Bölüm 14

497 75 94
                                    

•Ve kader kozlarını oynamaya başlar•

10 Mart 2018
Tokyo, Japonya


"Oh uyanmışsınız!"


Mei'nin bilinci henüz yerine gelmişken gözlerini araladığında ilk gördüğü, karışısında bulunan kapıdan içeriye girmekte olan beyazlar içindeki hemşire olmuştu. Kafasındaki onlarca soru işareti göz bebeklerine yansımış şekilde hemşireye bakıyordu ki onun arkasından odaya giren şirket yöneticisi Takamura'yı gördü. Elinde çiçek buketiyle gelip Mei'nin başucundaki koltuğa oturmuştu.

Öbür tarafındaki hemşire yerinde doğrulmasına yardım ederken Mei sorularını hemşireye sıralamaya başladı. "Ne süredir buradayım? Neyim var? "

Hemşire kibarca gülümseyip serumu değiştirirken sorularını da aynı kibarlıkta yanıtladı. "Kendinize çok yüklendiğiniz için baygınlık geçirmişsiniz. Ev arkadaşınız sizi dün gece acil bölümümüze getirdi ve yaklaşık olarak 15 saattir bilinciniz kapalıydı. Şimdi size iyice dinlenmeniz için son bir serum vereceğim. Yarın sabah ise muayenenizi yaptırdıktan sonra taburcu olacaksınız."

Hemşire elinin üzerine serumun iğnesini yeniden yerleştirmek için Mei'nin eline uzanıyordu ki yönetici Takamura konuşmaya başlayarak hemşirenin dikkatini çekti. "Benim Nagano-san ile kısa da olsa konuşmam gerek. Iğneyi konuştuktan sonra vursanız?"

"Endişelenmeyin ilaç etkisini on dakikadan sonra göstermeye başlar. Konuşmanız için bu süre yeterli mi? " Hemşire sesine kattığı tatlılıkla sorarken Takamura bu harekete tav olup başını aşağı yukarı sallayarak hemşireyi onayladı. Iğneyi vurduktan sonra hemşire aynı ifadeyle Mei'ye döndü. "Öyleyse uyandığınızda tekrar görüşmek üzere." Komidinin üzerindeki ilaç tepsisini alarak odayı terk etti.

Odada baş başa kaldıklarında Takamura boğazını temizleyip hemen konuya giriş yapma niyetindeydi. Lakin Mei kendisinden önce davranıp "Genel müdürlükten mi alındım?" diye sordu. Yoğun oldukları bir zamanda işe gitmemesi böyle düşünmesindeki başlıca nedendi.

Başını iki yana sallayıp sesli şekilde güldü Takamura.

"Bugün şirkette işler nasıldı? Proje nasıl gidiyor? "

Takamura sanki bir ay uyumuş gibi durmadan soru soran Mei'yi susturmaya çalıştı. "Öğle arasında buraya gelebildiğime göre işler tıkırında gidiyor. Dünkü sıkı çalışmaların sayesinde."

"Genel müdürlükten alınmadım yani?" diye sordu Mei kuşku dolu sesiyle. Takamura onayladı onu. "Hatta sana terfi bile aldıracak bir teklifle geldim buraya." dedi Takamura. Koltuğa sırtını dayayıp bacak bacak üstüne atmışken Mei'nin dikkatini çekmek için öne eğildi. "Makamından alınmadın çünkü senin için düşündüğümüz daha özel ve önemli bir görev var. "

Mei'nin içini stres ve heyecanla karışık duygular sararken yönetici devam etti. "Bu haftanın sonunda projenin onaylayanacağına şirketteki herkesin inancı tam. Ve proje onaylandığında Nisan ayındaki büyük foruma katılıp biz de projemizin sunumunu yapacağız."

Mei başını sallayarak bölmeden dinlemeye devam etti.

"Bu dönemki sunum Gangnam'da yani Güney Kore'de olacak. Orada bana eşlik eder misin? Benim ingilizce yapacağım sunumun yanında seninde kore dilinde samimi bir sunum yapmanı istiyorum. Bilirsin bir ürünün kalitesi kadar pazarlaması da önemlidir. "

Biliyordu elbette. Hatta neden bir çevirmen yerine özellikle kendisini seçtiğini de biliyordu. Şirketin alışılagelmedik kadın genel müdürü çıkıp bir de korece konuşsa emindi ki tüm dikkatleri üzerine toplardı. Bu durum egosunu okşasa da diğer taraftan kadınların bu şekilde öne çıkarılmasından da rahatsızlık duyuyordu.

Yine de elbette kabul edecekti. Bu kariyeri için mükemmel bir fırsattı. Hem özlemişti gençliğinin geçtiği toprakları. Dostu Hong Seol'u.

Gözleri aklına düşen bir diğer fikirle ışıldadı. Belki Carpe Diem'e gider, rüyasında gördüğü mekanları ziyaret ederdi. Belki onlardan biriyle de karşılaşırdı. Tabi hala yaşıyorlarsa... Ki gençliklerine şahit olduğu bu insanları yaşlı hallerinde tanıyabilir miydi bundan da emin değildi.

Gittikçe düşüncelere dalmışken beyni de iyice uyuşmuştu. Konuşmak için kendisinde hâl bulamazken başıyla Takamura'yı onayladığını hissetmişti.

Adam da Mei'nin uykuya dalmak üzere olduğunu fark edince öğle saati bitmeden karnını doyurmak için ayaklandı. "Şirkete döndüğünde ayrıntıları konuşuruz. Şimdi güzelce dinlen."

O bunları derken ise Mei kanına nüfuz eden ilacın etkisiyle çoktan rüyalar alemine dalmıştı bile. Hastane odasında tek başına kaldığında telefonunun ışığı yanıp sönmeye başladı, komidinin üzerindeki telefon rahatsız edici sesle titreşmeye başladı. Bu Hong Seol'den gelen ve Mei'nin yanıtlayamadığı on dördüncü çağrıydı.

Kilometreler ötede Hong Seol, içinde filizlenen endişeyle salonun içinde volta atarken kendisini rahatlatmaya çalıştı. Televizyonda birbirinden alakasız reklamlar ardı sıra giderken zihninde az önce ekranda gördüklerinin mucize mi yoksa hayal mi olabileceğini tartıyordu.

Cevapsız kalan çağrılarının ardından Mei'nin projeler yüzünden yoğun olduğuna karar verip mesaj panosunu açtı. Ve gördüğü anda kendisini arayacağına emin olduğu metni yazdı.

Buna inanamayacaksın!

Elim ayağım titriyor!

Az önce tv'de Hwayobi baskınının 69. yıldönümüne özel hazırlanan bir belgeselle karşılaştım.

Oradaki gönüllü askerlerle yaptıkları röportajlar gösteriliyordu.

Ve ben sanırım bahsettiğin adamlardan birini gördüm!

Herkese merhaba! Biliyorum kısa bir bölüm oldu ama daha fazla dayanamadım az da olsa bir şeyler yazmak istedim. Bunun uzerine yeni bölümü elimden geldiğince çabuk sürede yollarım.

Ama cidden burdan sonraki kısımları ayarlamaya çalışırken beynim yanıyor bir yumak iplik gibi her şey birbirine karıştı insallah duzgun bir sıraya koyabilirim olayları. Bir kısımda da sizin fikrinize ihtiyacım olacak, birlikte ilerleyeceğiz, olur mu? 🌻

our story 夢 | 40's yoonkook & vhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin