.,
30 Kasım, Busan / Tokkebie lokantası.Odamda ki halısız zemine uzanmış pencereden sızan ay ışığının düştüğü tavanı gözlerimle inceliyordum. Odamda çok bir şey yoktu zaten; tek kişilik yatağım, kıyafet dolabım, makyaj masam ve küçük bir kitaplığım vardı. Odanın kalanı tablolar ve tuhaf aksesuarlardan oluşuyordu.
Pencereden sızan ay ışığı, karanlık odama saplanmış tek aydınlıktı. Usulca tavanın tenine işlenen bir melodi gibiydi. Belki de, içeri sızan bu parlaklık kalbime ulaşmanın yolları arayan bir mucizeydi. Fakat ben aydınlığın dokunmak istediği kalbimi, çoktan kocaman elleri olan bir adamın avuçlarına bırakmıştım. O bilmese bile, her geçen dakika kalbimi sıkıyor, oan işkence ediyordu.
Sol elimi havaya kaldırdım.
Aydınlığı hissettim.
Parmaklarımın arasından gözlerime ilişen beyaz ışık, gerçekten parlıyordu. Belki de karanlığın içinde olduğumuz için gözüme öyle görünmüştü. Bunun gizemini çözmemeye çalıştım. Çünkü bazı şeyler gizli kaldığında, çok daha etkileyici ve muhteşemdi.
Elimi ışıldayan mucizevi parlaklığı tutmak istermiş gibi yumruk yaptım. Ay ışığı avuçlarımdaydı. Ama ben, koca ay ışığının yerine, onun küçük kalbini avuçlarımda tutmak isterdim. Sakarda değildim ki hem, düşürüp kırmazdım onun kalbini.
Sanarım o biraz sakardı. Onu gördüğümden beri kalbimin kırılma sesi sürekli kulaklarımı dolduruyordu çünkü.
Havada asılı kalan elimi indirdim.
Bir süre daha boşluğu izledikten sonra ayağa kalkmış, duş alarak üzerime temiz kıyafetlerimi giyip dışarı çıkmıştım.
Dışarıda kar yağıyordu. Yani böyle narin narin. Beremi çekiştirerek hep gittiğim parka doğru yol aldım. Attığım adımlar kar kitlesinin içine denk geliyor, bedenimde bir titremeni ağırlıyordu. Bütün bu soğuğa rağmen, yine de karı seviyordum. Kar, içimi üşütmesine rağmen çok güzeldi.
Tanıdık parka vardığımda hiç kimsenin olmadığını gördüm. Buraya genellikle alacakaranlıkta gelirdim. Bugün biraz erken gelmiştim. Saat sabahın beşiydi ve kış olduğu için hava daha geç aydınlanıyordu.
Parkın ortasında durdum ve tenime değen, saçlarıma tutunan beyazı hissetmeye çalıştım. Soğuktu, tenime düştüğü gibi eriyip yok oluyordu.
Bir süre sonra dudaklarımı aralayarak dilimi dışarı çıkardım. Karın tadını seviyordum. Önceleri dilinde bir uyuşukluk hissederdin daha sonra bütün damağın uyuşurdu. Bu his, paha biçilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bright, jeongguk
Fanfiction"Adın ne?" "Tae Hee," dedim uykulu bir sesle. Güldü. "Benimki de Jungkook." Biliyorum. ancillulaa [2018] ✓