Jungkook güzel kızının saçlarını geriye doğru tarıyordu sessizce. O uyusun diye yapıyordu. Hye Lin saatler önce uyumuştu ama o farketmemişti.
Parmakları yorulduğunda usulca çekti saçlarından. Uyuduğunu daha yeni farketmişti. Yerde duran gece lambasını kapattı,açılmamış mobilya parçalarıyla dolu odaya göz atıp çıktı.
Hayatında ilk defa bu odaya mahvolmuş bir şekilde giriyordu. Çarşafların altına girmeye,dolabını açmaya,hatta etrafa bakmaya bile korktu. Heryer Jimin kokuyordu çünkü. Heryerde Jiminin anısı vardı.
İlk defa bu kadar fazla ağlamıştı Jimin. Evet,o herşeye her zaman ağlardı ama Jungkook ilk defa onu yanakları kızararana kadar ağlarken,ilk defa bu kadar yıkılmışken görüyordu.
Aslında Jungkook hiçbir zaman Jiminin kendisini bu kadar çok sevdiğini düşünmemişti. Belki de bunu düşündüğü için kendinden nefret ediyor olabilirdi. Yanındaki siyah yastıkta hala sevdiği adamın dökülmüş birkaç sarı teli varken bunu düşünmesi mantıksız olurdu.
Belki sadece kafası karışıktı Jungkookun. Jiminin değiştiğine hiçbir zaman inanmamıştı. Senelerdir bir şekilde yürüttükleri evliliklerinde kavgasız bir gün geçmezken bu kavgaların birden kesilmesi,ailelerine gerçekten yeni bir üye gelmesi onu affalatmış olabilirdi.
"Ben..kötü bir insanım."
Karanlıkta kendi kendine mırıldandı.Jiminin gidişi onu kahretmiş gibiydi.Odanın her köşesine kendinden bir parça bırakıp gitmişti.Jungkook bütün suçun kendisinde olduğunu biliyordu,ama Jimin bir anlığına durup onu dinleseydi belki işler farklı olurdu.
Gözlerinin içine bakarak Hoseok'la asla birşey yaşamadığını,kalbinin ona baktığında attığı gibi atmadığını ya da ona bi kere bile dokunmadığını söylemek istiyordu.
Yusyuvarlak olmuş ayı izleyerek birkaç saat geçirmişti.Jiminin varlığına o kadar alışmıştı ki,onsuz uyuyamıyordu.
Göz kapakları artık ona fazlasıyla ağır geldiğinde yavaş yavaş kapanmaya başladı.Belinde hissettiği kollarla birlikte ise, bütün uykusu kaçtı.Hızlıca gözlerini açıp yana doğru baktı.Jimin geldi sanmıştı.Bu sadece uykusundan uyanmış Hye Lin'di.
Uyku sersemi olduğundan,hiçbirşey söylemeden küçücük bedeniyle iyice ona sokuldu ve o şekilde uyumaya devam etti.Jungkookun gözyaşları saçlarına doğru usulca akarken kızının kafasını okşadı.
O gün sabaha kadar uyumadı.Günlerce işe gitmedi.Bir kere bile gülümsemedi.Kızının odasını tek başına,bazen ağlayarak kurdu.Bu odayı Jiminle birlikte yapacaklardı.Bazen şakalacak,bazen kavga edeceklerdi belki ama birlikte bitireceklerdi herşeyi.
Jungkookun bu halleri Hye Lin'i de üzüyor,yeni çıkmaya başladığı kabuğuna iyice sokulmasına sebep oluyordu.Bu durum gece birde Jungkook yine tavana bakarken telefonun çalmasına kadar devam etti.
"Nerdesin Jimin?"
"Sanane?Hye Lin'i özlediğim için aradım."
"Hye Lin'in gecenin birinde uyuyabileceğini düşünmedin mi?"
Jimin kaldığı otel odasından ışıkları izlerken,yakalanmanın korkusuyla seslice yutkundu.Sadece Hye Lin'den ibaret bir durum değildi.Jungkooku,sesini,kokusunu,ona sarılmayı özlemişti.Ama yine de gururu kendisine izin vermeyecekti. Bütün düşüncelerini bir kenara koyup soğuk sesiyle konuştu.
"Senin aksine aptal değilim.Yarın öğleden sonra Hye Lin'i sahile getir.Onu görmek istiyorum."
"Jimin-"
Jungkook yüzüne kapatılan telefonla derince bir iç çekti ve yanında uyuyan kızına çevirdi gözlerini.Jimin olmadan ona nasıl bakar bilmiyordu.Belki,Jimin ondan daha güçlüyse ona verebilirdi Hye Lin'i.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
f*cking marriage ✔
Fanfiction"En büyük lanetler sana girsin Jeon!" "Soyadımızın aynı olduğunu hatırlarsın umarım!"