Uzuuun ve acı dolu bir bölüm oldu (üzgünüm) Bol bol yorum bekliyorum 🌻 Hatalarım varsa mazur görün.
bölüm müziği: Park Won - Stranger
•Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir yağmur ol
Durmadan yağ kanayan yerlerime•⌘
Şubat 1949
Geceden kalan sessizliği taşıyan kamp alanındaki çadırlardan birinde, soğuktan donan bedenini ısıtmak için battaniyenin altında kollarını bedenine sarıp uyuyan Yoongi, soğuk yüzünden derin bir uykuya dalamamışken kulağına doluşan neşeli mırıltılarla gözlerini araladı. Yatakta doğrulup ruhuna artık memleketi kadar uzak gelen neşeli kahkahaların sebebini çözmeye çalıştı. 'Eve mi dönüyoruz?' diye kendi kendine mırıldandı. Tıpkı lunaparka giden bir çocuğun sabırsızca yolda ne kadar kaldığını sorması gibi, coşku barındıran her seste Yoongi'nin aklına bu soru geliyordu.
Umdukları gibi olmamıştı. Yılbaşında evlerinde olmamışlardı. Ikinci bayram, olmamıştı.
Hala burada, daha geniş sınırlar içerisinde şehri ve etrafını koruyorlardı.
Yavaş yavaş dışardaki seslerin kaynağı artınca çadırda birlikte kaldığı üç dostu da kendisi gibi ayaklandı. Ne kadar umursamaz görünmek istese de göz ucuyla Jungkook'a baktı Yoongi. Gözlerinde beliren ufak parıltıdan anladı onun da kendisi gibi düşündüğünü.
Jungkook kendinden önce davranıp heyecanla çadırın içinden çıkarken Hoseok ve Taehyung'la birlikte onu takip edip çadırdan çıktı Yoongi. "Neler oluyor?" diye sorarken sesinin volümü gördüğü manzarayla kısıldı.
Bembeyazdı.
Toprağın, çamurun, kurşunların ve savaşın izleri görünmeyecek derecede her yer bembeyazdı. Askerler bu manzaraya ayak izlerini bırakıp gelişi güzel birbirlerine kar topu atarak hep beraber eğleniyorlardı. Öyle ki bizimkiler kafalarını çadırdan çıkarır çıkarmaz ellerinde kar topu bulunan silah arkadaşlarının hedefi olmuşlardı. Zavallılar parmak uçlarına kadar donuyorlardı lakin masumiyetin rengi olan bu beyazlıkta bastırdıkları çocuk yanlarıyla soğuktan yanan tenlerini unutup oyuna dalmışlardı.
Hoseok ve Taehyung da yedikleri kar toplarına karşılık oyuna dahil olurken Yoongi sessizce önündeki manzarayı, Jungkook'un düşen omuzlarını izliyordu. Ne kadar da uzaktı kendisine bir zamanlar konuşmadan anlaştığı insan.
Jungkook "Hepsi bu mu?" diyerek hayal kırıklığıyla yağan karın güzelliğini küçümserken çadıra doğru geri adım attı. Sırtı hemen arkasındaki Yoongi'nin göğsüyle buluşurken, Yoongi kolunu karnına dolayıp dengesini korumasını sağladı. Bu yakınlığa rağmen aralarındaki mesafe ise hala aynıydı.
Her fırsat bulduğunda söylediği gibi "O iyi..." diyerek Jungkook'un kulağına yaklaşarak konuştu Yoongi. Neye dayanarak söylüyordu bunu bilmiyordu ama en azından birinin buna inanması gerekiyordu. Birinin umut etmesi gerekiyordu.
"Nereden biliyorsun?" dedi Jungkook. Sesinde inançsız bir adamın imzası vardı artık. Umut etmekten uzaklaşmış bir adamın...
Başını Jungkook'un omzuna yaslayıp nefeslenirken, onun bedeninin ısısıyla ısındığını hissetti Yoongi. Fakat aynı zamanda sesindeki yabancılık da bir o kadar üşütmüştü kendisini. "Sadece hissediyorum... Güven bana. O iyi, bizi bekliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our story 夢 | 40's yoonkook & vhope
FanfictionJaponyada ünlü bir teknoloji şirketinde çalışan Nagano Mei, rüyasında 1948 yılında yaşamış bir grup insanın hayatlarından kesitler görür. Garip olan ise ertesi gün uyuduğunda rüyasında gelişen olaylar kaldığı yerden devam ediyodur. Gelişen bir takım...