Jungkook eve geldiklerinde takım elbisesini bile değiştirmeden koltuğa uzanmış,Jimin pijamalarını giyene kadar da uyuyakalmıştı.
Şarışın olan her ne kadar içerlese de,yanına oturup kafasını yavaşca dizine yasladığında Jungkook rahatsız olup yüzünü koltuğa gömdü.
Jimin bir kez daha sinirlenirken sakin olmaya çalıştı.Sonuçta birbirlerine bir söz vermişlerdi ve daha bir gün bile tamamlanmadan bu güzel şey yok olsun istemiyordu.
Bu yüzden parmaklarını saçları arasında gezdirdi yavaş yavaş.Gerçekten kusursuz bir yüze sahipti kocası.Saçları kusursuz kokuyor,elleri arasından kayıp gidiyordu.
"Jungkook-ah..Seni herşeyden çok kıskanıyorum."
Yüzünü ona yaklaştırıp usulca konuştu kulağına doğru.Alnına dökülen saçlar,yorgun kocasını daha da mükemmel yapıyordu.
"Seni hâlâ çok seviyorum Jungkook.Güneş kadar çok."
Sevgiliyken birbirlerine hep böyle derlerdi.Gülümsedi.Uzanıp kulağının arkasına minicik bir öpücük kondurdu.
"Jimin,beni biraz rahat bıraksan artık?"
O an Jiminin kafasında kurduğu herşey başına yıkıldı.Kusursuz gördüğü kocası bir anda dünyanın en çirkin adamı oldu gözünde.Suratı düştü.Jungkookun kafasının düşeceğini bile bile sertçe kalktı kanepeden.
Jungkook ise afallamış bir şekilde arkasından bakakaldı.Sadece biraz uyumak istemişti,ne yapmıştı ki?
Yatak odasının kapısı sertçe kapandığı da bu akşamki yeri belli gibiydi.Zaten bu tozpembe şeylerinin fazla uzun süreceğini düşünmüyordu.Jimin hep asi olmaya devam edecekti.Gün içinde birkaç kez ona sinirlensede,içine atıp rol yapmıştı.Bu yüzden çok da umudu yoktu.
Birbirlerine sinirlenmek bağımlılık haline gelmişti sanki.
Şansını denemek adına yukarı çıktı ağrıyan başıyla beraber.Birkaç kez kapıyı tıklattı ama elde ettiği tek şey Jiminin imalı sesi oldu.
"Jungkook,beni biraz rahat bıraksan artık!"
Oflayıp geri dönecekti ki içerden kocasının ağlama sesleri geldiğinde olduğu yerde kaldı.Birkez daha yanaştı tahta kapıya.
"Jimin-ah kapıyı açar mısın?"
"Git burdan Kook!"
"Özür dilerim."
Kilidin açılma sesini duyduğunda gülümsedi.Ama sevinci fazla uzun sürmedi.Jimin kapıyı açmış,Jungkookun bir hamle yapmasına bile izin vermeden yüzüne sert bir tokat atıp geri kapatmıştı.
Jungkook sinirle yumruklarını sıkarken hızlıca aşağıya indi.Ne yorgunluğu,ne de baş ağrısı kalmıştı.Asılı ceketini alıp evden çıktı.Biraz içmek işe yarayabilirdi belki.
Arabasını çalıştırırken Taehyungu aradı.Liseden beri arkadaşlardı ve ne zaman bir sıkıntısı olsa ona giderdi.
Evlendiğinden beri bu sıklaşmıştı.
"Taehyung,içmeye gidiyoruz seni alırım."
Telefonu geri kapatacaktı ki Taenin itiraz dolu sesini duydu.
"Üzgünüm Kook.Bugün randevum var."
"Ne?"
"Tinderda tanışmıştık ve uzun zamandır sözüm vardı.İsmi-"
Jungkook iyice sinirlenirken telefonu kapayıp yola odaklanmaya çalıştı.Herkes bu kadar mutluyken,neden o sinirleri bozulmuş bir şekilde gecenin bir saati dışarıdaydı?
