10. Bölüm

18 7 9
                                    

Bu bölümü okurken nefes almayı unutmayın!

Ruh hali belirsiz masa gergindi artık. Tek korkum; Mehmet. Ne yapacağı belli olmaz çünkü. Bu sinirle beni bile döver.

Şaka tabi...

Sinirden gözleri deliye dönen biri daha vardı; Çakır. Derdi neydi ki bunun şimdi? Daha yeni çıkmışım Allah'ın cezası sınavdan. Bir dur da kendime geleyim biraz. Azıcık ertelesen konuşacaklarını. Ölür müsün yani?

"Hadi dedim Ekim! Yürü..."
Ölürdü.

Bana ve sakinleştirmek için Mehmet'in, tuttuğum eline daldı gözleri.
"Sohbetinizi bölmek istemezdim ama benim kaybedecek tek bir saniyem bile yok artık."

Hadi gel, bir de burdan yak. Masadaki erkekler gerilmeye ve  yerlerinde hareket etmeye başlamıştı. Tek bir söz tek bir mimik, bardağı taşıran son damla olurdu. Buna izin veremezdim. Mehmet'e dönüp gözlerimle sakin olması için yalvardım resmen.

" Artık gelecek misin, Ekim yoksa benden mi hamle bekliyorsun?"
Ekim kadar taş düşsün başına. İki dakika sus be. Psikolojik baskı yapıyor resmen.

"Yanlış bir şey yapma sakın yoksa sana yanlışın büyüğünü yaparım."
Mehmet'in, o an söylediği tek şey buydu. Artık şu olay masasından kalkma vaktim geldi.

"Tamam beyler sakin olun. Sorun yok, geleceğim on dakikaya hatta daha da kısa sürecektir."
Söylediklerim her ne kadar kolay söylenmiş gibi görünse de, biri ümüğümü sıkmış gibi çıkmıştı sesim.

Yusuf, sıkıla sıkıla yol vermişti Çakır ile konuşmam için. Ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Şu sıralar hayattan tek beklentim; günün olaysız, yarasız, beresiz bir şekilde bitmesiydi. 

Çakır'ın yanına vardığımda elimden sıkıca tutup kafeden çıkardı beni. Ne hakla ne cesaretle yapıyordu bunu?
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Üç yaşında velet de değilim, sevgilin de değilim. Bırak şu elimi."
Dişlerimi sıkmaktan döküleceklerdi bir gün. Ama sanırım önce Çakır'ın dişlerini sökücektim. Mehmet, hala arkamdan gelmediğine göre bizimkiler zapt etmeyi başarmıştı.

Boş boş konuşuyordum sanki. Duvara desem bunları, şimdiye çoktan tepki vermişti.
" Hey! Sana diyorum, Çakır." Hala tepki sıfır. Sadece elimi tutup kafeye yakın bir ara sokağa daldırdı beni. Ani bir hareketle sağ tarafta bulunan binanın duvarına yapıştırdı sırtımı. Sokak sessizdi, bir tane kuş bile yoktu havada.

"Beni delirtmek mi amacın? Hayır eğer öyleyse başardın, tebrik ederim..."
İki elini de duvara dayadı. Nefesi nefesime denkti. Kafa atmak vardı şimdi ama...

"...Bugün konuşacak mısın yoksa yarını mı bekleyelim?"
Gözümün önüne düşen saçlarımı geri ittikten sonra biraz daha eğildi yüzüme. Kısa değildim, o uzundu.

"Ona mı aşıksın?"
Kime? Ne alaka lan? Sorduğu soruya bakar mısınız?
"Ne saçmalıyorsun sen Çakır? Hap falan mı alıyorsun? Senin olayın ne ya? İlgi çekmek mi? Emin ol mezun olmadan popüler oldun. Oyun bittiyse artık eve dağılabilir miyiz?"

Şimdi dişlerini sıkma sırası ona geçmişti.
"Ona mı aşıksın? Gözlerime bak ve doğruyu söyle."
Başımı sola eğip dediği gibi gözlerine baktım.
"Kime Çakır? Daha açık konuşur musun?"

O da başını sola eğmişti. Beni mi taklit ediyordu bu?
"Az önce elini tuttuğun adamın?"
Başımı eski konumuna getirip yere baktım.
"Aşığım ya da değilim. Bundan sana ne? Seni hiç ilgilendirmez ne hissettiğim. Hangi hakla hangi sıfatla bana böyle sorular sorabilme cesaretinde  bulunuyorsun, sen kimsin?"
Üstüme gelmişti, üstüne gitme gereği duymuştum.

"Ben kimim demek, öyle mi? Bunu öğrenmeye hazır mısın, Ekim?"
Şaşkınım çünkü ispatlamaya çalıştığı şeyin ne olduğunu bilmiyorum.
"Neye, Çakır?"

