Gece zifiri karanlık... Eminim ki etrafı biraz olsun aydınlatan ay ışığı olmasa önümü bile görmekte zorlanırdım.
Ormanlık bir yerde ağaçların arasında koşturup duruyorum bu kadar sık ağaçların olduğu bir orman hiç görmemiştim. Aslını söylemek gerekirse ormanlık alanlarda çokta bulunduğum söylenemez. Ağaçların her biri neredeyse göğe yükseliyor. Bense bu sık ve yüksek ağaçların arasından hiç hızımı kesmeden koşuyorum. Koşarken o kadar yoruldum ve o kadar korktum ki kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi atıyor ve o kadar hızlı nefes alıp veriyorum ki aldığım her nefes ciğerime bir bıçak gibi saplanırken verdiğim her nefesle birlikte ağzımdan çıkan buhar tenimi yakıyor.
Bu ormana nasıl geldim, neden burdayım bilmiyorum. Sürekli ve hiç durmadan koştuğum bu yöne doğru gittiğimde nereye varacağımı da bilmiyorum.Yavaşlayıp biraz dinlenmeliyim ama bunu yapmamam gerektiğini biliyor olsam da bunu nerden bildiğimi de bilmiyorum. Koştuğum yön sonunda sonuç veriyor ve ağaçların bittiği ancak dikenli çalıların başladığı bir yamaca çıkıyorum. koştukça hatta hareket ettikçe kollarım ve bacaklarım kesikler içinde kalıyor. Kesilen her uzvumu ayrı ayrı hissedip acıyı beynimin uzak bir köşesine atmaya çalışıyorum. Çaresizliğimden ve umutsuzluğumdan kaçma isteğimi bile kaybetmek üzereyim ama olmaz, çünkü Tanımadığım 20-25 yaşları arasındaki dört erkek aralarında nerede olabileceğimi konuşarak arkamdan geliyorlar. Bense bana ne yapacaklarını yada ne istediklerini bilmeden sadece onlardan uzağa gitmeyi isteyerek amaçsızca koşuyorum. Neden kovalanıyorum ya da yakalanacak olursam bana ne yapacaklarda deli gibi kaçıyorum, böyle amaçsızca neyi hedefliyorum bilmiyorum.
Yamaçtan aşağıya doğru koşarken ilerde terkedilmiş kocaman bir bina farkediliyorum. Oldukca geniş bir alana yayılmış, yer ve çatı arasında upuzun pencereleri olan, pencereler arasından kocaman çıkıntılı kolonların geçtiği, hiç ışık yanmayan karanlığa gömülü tek katlı bir bina bu. Oraya girip saklanabilirim belki ama korkunç görünüyor benimse fazla seçeneğim yok eğer korkar ve oraya girip saklanmazsam beni yakalayabilirler ya da orada kapana kısılıp kalabilirim ama koşarakta nereye varabilirim ki. Yinede bu binada neyle karşılaşacağımı bilmemek beni ürkütüyor. Hangisi daha korkutucu peki? Nedenini bilmediğim halde beni kovalayanlara yakalanmak mı,yoksa bilmediğim bir binaya sığınmak mı? Ama bunun hesabını yapacak zaman yok. Bütün gücümü topluyorum derin bir nefes alıp olabildiğince hızlı yokuştan aşağı koşarak bina kapısına varıyorum kapılar ağzına kadar açık.
Bu binanın çok uzun zaman önce terkedilmiş olduğu içerideki toz ve genzimi yakan rutubet kokusundan belli. Girişten itibaren uzun bir koridor ve sağlı sollu kapılar var. Tek tek bütün Kapıları açabilmek için zorluyorum ama hepsi kilitli, yine de yılmadan diğer kapılarıda denemeye devam ediyorum ama açık kapı bulamıyorum. Tanrım bu nasıl bir çıkmaz beni neyle sınıyorsun. Bu kadar zor bir durumdayken nasıl bir çıkış yolu bile olmaz. Geri dönmem imkansız buraya doğru geldiklerini anlamam zor değil. Tanrım beni yakalayacaklar burda kapana kısıldım korkuyorum.
Son bir umutla Girişin tam karşısında ikili büyük bir kapı var ona doğru koşuyorum hatta koşarken hızımı alamayıp kapıya çarpıyorum ve kapı koluna basmakta zorlansamda kapı kilitli değil açıp hemen içeri giriyorum.içeride belirli aralıkla yerleştirilmiş üzerleri örtülerek kapatılmış, masa ve sandaliyelerle, koltuklar var burası kafe veya restaurant tarzı bir yermiş gibi duruyor. Sessizce ilerleyip büyükçe bir koltuğun arkasına saklanıyorum. Sonra birden bir mırıldanma duyuyorum bir çocuk şarkı söylüyor bundan eminim.
-bir gün bir gün bir çocuk evede gelmiş kimse yok. Açmış bakmış dolabı şekerde sanmış ilacı....
Tanrım bu imkansız, terkedilmiş böyle bir yerde, bu saatte bir çocuk olması imkansız... olamaz.
Görmek için koltuğun arkasından sesin olduğu yöne doğru bakıyorum. Görünürde hiç kimse yok biraz doğrulup kafamı koltuğun üzerinden uzatıyorum, bulunduğum geniş alanın karşı duvarında mum ışığı gibi bir aydınlık var ve duvara bir gölge yansımış. havada sarkıp sallanan bacaklar ve yerde oturup ağlayan bir çocuk sesi sonra çocuk gölgesi birden ayağa kalkıp bana doğru elini uzatıyor ve ağlamaktan boğuklaşmış sesiyle
-lütfen yardım et, diye bağırıyor.
Sesin benden çıkıp çıkmadığını bile anlayamadığım bir çığlık atıyorum, kalbimin atışının hızlandığını göğsümde, boynumda hatta ağzımda hissediyorum ve kapı ani bir hızla ve gürültüyle açılıyor. Dört kişinin dört bir koldan içeri dalması ile kendimi hemem koltuğun arkasına geri atıyorum. bana ne yapacaklar diye düşünürken arkadan biri ağzımı kapatıp beni kendine doğru çekiyor başımın arkası onun göğsünün üstünde sonra yavaşça beni kaldırıyor.Kulağıma eğilip "şişşt sakın sesini çıkartma sakin olup kalp atışlarını yavaşlat sana yardım edicem." Diyor. eli hala ağzımda ona doğru yavaşça dönüyorum ama hiç korku hissetmiyorum. Bana dokunduğundan beri kalp atışlarım yavaşladı ve inanılmaz derecede kendimi güvende hissediyorum. Şimdi yüzü yüzüme çok yakın yeşile çalan ela gözlerine, kusursuz yüz hatlarına, sert elmacık kemiklerine, uzun sarı saçlarına bakıp dalıyorum. sus işareti yaparak elini ağzımdan çekiyor. onu görünce nutkum tutuldu zaten konuşacak ya da bağıracak durumda değilim. Elimi tutup biraz daha eğiliyor bende hemen aynı pozisyonu alıp eğiliyorum, emekleyerek masaların arasındaki boşluklardan odanın dibine, sağ köşesine doğru gidiyoruz. İyide burada resmen kapana kısıldık neden ona güveniyorumki kim olduğunu bile bilmiyorum belkide onlardan biri ve beni tuzağa düşürüyor ama fazlada seçeneğim yok. Ben böyle kendimle çelişirken , o bana doğru dönüp tam köşede karanlıktan görülmez olmuş, farkedilmesi imkansız bir kapıyı gösteriyor. Bir an düşündüklerim için pişmanlık hissedip, duyduğum şüpheler için kendime kızıyorum. O olmasa bu kapıyı asla bulamazdım, buradan çıkıp kaçabiliriz.
Hemen doğrulup kapı koluna bastırıyor, Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında içeri serin bir hava akımı hücum ediyor. Diğerleri ise sesi duydular bize doğru geliyorlar. Hemen koşmak için hamle yapıyorum ama beni tutup çekiyor. Aman tanrım kapının diğer tarafı uçurum. İki eliyle yüzümü tutup yüzünü iyice yaklaştıyor.
- Melek şimdi beni iyi dinle bu bir rüya ve rüyada bile olsa onlara yakalanmamalısın. Senden beni dinlemeni ve burdan atlamanı istiyorum, sakın korkma atladığında bu rüyadan çıkacak ve hemen uyanacaksın.
-Peki ya sen sen nolucaksın.
Neden böyle bir soru sorduğumu bu bir rüyaysa ona ne olacağının ya da ne yaptığının beni neden ilgilendirdiğinin kendi içimde kavgasını verirken sanki o bu soruya memnun olmuş gibi çarpık bir gülümsemeyle,
-ben rüyada değilim gerçeğim. Hadi atla, diyor.
Ona neden güvendiğimi bilmiyorum. Ama atlıyorum...
Nefes nefese uyandım, kalbim çok hızlı atıyor. Dışarda yağmur ve fırtına var. Pencere tam kapanmamış olmalıki ardına kadar açılmış.
Perdeler havalanmış odamda korkunç bir görüntü oluşmuştu, içeriye dolmuş olan soğuk havayla içim ürperdi birden. Ayak ucumda uyumakta olan kedim Şanslı bu durumdan hiç rahatsız olmadan mırıldayarak uyumaya devam ediyordu olanlardan hiç etkilenmemişti.
Biraz daha kendimi topladıktan sonra sıcacık yatağımdan çıkarttığım çıplak ayaklarımla pencereyi kapatmaya gittim. Sert esen rüzgar perdeleri toplamamı güçleştirdi. Açık pencereyi tutup kapatacağım sırada sokak lambasının solgun ışığının altında direğe yaslanmış odama doğru bakan birini gördüm. Bu yağmurda, sabaha karşı saat dörtte neden sokakta biri olsun ya da neden benim odama doğru baksın ki. Hızlıca perdeleri toplayıp pencereyi kapatırken tekrar baktım ama solgun ışığın altında direğin dibi boştu. Oysa Orada birini gördüğüme yemin edebilirim. Ama nasıl birden bire yok olup gitmiş olabilir anlamıyorum. Sokağın her iki tarafına baktım bomboştu. Acaba rüyadamıyım diye düşünüp kendimi cimcikledim uyanık olduğumu biliyorum ve bu beni gördüğüm rüyalardan daha çok korkuttu.Sonra yatağıma geri dönüp yine onu düşündüm rüyalarımda bana yardım eden çocuk... Onu hatırlayamıyorum, kimdi, neye benziyordu veya bana neden yardım ediyordu ve ben onu neden anımsamıyorum olan herşey aklımdayken konuştuklarımızı ve yüzünü neden unutuyorum. Neler oluyor...