1» little do you know

21K 963 546
                                    


.,

O çok harikaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




O çok harikaydı.

Yani tam olarak, herşeyiyle güzelliğin beden bulmuş haliydi diyebilirim.

Onun pembe yanakları vardı, her baktığımda utandığı için kızardığını düşünürdüm. Gerçi çokta utangaç birisi sayılmazdı; liseye yeni başladığında arkadaşlarına 'international playboy' olduğuyla ilgili bir şeyler söylerdi hep.

Benim yanaklarım o kadar da hoş değildi. Ergenlikte yaşadığım deri hastalığı yüzünden yüzümde çöküklerin izi kalmıştı. Gülümseyince daha da belirginleşiyorlardı. Bu yüzden fazla gülümsemezdim de ben.

Onun upuzun boyu vardı, basketbol takımında liderdi ve evlerindeki perdeleri annesi hep ona taktırırdı.

Ben sadece kış için yazda bağladığımız turşuları almaya normal insan boyuna göre kısacık olan bodruma inerdim.

Onun kıpkırmızı dolgun dudakları vardı, her dakika horoz şekeri yemiş bir çocuğun sahip olduğu kıvamdaydı dudakları. Konuşurken tavşan dişleri ortaya çıkar ve bütün beyazlığıyla gözler önüne serilirdi.

Benim dudaklarım çok küçüktü. Komşumuz Liana, dudaklarımın etrafına sürmem için bana dudak kalemi vermişti. Ama içinde dudak büyütücü madde olduğu için her sürdüğümde canımı yakıyordu.

Onun ipek gibi saçları, uzun boyu ve harika bir kokusu vardı. Bundan başka uzun kemikli parmaklı ve damarlı kollara sahipti. Kıyafetleri pahalıydı, parfümleri kaliteliydi ve en önemlisi arkadaşları iyiydi. Ailesini çok seviyordu. Büyükbabası onu ziyarete geldiğinde hep çikolata getirirdi.

Biz dokuz yaşındayken ailesi onun için bisiklet almıştı. Hatırlıyorum da, mahalleni saatlerce yeni bisikletiyle turlamış, onu izleyen herkese hava atmıştı. Daha sonra bir ağaca çarpmış ve bisikletini kırmıştı. Sol diz kapağının yerinden oynadığını, bu yüzden hastaneye kaldırıldığını duymuştum.

Tam dört ay onu hiç görmemiştim.

Hastaneden eve geldiğinde dizin alçıdaydı. Seni öyle gördüğümde arka bahçemizindeki Joker'in kulübesine saklanıp, saatlerce ağlamıştım. Annem beni bulduğunda o kadar ağlamıştım ki, köpeğimizin kulübesinde bayılıp kalmıştım.

Bir kaç gün sonra alçıda olan dizinin üzerine bir sürü arkadaşın imzasını atmıştı. O zamanlar seninle fazla yakın olmadığımız için ben imza atamadım. Ama her gece Tanrı'dan benim de imzamın sana ait bir şeyin üzerinde olmasını istemiştim.

Sonra ne oldu biliyor musun?

Sen lisede sınıf başkanı olduğun için kendi defterinde herkesin numarasını aldın ve ben de numaramın altına imzamı attım. O an çok mutlu olmuştum.

Tanrı dualarımı biraz geç duymuş olmalıydı ama yine de kabul etmişti.

Daha sonra ise babasının işleri tıkırında gittiği için daha büyük bir eve taşınmışlardı. Ellerimde tutmaya çalıştığım çocuk, parmaklarım arasından su misalı sıyrılıp büyük okyanuslara dökülmüştü.

Onu bir daha asla görmemiştim.

Sadece, çocukken sürekli toplu olarak oynadığımız parkta onunla aynı takımda olduğumuz ve kazandığımız için bana kendi kırmızı bandanasını vermişti.

Ve kendi de bilmeden, bandanın altından bana hayatım boyunca hiç çöpe atamayacağım bir duyguyu hediye etmişti.

Boğazıma bağladığım kırmızı bandana zamanla eskisidi ama onun bana verdiği duygu her geçen gün daha da taze bir hal aldı. Öyle ki, bütün göğüs kafesimi ele geçiren bu duygu, onu bulmam için beni arkamdan uçuruma itti.

Uçurumun tepesinden aşağı doğru savrulurken düşündüğüm tek şey çakılınca seni hissedeceğim olmuştu.

Seni bulacaktım. Bunun için aşağıya çakılmayı ve paramparça olmayı bekliyordum.

Fakat ruhumun her zerresi kırılarak toz parçaları kadar küçüldüğünde senin, uçurumun en tepesinde durarak beni izlediğini gördüm.

Sen en başından beri benim arkamdaydın demek, ama ben uçurumun dibine vuran gölgene aldanmıştım.

Seni kaybetmiştim. Gerçi ben, seni hiç kazanamamıştım ki. Ne ironi ama.

Y.,

bright, jeonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin