Ece ve Beren'le buluştuk sonunda. Kızlar halimle dalga geçip gülüştüler. Oturduğum yerden kalkamıyorum bile, zaten kantin çok kalabalık, kimse beni farketmesin diye uğraşıp duruyorum. Oturduğumuz masanın etrafındaki dört masa da dolu. Ama neyse ki masalardan birinde hiç ara vermeden hatta neredeyse nefes almadan, yüksek sesle ve hararetle konuşup gülüşen yedi kişilik bir erkek grubu var ve etraflarındaki hiç kimseyi umursamadıklarından benimde farkımda değiller. Diğer masada sevgili oldukları her hallerinden belli olan 2 çift otuyor ki çiftlerden biri beraber telefondan bir şeyler izleyip yorum yapıyorlar diğer çift ise test çözmekle meşgul. Ama bir diğer masada ki yani solumda tam da batık kısmımda kalan masadaki iki kız birbirlerine beni göstererek konuşuyorlar. Çokta şaşırmış gibi değilde daha çok halime acıyor gibi görünüyorlar. Aman ne hoş. Son masadaki iki kız bir erkekse o kadar acıkmışlarki soluksuz yemek yiyorlar. Ben böyle etrafımdaki masaları takip edip ne yaptıklarını incelerken Ece aniden yüksek sesle konuşmaya başladı.
-Oha o köşede oturan çocuk nedir öyle mitolojiden fırlamış gibi. Kantindeki bütün kızlar farketmiş hepsi ona bakıyor, gördünüzmü.
-Abartma Ece herkes gibi biri oda işte ayrıca züppenin teki., üstümü bu hale o getirdi ve bir özür bile dilemedi.
-seni bu hale getiren bu çocuk mu? Ahhh Melek sorunları fırsata çevirme konusunda çok yeteneksizsin. Mesela benim üzerimi batırmış olsaydı şu an kantinde birlikte oturuyor olurduk.
-Aman tanrım ciddi olamazsın. Hem o kim ki yani sadece yakışıklı, sportif, kaslı falan diye üzerini batırmasından memnuniyet duyamazsın.
-canım arkadaşım böyle ufak gurur durumları günümüz gençliğinde sadece sende kaldı.
Biz Eceyle böylesi hararetli tartışırken Beren de dönüp çocuğa baktı.
-Melek bu çocuk yanılmıyorsam gözünü dikmiş sana bakıyor.
Evet kantine geldiğimden beri bakıyor bende gözlerimi kaçırmadan ona bakıyorum ama hiç utanma sıkılmasıda yok öylece bakmaya devam ediyor. Acaba sapık falanmı? Offf ben onun kadar sabırlı değilim vazgeçiyorum bakmaktan ama biliyorum halen bana bakmaya devam ediyor, hissedebiliyorum. Bu durumdan memnun olmasamda içimden ona kızmak bile gelmiyor ve bu durum gerçekten benim gibi birinin katlanacağı bir şey değil. Kızmalı, bağırıp çağırarak niye baktığının hesabını sormalıyım ama yapmıyorum. Zaten ders saati gelmeden önce kalkıp gitti. Giderken bile bana bakıp gülümsediğinden eminim.
kızlarında ders saati geldi ve onlarda bu kılıkta derse girmemem gerektiği konusunda benimle hemfikirler. Onlar dersliğe doğru giderken bende kantinin biraz daha boşalmasını bekleyip görünmez olmayı dileyerek yerimden kalktım. Kimseye farkedilmeden hemen çıkıp hızlı hızlı kendimi durağa atarsam sıkıntı yok demektir.
Durağa giden yol biraz uzun ama olsun telefonumdan müzik açtım son ses Özlem Tekin den dünyam şarkısını dinliyorum. Şarkı dünyanın ona yaptığımız onca kötülüğe, yani onu kirletmemize, doğayı yok etmemize hatta ozonu delmemize rağmen hâlâ bize elinden geldiğince hizmet etmeye, dönerek gecemizi gündüze katmaya devam ediyor olmasını anlatıyor. Aslında bu insan içinde geçerli, aldatılıyoruz, ötekileştiriliyor, yerine göre kullanılıyoruz ama yine de yılmadan kendimiz kalmaya devam ediyoruz. Bu şarkıyı dinlemek bir harika. Yürümekte öyle. Dün geceki fırtınadan sonra hava muhteşem. Tam bir yumuşak bahar havası var. Yani kışa giriyor olsanızda üşümediğiniz, yürürken ise asla terlemediğiniz ama güneşli olan ve Antalya'da kıymeti bilinmesi gereken nadide günlerden. Yol boyu fazla insanla karşılaşmadım bir kaç meraklı göz dışında. Onlarda tanıdık olmadığından soru soran, meraklı kimse çıkmadı. Zaten gözümde çok büyütmüş olsamda yol çabuk bitti gibi geldi.