Neden aşk herkesten yanayken ona sırtını dönmüştü?Belkide bütün bunları çekmek ve kendine zarar vermek yerine çoktan boşanmalılardı?
Jungkook boşanmayı hiçbir zaman düşünmemişti.Her ne kadar kötü gitsede her zaman Jimine gerçekten aşık olduğunu düşünmüştü.Olaylara defalarca Jiminin açısından da bakmayı denemişti.Ama sadece denemişti.Hiçbir zaman başarılı olamamıştı.
Jimin geniş yatağında ağlarken bunları düşünüyordu.Sinirleri alt üst olmuştu artık.Etijerinin üstünde parlayan yüzüğüne kaydı gözleri.Kazağının koluyla nemli gözlerini sildi,içine Jungkookun adı kazınmış yüzüğüne baktı.
Onunla bir çocuk sahibi olmanın sayısız hayallerini kurmuştu geçmişte.İlk evlilik teklifini aldığında hergün onun yanında uyanmanın ne kadar harika olabileceğini düşünmüştü.Her an yan yana olmak rüya gibi olacaktı.
Şimdi ise rüyaları kabusa dönüşmüştü.Sebebini bile bilmiyordu.
Yüzüğünü bırakıp telefonunu eline aldı.Jungkookun üzerine tıklayıp uzun süre bekledi.Meşgule atılınca telefonu bir kenara atıp ellerini başının arasına aldı.Galiba bu bardağı taşıran son damlaydı.
Hızla yataktan kalkıp giyindi.Daha sonra zorlukla dolabın üzerindeki bavulu aldı.Dolaptaki neredeyse herşeyi içine attı.Katlamaya bile gerek duymamıştı o an.Sadece çıkıp gitmek,Jungkooku ve iğrenç kişiliğini birdaha asla görmemek istiyordu.
Hayatında yaptığı en büyük hatalardan biriydi Jeon Jungkook.
Onun soyadını taşıdığı için kendinden nefret ediyordu.Ona olan bütün sevgisi, bütün aşkı bu gece kaybolup gitmişti.Onun güneşi olmak istemiyordu artık.
Ağır bavulu kaldırıp zar zor merdivenlerden indiğinde çıkıp gelmemesi için dua ediyordu.
Bahçeye kadar ilerledi.Hatta arabanın bagajını bile açtı ama elleri bir türlü bavulu koymaya gitmedi.
Büyük bahçelerine,kavgalarla dolu anıları olan tahta eve uzunca baktı.Kendine geldiğinde bagajı kapatıp koltuğuna geçti.Arabayı çalıştırıyordu ki yanına Jungkookun arabası geldiğinde,elleri işlevini kaybetmiş gibi direksiyonu bırakıverdi.Yeniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Jungkook endişeyle arabasından inip ön kapıyı açtı.Jimini öylece ağlarken gördüğünde hiçbirşey yapmadı.
"Nereye gidiyorsun?"
Jimin bir süre kendine gelmeye çalıştı ve kızarmış gözleriyle mimiksiz bir şekilde ona bakan Jungkooka dikti gözlerini.
"Bilmiyorum."
Yine tek çaresiz,tek kurtarıcısı oymuş gibi kendini Jungkookun kollarında ağlarken buldu.Jungkook ilk başta hiçbirşey yapmasada ağlayan kocasına dayanamadı.Kollarını yavaşca etrafına doladı.Sakinleşene kadar usulca saçlarını okşadı.
İkiside birbirlerine bağımlı olduklarını o gece anladılar sanki.Gelene kadar güneş dövmesini sildirmeyi düşünen,boşanmak için avukat arayışına giren Jungkook,o gece bulduğu bütün avukatların numaralarını sildi.Dövmesini ölene kadar taşıyacağına söz verdi.
Sarılmaktan nefret etse bile,yanında uyuyan kocasına sımsıkı sarılarak uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f*cking marriage ✔
Fanfic"En büyük lanetler sana girsin Jeon!" "Soyadımızın aynı olduğunu hatırlarsın umarım!"