Yüzümü iki elinin arasına alıp dudaklarını araladı. Derin bir nefes alıp dudaklarımı öpmeye ve beni yudum yudum içine çekmeye başladı. Sığ bir denizde yüzer gibiydi. Susamış da beni kana kana içer gibiydi.

Tepkisiz kaldım öpücüğüne. Karşılık vermiyordum ama itme, reddetme gereği de duymuyordum. Çünkü bu his hoşuma gitmişti. Çakır, beni öperken mideme şekerleme akıyordu sanki. Karnımda kanat çırpan yaratıklar vardı ve Çakır'ın ağzına kaçabilirlerdi her an.

Saniyeler geçtikçe derine yüzüyordu. Kendini bana kaptırmıştı ve ben cesaretine boyun eğmekten başka bir şey yapmadım.

10 saniye...

Saniyeler geçtikçe yenik düştüm.

13saniye...

Kalbimi, avucuna bırakmıştım sanki.

17 saniye...

Öpücüğüne karşılık verdim. Dalgalarımın esiriydi artık.

24 saniye...

Balık, dalgaya karıştı. Yosunlar sardı etrafını.

Öpmeyi bırakıp nefes almaya başladığında alnını alnıma dayadı. Gözlerime uzun uzun bakıp burnuma küçük bir buse bıraktı.
"Aşık olduğun adamım, ben..."
Başını eğip kulağıma fısıldadı son cümlesini.
"... Aşık olduğum kadınsın, sen."

Kollarını belime sarıp beni iyice kendine çekti. Her an kaçacakmışım gibi değil de ömür boyu tutacakmış gibi sarıldı bana. Saç diplerime kadar öptü beni. Hiç bu kadar derin sevilmemiştim.

Boynuna sarıldım sıkıca. Gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Her an can verebilirdim olduğum yerde. Kokusunu içime çekerken ölmek... Ölmek ne güzel şey olurdu. Hiç bu kadar derin sevmemiştim.

Ne ben ne de o bırakamıyorduk birbirimizi. İkimiz de aynı anda birbirimizi sevdiğimizi itiraf etmiştik. Sözcüklerle değil elbet, aramızda ne zaman geliştiğini bilemediğim bir dil ile.

Aşk böyle bir şey miydi acaba? Daha ötesi var mıydı yoksa? Eğer varsa ben yaşamaya hazırım!

Aşkımı bir ara sokağın duvar dibinde haykıracağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Zamanı durdurmak mümkünse şuan ondan istiyorum.

Aynı anda ellerimizi birbirine kenetlemiştik. Tek bir kuşun bile olmadığı sokakta, gürültülü bir şekilde sağ tarafımda bulunan koca bidon yere devrilmişti. Korku ile o tarafa döndüğümüzde elim ayağım buz kesmişti.

Mehmet, gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde bana bakıyordu. Ani bir hamle ile gözleri Çakır'a döndü ve ben ne olduğunu anlamadan Çakır'ın sağ yanağına yumruk attı. Bu tepkiyi beklemeyen Çakır, yalpalayarak bir adım gerime düştü.

Mehmet, yanıma gelip işaret parmağını dudağıma bastırdı. Sonra bakışlarını, yerde ağzından akan kanları tüküren Çakır'a çevirdi.
"Sana yanlış bir şey yapmaman gerektiğini söylemiştim. Madem oyun istiyorsun, o zaman oynayalım. Bu saatten sonra olacaklardan ben sorumlu değilim."

Sözleri bitince bana döndü bakışları. Parmağını dudaklarımdan geri çektiğinde gözlerinden yaş yerine kan akıyordu sanki.

İçini acıtmıştım, içimi acıtmıştı...

Bana hiçbir şey demeden çekip gitti hızlıca. Peşinden gidemezdim. Her ne kadar istemeden üzmüş olsam da onu ben, ait olduğum adamın yanındaydım.

O an yaptığım tek şey Çakır'a sıkı sıkıya sarılmak oldu. Kalbimin sesini duyuyordum. Bana ne yapmam gerektiğini o fısıldadı. Kalbimin dörtte üçüne bahar gelmişti ama dörtte biri ayaz içindeydi.

O gün kalbimin dörtte birini, o duvarın dibine gömdüm. Aşkı bana öğreten adamı, maziye sakladım.

Ne hissettiğinizi inan bilmiyorum ve tahmin de edemiyorum. Ekim, bir seçim yapmak zorundaydı ve kalbinin sesini dinlediğini düşünüyor. Doğru mu yaptı? Bunu bize zaman gösterecek. Tek korkum, Mehmet.

Bir dahaki bölümde görüşmek dileğiyle, sizi seviyorum.




İki Sap Bir Aşk #Wattys2021Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin