Jungkook sabah gözlerini huzursuzca kıpırdanarak açtı.Mutlu bir sabaha uyandığı az olurdu.
Ayaklarını tahta zeminle birleştirdiğinde kulaklarına alıştığı gıcırtı doldu.Daha sonra gözlerini odanın en köşesine koydukları kedi yatağında yuvarlanan siyah kediye çevirdi.Hoş,Jimin yatağını kendi odalarına koymak için günlerce ona yalvarmak zorunda kalmıştı ama kedi kendi yatağı yerine onlarınkini tercih ettiğinde çılgına dönmüştü.
Tüy yumakları döken,ve Jiminle nefret-sevgi karışımı bir ilişkiye sahip olan saçma bir kediydi.Galiba tek noktaları da buydu.
Bir süre onu kendisini yalamasını izledikten sonra kalktı ve hala uyuyan Jimine bakarak aşağı kata doğru indi.
Avluya çıkıp büyük bahçelerini,çoktan gelip çalışmaya başlamış bahçıvanlarını izledi bir süre.Pazar sabahları Jimin uyanana kadar böyle geçerdi.
Yarım saat kadar sonra tanıdık sesi arkasında yankılandı.
"Günaydın."
Jimin düz bir ses tonuyla söylediği cümleden sonra,elindeki iki fincan kahveyi masaya koyarak Jungkookun yanına ilişti.
"Bugün ne yapmayı planlıyorsun?"
Jimin sorusuyla Jungkook bir süre alt dudağını dişledi.Önce küçük bir kar tanesi işlenmiş dövmeli eliyle getirdiği fincanını kavradı daha sonra ona döndü.
"Galiba genel bir alışveriş yapmalıyız.Dolapta hiçbirşey yok."
"Tamam,Dowoon gidebilir."
"Hayır ben gitmek istiyorum.Uzun süredir evden çıkmadım."
"Sen bilirsin."
Jimin bahçeye gözlerini çevirirken,Jungkook ise kahvesinden bir yudum daha aldı.Herşey sıradan,hergün olduğu gibiydi.
İçerden bir ses gelene kadar.
Jungkook kazandığı fazlaca paranın bir miktarını her zaman antika şeylere harcardı.Genelde kapısı kilitli duran bir odada istemeyeceği kadar antika şeyler vardı.Jiminin gözünde bir çöplük,Jungkookun gözünde bir hazine değerindeydi o oda.
İkiside koşarak yukarı fırladıklarında,Jungkook koleksiyonunun en yeni ve en nadir vazosu paramparça,kedi ise keyifle etrafında gezerken gördü.
Jimin bu sefer olduğu yere sindi.Hiçbir şekilde kedisini savunamazdı.Fırtınalar kopacağını biliyordu.
Jungkook yavaşca içeri doğru yürüdü.Siyah kedi olduğu yerde öylece dururken,vazosunun kırık parçalarını eline alıp teker teker baktı.Jimin ise kapıya pısmış,kocasının çıldırmasını bekliyordu korkuyla.
Jungkookun kahverengileri nefretle kediye baktı ve göğsünden kaldırıp kucağına aldı.Jimin ne yaptığını merakla izliyordu.Beyaz tişortünün siyah tüylerle kirlenmesini istemediğinden,gövdesinden uzakta tutarak hızla odadan çıktı.Jimin ise onu takip edip engellemeye çalışıyordu.
"Jungkook dur!"
"Jungkook bırakır mısın?!"
En sonuda bahçe kapısına geldiklerinde,Jimin onun ne yapacağını sonunda anlamıştı.Hızla ellerindeki kediye atıldı ama yetişemedi.Jungkook elleri kedinin tırmaladığı ve ısırdığı yerlerin iziyle doluyken, bahçenin dışına hayvanı bırakıverdi.
"Defol bu evden seni lanet kedi!"
Arkasını dönüp giderken Jimin hızla bahçe kapısını açıp kedisini kucağına aldı ama Jungkookun kızgın sesi onu durdurdu.
"Onu eve getirirsen ikinizi birden sokağa yollarım Jimin!"
Jimin onu takmadan kucağına alıp kızgın bir ifadeyle ona döndü.
"Çeneni kapat Jeon.Onu bir arkadaşıma götüreceğim.Böylece sokağa atamazsın."
"Sen de sikik kedinde cehennemin dibine gidin!"
Birkaç saat sonra Jimin suratsız bir şekilde evin önüne park edip arabadan çıktığında,hemen yanına park eden Jungkooka karşı gözlerini devirdi.
Genç adam onu görmezden gelerek arabasının bagajına yöneldi ve birçok poşeti yüklenerek eve doğru yürümeye başladı.
O an Jimine yeniden aşinası olduğu his uğradı.Bahçeye kısa bir bakış attığına bahçıvanın çoktan gitmiş olduğuni farketti ve kocasının peşinden eve girdi.
Jungkookun üzeri dövmelerle süslenmiş belirgin kol kasları Jiminin kalbini ve beynini alt üst ederken,yemek masasına yaslanıp kollarını önünde birleştirdi.
Genç adam ise onu izleyen gözlerin farkında olarak aldıklarını dolaplara yerleştirmeye başladı.İşi bittiğindeyse onu aç gözlerle izleyen Jimine yöneldi.Bağladığı kollarını bozarak ellerini iki yanına koydu ve burunları değene kadar ona yaklaştı.
"Karnın aç mı Jimin?"
"Çok."
Jimin fısıldayarak konuştuğunda Jungkook gülümsedi.Dudaklarına uzanıp minik bir öpücük kondurdu.
"Ne yemek istersin?"
Sarışın genç dudaklarına bakarak konuştu.
"Seni."
Jungkook sertçe dudaklarına yapıştığında Jimin de aynı şekilde karşılık verdi.Dudaklarını ayırmadan birbirlerinin tişörtlerini çıkardılar.
Jungkookun damarlı ellerini Jiminin teninde dolaşırken onu kucağına alıp merdivenleri çıkmaya başladı.
Tek uyum içinde oldukları an o andı sanki.Yaptıkları her hareket birbirleriyle uyum içindeydi.İkisi de birbirlerinden rahatsız olmuyordu.Jimin o kediyi geri getirmiş bile olsa,Jungkook için problem değildi şuanda.
Jiminin sırtı sertçe yatakla buluştuğunda hafifçe inledi.Jungkook üstündeki yerini alırken,o göğsündeki güneş dövmesiyle ilgileniyordu.
Jungkook onu tanışıkları sene,onun için yapmıştı.Jiminin sarı saçları ona bir güneşi anımsatıyor,yanındayken dünyası aydınlanıyordu çünkü.Bu yüzden en sevdiği yer burasıydı vücudunda.
Sadece böyleyken birbirlerine olan nefretleri uçup gidiyordu.Sadece böyleyken,gerçekten birbirlerini seviyorlardı.
Ya da işin gerçeğinde,sadece kendilerini böyle alıştırmışlardı.İkiside bütün kalpleriyle birbirlerinden nefret ettiklerine ve tek çözümün sevişmek olacağına inanmışlardı sanki.
Hava iyiyce kararırken,tahta odayı birkez daha Jiminin zevk dolu inlemesi doldurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f*cking marriage ✔
Fanfiction"En büyük lanetler sana girsin Jeon!" "Soyadımızın aynı olduğunu hatırlarsın umarım!"