölüyor. Ben önüme çıkacak başka bir askere ateş etmeye hazırlanırken, biri gürlüyor.
"Geri çekiliyoruz!"
Başımı sesin geldiği yöne çeviriyorum ve Chris'in bana doğru koştuğunu görüyorum. Gözlerindeki telaş, geri çekilenin biz olduğumuzu anlamama yetiyor. Ama neden? Chris, yanımda diz çöküyor ve ellerimi ellerinin arasına alıyor.
"Hayatım? Sen iyi misin?" diye soruyor nefes nefese.
"Sırtımdan vuruldum ama iyiyim. Neler oluyor? Neden geri çekiliyoruz?" Kelimeler ağzımdan zorla dökülüyor ve gözlerim kararmaya başlıyor.
"Tatlım, ben, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum."
"Chris, söyle haydi." Kulaklarım uğulduyor. Bilincimi kaybetmeden önce duyduğum son şey, Chris'in kalbimi söküp atan kelimeleri oluyor.
"Ağabeyin, Miles...Onu...kaybettik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
Ficção Adolescente"Babam, ağabeyime sarılıyor. Elleriyle onun sırtına vuruyor ve birbirlerinden uzaklaştıklarında, gözlerinin gururla parladığını görüyorum. 'Miles, oğlum. Git o okula ve herkese kim olduğunu göster. Şampiyonum benim.' diye haykırıyor. Ağabeyim başını...