"En çok ne yapmayı seviyorsun?Seni bir yüzme kursuna yazdırabiliriz,ya da basketbola?"
Hye Lin etrafında dört dönen Jungkooku dinlemeyi unutmuştu.Hatta birazdan nefes almayı bile unutabilirdi.Girdikleri bu mağaza o kadar büyüktü ki.İçinde tıkılı kaldığı bodrumda hayal ettiği herşey burdaydı.Ayaklarının altına serilmişti ve babasının dediğine göre istediği herşeyi alabilirlerdi.
Hala içinde olduğu duruma alışmaya çalışıyordu.Sabah onu yataktan zor kaldırmışlardı çünkü hayatındaki en rahat uykusunu çekmişti.Tamamen güvende,üşümeden ve her yeri acımadan.Bu bile ona yeterken şimdi yeni ailesi ona hayallerinin ötesinde bir dünya sunuyordu.Bir de küçük kafasında nasıl iki babası olduğunu anlamaya çalışıyordu hâlâ.
Jimin işteydi.Jungkook ikisi içinde izin almayı başaramamıştı ama bunun kızıyla iyi vakit geçireceği bir zaman olacağını düşünüyordu.Birbirlerine karşı yabancı gibilerdi.
"Şey,önce şuraya girebilir miyiz?"
Hye Lin'in minik parmağı bir oyuncak mağazasını gösterdiğinde Jungkook neşeyle gülümsedi.Her ne kadar ona önce kalın bir manto almak istese bile bir çocuk kadar sevinçle oyuncakçıya girdi.
"Ne istiyorsan alabilirsin Hye Lin."
Küçük kız hafif bir gülümsemeyle oyuncaklara bakmaya başladığında Jungkookun çalan telefonu dikkatini dağıttı.
"Bir saniye geliyorum."
Aramayı cevaplayıp kulağına götürdüğü an elini sımsıkı kavrayan minik bir el hissetti.
"Bir şey gördüm."
Jungkook elini güzelce kavrayıp bekle gibisinden bir işaret yaptı ve hattın diğer ucundaki kocasına yoğunlaştı.
"Ne yapıyorsunuz?"
"Daha yeni geldik.Hye Lin oyuncakçı istediği için bir oyuncakçıdayız."
"Ben odası için aramıştım Kook."
"Sorun değil,evde boş bir oda var."
"Olduğunu biliyorum.Ama lütfen bütün herşeyi pembe alma olur mu?Kusasım geliyor."
"Hye Lin bir kız diye pembe alacak değiliz Jimin.Yeşil alırız,mavi,mor,sarı hepsini alırız.Merak etme görüşürüz."
Telefon suratına kapandığında Jimin yüzünü buruşturdu rahatsız bir şekilde.Jungkookun Hye Lin'i şimdiden kızı gibi görebilmesi güzeldi.Hatta babalık yapması hoşuna gitmiyor değildi ama kendi pabucunun dama atıldığını hissediyordu.
Hızla bu saçma düşünceden kurtulmaya çalıştı.Kendi kızını kıskanacak değildi.Dünden beri artık bir kızı vardı ve artık bir babaydı.Dün gece yaşadıklarından sonra Hye Lin'i kabullenmek için elinden gelenin en iyisini yapıyordu.Oflayarak birkez daha Jungkooku aradı.
"Söyledim ya Jimin-"
"Aç kalmamasına dikkat et oldu mu?Eğer acıkırsa hamburger yedirme.Pizza her zaman daha güzeldir."
Kocasının birşey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapattı ve sandalyesine iyice yaklaştı.Yapmıştı işte.
Babalık yapmıştı.
Ve bu çok iyi hissettiriyordu.
❇
Akşama doğru Jimin eve geldiğinde yanlızdı.Rahat birşeyler giyerken Jungkookun sesini duydu.Daha da şaşırtıcı olarak,Hye Lin'in sevinçle çıkan sesini.
Tişörtünü geçirip hızla aşağıya indi.Tonla poşeti yere serilmiş,Jungkooku da oldukça yorulmuş gördüğünde istemsizce güldü.Yanına gelip dudaklarına bir öpücük kondurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f*cking marriage ✔
Fanfiction"En büyük lanetler sana girsin Jeon!" "Soyadımızın aynı olduğunu hatırlarsın umarım!"