I.

6.4K 451 43
                                        

Melike'den:

Gözlerim de Burcu'nun masadan ayrılışı vardı. Son bir kez, Alper'i öpüp gidişi vardı. Ve arkasında, ona aşkla bakan, Alper vardı.

Bakmaya doyamadığım gözlerine, doya doya bakabildiğin için kıskanıyorum seni, Burcu.

Dokunmaya kıyamadığım saçlarını, rahatlıkla bozabildiğin için kıskanıyorum seni, Burcu.

Göğsüne yatıp, parmaklarıyla oynayabilmeni kıskanıyorum, Burcu.

Onlar kafe'ye gider gitmez, peşlerinden ben ve Eylül gitmiştik. Eylül merak etmişti açıkçası. O yüzden oraya onları izlemeye, daha doğrusu dayanamadığım için kaldırım kenarına oturmuştum. Oturmadan önce kendimi Burcu yerine koymuştum. Öylece izlemiştim işte onları. Burcu'nun saf bakışlarına aşık olan Alper, dokunmaya kıyamadığı çok belliydi.

Sonra ne oldu biliyor musunuz?

Alper gözlerini kapatarak, Burcu'nun saçlarından öptü. Son raddesiydi bu işte. Benim sabrımın son raddesiydi. Çökmüştüm o an yere. Eylül çok takmamıştı beni. Eğer beni taksaydı, onun umrunda olsaydım, işte o zaman en yakın arkadaşım olacaktı.

Eylül'le ve ben aynı çıkar ilişkiyi yaşıyorduk. O yalnız kalmaktan sıkılıp beni çağrırken, bende Alper'i görmek için yanlarına gidiyordum.

Gözlerim tekrardan yanmaya başlamıştı. Gözlerimi sildim ve annemin beni çağrışıyla uyumak için ters döndüm ve ayaklarımı pikenin altına koydum.

Annemin odaya girdiğini ve sonrasında çıktığını gördüm.

Ağlamaya sessizce devam ederken, gülümsemeye başladım. Gülümsemem, kahkahaya dönüşürken, iyice gülmeye başladım.

"Anne," dedim, gülüşlerimin arasından çıkan fısıltıyla.

Kızın ölüyor, anne.

Sen beni uyuyor sanıyorsun ama, ben ölüyorum.

"Ölüyorum Alper," Dedim bu sefer, bağırarak.

Ölüyorum, gülüşüne aşık olduğum.

Ölüyor kardeşin, Alper.

***

"Bira alabilir miyim?"

Eylül'ün içmek için geldiği yere gelirken, yutkundum. Ben buraya, asla gelmeyeceğim yer olarak adlandırmıştım. Sanırım büyük konuşmamak gerekiyormuş.

Yaşlı adam, kalın kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı.

"Hangisi?" Dedi sakince. "Kimliğin var mı?"

Elimle herhangi birisini seçerken, çantamdan kimliğimi çıkardım ve ona uzattım. Resimden bana bakarken, geri kimliği verdi ve içkinin kapağını açarak bana uzattı. Elimle yüzlük çıkartırken, uzattığı içkiyi tuttum.

"Geri kalanını, istiyor musun?" Diye sordu yüzsüzce.  Yüzümü buruşturdum ve geriye çekilerek para üstünü almadım.

Hızlıca dışarı çıktım ve bulduğum boş bir banka oturarak, elimde ki şişeyi açtım ve kafama diktim. Acı tat falan hikâyeydi. Tadı oldukça güzeldi.

İçmeye devam ettim. Gözlerimle etrafı süzerken, dalga sesleri oldukça rahatlatmıştı.

Annemler evde değildi. Bu yüzden rahat rahat buraya gelip içebiliyordum. Derin bir nefes verdim ve telefonu sessize aldığım için gelen aramalara baktım. Altı defa Eylül aramıştı. Annem ve babamdan ses yoktu.

Telefonu elime aldım ve Eylül'ü aradım. Çalmaya devam ederken, çıkan sesin sahibi kesinlikle o değildi. İçkiyi yere bıraktım ve ağzımı sildim.

"Melike?"

Alper'in sesini duyduğum an gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. İçki değilmiş yarar sağlayan, sesinin pınarıymış, Alper.

"Hı?" Dedim beklemeden. Alper derin bir nefes verdi ve tekrardan benimle konuştu.

"Sizin evde kimse yokmuş. Senin de canın sıkılmasın. Bize gel, Eylül banyo da, ama seni-"

Sözlerini hıçkırıkla keserken, baygınca mırıldandım.

"Evde değilim, Alper abi."

Abi kelimesi bir insanın canını ne denli yakarmış öyle?

"Neredesin?"

Alper, merakla sordu. Yüzüm sıkıntıyla düşerken, ne yaptığımın farkında bile değildim. İçkiye eğildim ve kafama diktim. Diker dikmez, çektim ve tekrardan konuşmaya başladım.

"Sitenin aşağısında ki sahildeyim."

Alper yüzüme telefonu kapattı. Derin bir nefes aldım ve yanımda ki insanları umursamayarak içkiyi çöpe fırlattım. Tabii ki yanına gelmemişti. Etrafa savrularak, paramparça olmuştu.

İnsanların bana bakışlarını hissedebiliyordum ama buna bakacak mecalim dahi yoktu. Tek istediğim, Alper'in buraya gelmesiydi.

Dışımdan seslice saymaya başladım. Bir dakika içinde burada olacaktı, biliyordum.  Buna emin olabildiğim için kendimle gurur duyuyordum.

"59, seni seviyorum, Alper. 58, 57, 56..."

Seni seviyorum, gülüşüne aşık olduğum.

Seni istiyorum, kalbine dokunamadığım.

Seni özlüyorum, kirpiklerinin güzelliğine kıyamadığım.

"38, 37, 36..."

"Melike?"

Gelmişti. İşte karşımdaydı. Her zaman ki gibi kaşları çatıktı. Zaten bir benim yanımda gülmüyordu. Bunu bildiğim iyi olmuştu. Canımı acıtmak, güzel histi.

"Geldin." Dedim yarım yamalak gülerken.

"Tam saydığım vakitte geldin."

Gözleri yüzümde dolaşırken, kaşlarını çattı ve avucunu yanağıma değdirdi. Baş parmağıyla dokunduğu yer ağrıdığı kadar karıncalanmıştı. Karıncalandığı kadar da heyecanlanmıştım.

Bir hareketin, sadece bir dokunuşun, içimde yanardağ etkisi yapıyor, Alper.

"Ne oldu burana?"

Gözlerimi kapattım ve yanağımı avucuna bıraktım. Ne durumda, ne şekilde olduğunu bilmiyordum ama şuan buna ihtiyacım vardı.

"Seviyorum," Dedim yayvanca mırıldanırken. "Çok seviyorum."

"Kimi?" Dedi belki de kendisi bile bu duruma tepkisiz kalarak. İstekli bir soru değildi. Bunu biliyordum. Bilmek beni yoruyordu ama artık onu ve onun hakkında, her şeyi biliyordum.

"Tanımayacağın biri," Dedim sözlerime devam ederken.

"Bana çok uzak olan birini."

***

İçki adını ve fiyatını bilmeyen bir Yaprak bırakın buraya şwswlskşzks

SİYAH (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin